Sayfalar

17 Nisan 2016 Pazar

Kitap:Baca


Kitap Hakkında:
Kitabın Adı: Baca
Yazarı: Ömer F. Uzun
Yayınevi: Sokak Kitapları
Sayfa: 240 s.
Ücret: 15 TL
Değerlendirmem: %70
Ne Buldum: Kitabı alırken ki beklentime cevap alamadım. 

Yazar Hakkında:

1968’de Rize’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra 1986’da  Kayseri Meslek Yüksek Okulu Büro Yönetimi bölümünü bitirdi. Askerlik görevinden sonra Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünü okudu. Derece ile mezun oldu. Yurdun çeşitli yerlerinde Tarih öğretmenliği yaptı. Halen milli eğitime bağlı bir okulda öğretmenlik yaparken, Anadolu Üniversitesi Adalet bölümünde eğitim görüyor. Yazarın daha önce “Sen Yoktun” isimli şiir kitabı yayınlandı.
Arka Kapaktan:
"Yapamam dediğiniz şeyleri yaparsınız çoğu zaman, aşamam dediğiniz yolları da aşarsınız. Yola çıktıysanız ve kararlıysanız zaten yolun yarısındasınız demektir. Her şeye alışırsınız; varlığa da yokluğa da alışırsınız. Bir atasözünün de dediği gibi yokluk kırk gün, kırk gün sonra insan yokluğa da alışıyor. Ama sevdiği varsa insanın ve aylardır hasretiyle yanıyorsa, işte ona alışmak zordur. Özlem, aşılması olanaksız dağlar gibidir size. Ama bilmezsiniz bütün dağlar aşılır, dağları aşmak için yollar gerekir. Dağlar ne denli yüksek olursa olsun, üzerinden aşan bir yol mutlaka bulunur. Ama sabır ister, emek ister, alın teri ister, bazen zaman gerekir. Ve bazen yıllar da geçse üstünden ne yaparsanız yapın aşmaya cesaret edemeyeceğiniz yollar çıkar karşınıza, sizi bilinmezlere götüren yollardır onlar. Hatıralarda kalmış sisli resimlere benzerler, hatırlamakta zorluk çekseniz de onlar hep sizinledir. Onları, gittiğiniz her yere götürürsünüz."

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Analizi & Yorumum:
1692 yılında Massechussets’te bir kasabada bir çiftlik evi yakılır. Elleri bağlanmış vaziyette yakalanan iki kadın kasaba meydanında toplanan kalabalığın gözleri önünde cadı oldukları gerekçesiyle yakılarak öldürülürler. Yanan çiftlik evinden geriye pişmiş tuğladan yapılan uzun bir baca kalır. Yanan kadının külleri ise bir kuyuya atılır. İşte hikâye böyle başlıyor. Sonra yazar hikâyeyi günümüze taşıyor.
24 yaşındaki kahramanımız Nathan yaşadığı küçük kasabada arkadaşları ve kalabalık bir topluluk içinde ailesiyle neşe içinde doğum gününü kutladıktan sonra Captiva marka arabasına binerek bir yıl evvel Siyaset Bilimi bölümünü kazandığı Massachusset  Salem State Üniversitesi’ne doğru yola çıkıyor.

Uzun yol boyunca mola vermeden yol aldıktan sonra bir benzincide ihtiyaç molası veriyor ve bir fincan kahve sipariş ediyor. Burada camda gözüne bir otel odası ilanı ilişiyor. Adresi alarak yola koyuluyor.

