Sayfalar

23 Ağustos 2016 Salı

Kitap:Mekke'ye Yolculuk


Kitap Hakkında:
Kitabın Adı:Mekke’ye Yolculuk
Yazar: Murad W. Hofmann
Yayınevi: Çağrı Yayınları
Çeviri:İbrahim Kapaklıkaya
Sayfa:232
Ebat:13x20
Ücret: 8,-TL

Yazar Hakkında:
Eski bir Alman diplomat olan Murad Wilfried Hofmann, 6 Temmuz 1931’de Aschaffenburg’da doğdu.
Burada 1939-1945 tarihleri arasında 2.Dünya Savaşı’nı yaşadı.
1950 -1951 tarih aralığında New York Schenectady ve 1951 – 1958 yılları arasında Münih’te Hukuk Fakültesi’nde yüksek öğrenimini tamamladı.

Bankacı olan oğlu John Chaské Alexander’in annesi, yani ilk eşi Amerikalı  Elizabeth Ann Griffeth ile evlendi. 1975 yılında eşi ölünce bir Türk harp sanatçısı ile evlendi.
Şu anki eşi ise Bulgar bir usta balerindir. 1954 – 1980 yılları arasında Köln, Londra ve New York şehirlerinde Bale üzerine yazılar ve kritikler yazdı.

Son olarak Federal Almanya’yı temsilen Brüksel’de Nato Enformasyon Müdürlüğü (1983-1987), Cezayir (1987-1990) ve Fas (1990-1994) Büyükelçiliği görevlerinde bulundu.
Dr. Hofmann 1980’de İslam’ı benimsedi ve 1992’de Hacca gitti. 1985’te Müslüman bir Alman’ın Günlüğü adlı eserini neşretti. 1992’de ikinci eseri İslam:Gerçek Alternatif’i neşredeceği ilan edilince basının fundamentalist suçlamalarına maruz kaldı. 2000’in girişi ile yazdığı 3.Binyılda İslam diğer eserleri gibi Almanca, Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak yayınlandı. 2001 yılında cep kitapları serisinde İslam ve Kuran kitaplarını yayınladı.

1998’de editörlüğünü yaptığı Max Henning’in Almanca Kur’an Meali çok popüler oldu. Dr.Hofmann İngiltere, Almanya, Pakistan ve Amerika’da saygın dergi ve gazetelerde halen yazılarını yazmaktadır.

Arka Kapakatan:
İslâm'ın yüce maneviyatı, teorisi ve eğiticiliğini değil, pratikteki uygulamasını ele alan bu kitap, pratik İslâm ile bir kimsenin İslâm'ı yaşamaya çalışması halinde olup bitecekleri ve başkalarının bu dine nasıl tepkiler gösterdiğini kastediyoruz.

Aynı şekilde bu 
kitap yazarın; İslâm'ın tüm İnsanlık ve İslâm ümmeti için evrensel olarak geçerli büyük bir proje olduğuna ilişkin kendi değerlendirmesini yansıtmıyor. Bu eserde daha çok güncel hayatta ilişkin bazı yönler, insanın insan olması nedeniyle, kişinin dinini yaşayan bir Müslüman olarak, bazı kendi içinde karşılayabileceği pek de övünç duyulmayacak hususlar ele alınmaktadır.

Kitabın Analizi & Yorumum: 
Anı, Günlük, Anlatı türünde kaleme alınmış olan bu mütevazı eserde yazar bir yabancı, batılı ve farklı kültürden insan gözüyle yaşadıklarını muhteşem bir biçimde kaleme almış.
İslamiyet’i seçmesindeki sebepleri, neden bu dini seçtiğini, seçmesindeki bana göre mucizevi yaşantı ve tecrübelerini okuyucuyu sıkmadan, kitaba olan ilgisinden uzaklaştırmadan, merak uyandıracak, şekilde kaleme almış. Bu değerli yazarın yazdıklarını okurken birçok bölümde doğru bildiğim, bildiğim fakat yapamadığım, yaptığım fakat dikkatsizce davranarak hatalarla birlikte uyguladığım davranışların ne denli büyük eksilikler olduğunu hatırlatması, uyarması anlamında da önemliydi.


Kitabını bölümlere ayırmış olan sayın Hofmann her bir bölümde birbirinden ilgi çekici ve merak uyandırıcı bilgileri okuyucuya sunmakla da kalmamış okuyucunun elinde var olanın kıymetini, değerini
bilmesi anlamında harika nüktelerle de süslemiş. Aslında yapmak istediği kitabını süslemek olmadığını biliyorum. Çünkü eserini süslemeye ihtiyacının olmadığı, kendisinin de bir ego tatmini içine girmediği apaçık meydanda. İslam’ı seçtikten sonra ülkesinde karşılaştığı linç kampanyalarına ve tüm baskı ve güçlüklere rağmen inancından ve azminden zerre kadar bir şey kaybetmeden doğru bildiği yolda ilerlemeye devam etmesi inanın yüreğimi burktu, gözlerimi yaşarttı. En doğal haliyle yazmak bu olsa gerek.  Müslümanlığa geçmesinin ne denli doğru bir karar olduğunu aşağıda anlatılan ve kitapta geçen kısa bir bölümü okuyunca daha iyi anlamak mümkün:

Müslüman olduktan sonra Murad adını alır, müslüman olmasına giden yolda birçok hâdise O’nu etkiler, önemli olanlardan iki tanesini anlarsak herhalde mesele anlaşılmış olur.
Cezayir tam 8 yıl Fransızlara karşı bir milli mücadele verir. Rakamlar farklı olabilir ama 200 bin insan yerinden olmuş,250 bini de ölmüş.
Geceleri sokağa çıkma yasağı olduğu bir gece hanımı hastalanır, sabah bir taksi ile hastaneye gider hanımı az buluna kanı sayıklamaktadır. Kan gurubu O RH Negatif’tir, Cezayirli şoför arkaya döner müsterih olan ben size kan verebilirim aynı kan gurubundayız der.
O yıllarda bir Alman firma çalışanları moral için viski isterler, küçük bir uçakla viski bulup getirme görevi elçiye aittir. İç savaş esnasında eşini ve çocuklarını kaybetmiş bir anneye sorar Hofmann, Nasıl dayanıyorsunuz? Verilen cevap Bakara sûresi’n den bir âyettir. Âyet’in meali “Ey İman edenler! (Allah’tan) sabır ve salât ile yardım isteyin. Zira Allah sabredenlerle beraberdir” 2,153
Bir taraf viski ile moral bulurken diğer taraf bir âyetle, tüm bu hayat ve olaylar O’nu etkiler ve bir müslüman olur. Emekli olduktan sonra kitaplar yazar, konferanslar verir TV programlarında söyleşiler yapar, kurduğu bir vakıf ile doğuya Batıya dolaşır, yazdığı kitaplardan telif ücreti almaz.

Evet işte böyle değerli müstesna bir insan kitabımızın yazarı Murad Hofmann.
 Özellikle Fas’tan Hacca yaptığı yolculuğu anlattığı bölüm olağanüstüydü. Bunu o kadar mükemmel, ta yüreğinin en derinindeki Allah inancı ile bütünleştirmiş ki, adeta okuyucu kendisiyle birlikte bu yolculuğu eşlik ettiriyor ve yaşanası bu hac yolculuğu lezzeti insanın damağında kalıyor.
Sıradan bir Diyanet Vakfı Yayınevi ziyaretimde elime aldığım, elime aldığım andan itibaren beni kendisine adeta âşık eden bu kitabı elimden bırakamamış, ona sımsıkı sarılmamı sağlamıştı.
İyi ki de aldım demiyorum, almasam büyük bir aptallık, hâşâ sözüm meclisten dışarı “eşeklik etmiş olurdum”. Tüm bu cümlelerin ardından kitabı tavsiye edip etmeyeceğimi sormayacaksınız sanırım :)



Kitaptan Alıntılar:

* Evde etrafımı soyut ya da İslami sanat ile çevrilince, bu dinin sanat biçiminin cazibesini fark ettim. Ama maalesef Batı, sanat tarihi, İslam sanatını tanımlamada bile hala güçlük çekiyor.

Açıkça İslam’ı kabul etmemin etkisi en belirgin şekilde alkolü nazikçe reddetmemde ve akşam yemeği masamdan geleneksel kırmızı şarap şişesinin kaldırılmasında kendisini gösterdi. Başlangıçta, dolaşım sistemimde birkaç yudum alkol olmaksızın iyi uyuyamayacağımı ya da alkol olmaksızın uykuya dalmada zorlanacağımı düşünüyordum. Tam tersi oldu! Bedenim alkolü parçalamak zorunda olmadığı için, öncesine göre çok daha iyi bir şekilde, daha düşük nabızla uyuyabildim. Doğal olarak alkol, yağlı gıdaları hazmettirici olduğu için, çok hoş ve yararlı olmalıydı; ama öyle değildi. Ayrıca domuzu da masamızdan kaldırmıştık. Hatta bu sağlıksız ve haram etin kokusunu duyduğumda bile mide bulantısı şeklinde bir hassasiyet kazandım.

Bana göre alkolikler gerçek anlamda sefil, itibarını yitirmiş ve rahatsız edici bir görüntüye sahip kimselerdir.
Çenemei ve alt dudağımı diken cerrah, şekli bozulan yüzümü birkaç yıl içinde estetik ameliyatla düzelttirebileceğimi söyleyerek, beceriksiz bir şekilde beni teselli etmeye çalıştı.

Ayrıca şu teselliyi yapmaktan da geri durmadı: “Normal şartlar altında, hiç kimse böyle bir kazadan sağ çıkamaz. Tanrı’nın senin için özel bir planı var!” Holy Springs’te topallayarak yürürüken, bu planın ne olabileceğini düşünüyor, askıda bir kol, sargılı bir diz, tentürdiyot boyalı, dikişli bir çene ve – Tanrı’ya şükür- kanımda morfinle, 20.yaş günümü, iyi kutlamanın bir yolunu arıyordum. Yemek, içmek, yürümek, aptal aptal bakan çocukları korkutmak, sorulara cevap vermek, hepsi de çok acı veriyordu. Sonunda saç tıraşı olmaya karar verdim, en azından canım yanmayacaktı.
Nihayet; otuz yıl sonra , tam İslam’a girdiğim gün, hayta kalmamın amacını açıkça anladım.

Yeni Müslümanların birçoğu, sessiz ve neredeyse hiç farkına varılmaksızın İslam’a yakınlaşırlar. Ünlü Fransız Müslüman kadın Eva de Meyerovitch bu süreci gayet doğru olarak şu şekilde tanımlamaktadır: “Bir kimse İslam’a girmez; daha çok diğer tüm dinleri kapsayan bir dinle buluşur.”