Şehrin hemen 1-2 mil dışındaki Park Otele geldiğinde aracını park ederek bahçesinde bitkilerin ve asırlık ağaçların boy verdiği, taş duvarla çevrili, taş yapılı otelin kapısından giriyor. İlanda bahsi geçen konforlu, dayalı döşeli, doğalgazlı odayı gezdikten sonra, aylık 450 $’a çok uygun bulduğu odayı tutuyor.  Eşyalarını odaya yerleştirdikten sonra kız arkadaşı Defne’nin cevapsız aramasını fark ediyor. Defne Yunanlı bir anneyle okuduğu üniversitedeki Türk tarih profesörünün kızıdır. Onunla bir konferansta tanışmış ve tanıştığı ilk gönde bu sarı saçlı mavi gözlü kıza âşık olmuştur.
Akşam olunca otele dönen Nathan günün getirdiği yorgunlukla yatağına uzanır uzanmaz uykuya dalar. Ama bir müddet sonra güçlü bir çığlık sesiyle irkilerek uyanır. Bu çığlık sesini kahvaltıda resepsiyon görevlisine sorduğunda ise kendisinin bir rüya görmüş olabileceği cevabını alır. Lakin tam da ertesi günün sabahında sınıf arkadaşı Thomas aradığında telefonla görüşürken aynı çığlık sesini tekrar duyar.
Bir başka gece ise perdelerin arkasından küçük bir kızın yüzünü görmesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Ya lavabonun önündeki aynanın arkasından kabaran duvar kağıtları ve bu kağıtları söktükten sonra ortaya çıkan küçük penceremsi deliğe ne demeli. Bunlar Nathan için artık çok fazladır. Ortada yanlış giden şeyler olduğu kesindir. Konuyu arkadaşı Thomas’a ve diğer iki yeni arkadaşlarına açtığında ise onlar da şaşırmışlardır. Konuyu araştırmak üzere hep beraber odaya geldiklerinde ve küçük pencere ile ilgili yaptıkları çalışmada bunun upuzun bir kuyuya indiğini öğrendiklerinde kendilerini bekleyen tehlikenin henüz farkında değillerdir aslında.

Kütüphanede otelle ilgili yaptıkları araştırmada ise çok ilginç ve ürkütücü bilgilere ulaştılar. Bu otelde yıllar önce Elizabeth adında genç bir kadının küçük kızını mutfak bıçağıyla öldürdüğünü ve olayın geçtiği yerin ise Nathan’ın kaldığı odanın hemen bitişiğindeki oda olduğunu anlamaları işin daha da can sıkıcı olmaya başladığının habercisidir aslında. Ama asıl sürpriz haber ailesinden gelir. Kız kardeşi Marry odasında kaybolmuştur.
Peki tüm bunlara sebep olan nedir. Nathan’ın yaşadıklarıyla ilgisi var mıdır?

Herhalde bundan sonrasına konunun nereye varacağını detaylı bir şekilde anlatmak çok hoş olmayacak. Değil mi?

Evet hikaye bu şekilde gerilim dozu yükselerek akıp gidiyor. Yazarımız Ömer F. Sıra dışı bir iş çıkarmış. Neden sıra dışı dersek; konu öncelikle Amerika’da geçiyor. İkincisi olayın kahramanları Türk değil.

Ama işin içine Türk kızı Defneyi iyi bir şekilde yerleştirmiş. Ama hoşuma gitmeyen kızın Türk, delikanlının Amerikalı olması. Tersi olmasını tercih ederdim. Konu Amerikan polisiye gerilim, gençlik filmi karışımı olmuş. Ama hoş olmuş. Yalın ve sade bir dille anlatımı seçen yazarımız güzel bir kurgu ile iyi bir iş çıkarmış. Kitapta tek hoşuma gitmeyen şey ise beni kitabı almaya iten arka kapaktaki yazıydı. Aslında arka kapaktaki yazı gayet güzeldi de, güzel olmayan kitabın içeriği ile arka kapakta anlatılanların ilişkisiz olmasıydı.

Dolayısı ile kitabı almama etken sebep gerçekleşmemişti. Kitabı bitirdikten sonra şöyle bir arkama yaslandım ve bu konuyu enine boyuna değerlendirdim. Sonuç yine de okunabilir. Sıkıntı yoktu.