Kitap Hakkında:
Yazarı: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Çeviri: Leyla Soykut
Yayınevi: İletişim
Yayıncılık
Sayfa:264
Ebat: 14x20 cm
Puanım:75
Ne Buldum: Beklentime cevap aldım. Beni şaşırtmadı
doğrusu
Yazarın
Biyografisi:
Rus edebiyatının en büyük realist yazarlarındandır. Leo
Tolstoy, 1828 Rusya'nın Tula eyaletinde dünyaya gelmiştir. Oldukça soylu bir
aileden gelen Tolsoy yaklaşık 2 yaşındayken annesini, 9 yaşındayken ise
babasını kaybetmiştir. Daha sonra hukuk ve Doğu dilleri eğitimini almış, Kafkas
ve Kırım savaşlarına katılmış, Sivastopol Savaşı’nı anlattığı eseriyle de üne
kavuşmuştur. Batı medeniyetini de yakından tanıyan Tolstoy, Rusya’da
Aristokrat-kapitalist Çarlık düzenine karşı eleştirel bir tutum takınmıştır.
Yaşadığı dönemdeki adaletsizlik, ahlaksızlığı savaş biçimleri ve sınıf ayrımı
gibi kavramlara şiddetle karşı çıkmış bir yazardır. Romancılığının yanında
eğitimci ve filozof kimliği ile de tüm dünya tarafından konuşulmuş bir
yazardır. Eserlerinde gözlem gücü son derece yüksek olan Tolstoy, Rus
toplumunun sorunlarını özellikle köylü kesimin yaşam biçimini eserlerine
yansıtmıştır. 1910 yılında Astapova adlı tren garında zatürreeden ölmüştür.
ESERLERİ: Savaş ve Barış, Anna Karanina, Diriliş, Hacı
Murat, Serge Baba, İvan İlyiç’in Ölümü, Yaşayan Ölümü, Kazaklar, Kröyçer Sonat
Arka Kapaktan:
1863’te yayımlanan Kazaklar, Tolstoy’un
yarı-otobiyografik kitaplarından biridir. Genç ve zengin bir Moskovalı olan
Olenin, daha “sahici” bir hayat arayışıyla rus ordusuna yazılıp
Kafkaslar’a gider. Birliğiyle yerleştiği bir Kazak
köyünde, bir yandan tabiatın ihtişamı karşısında sarhoş olur, bir yandan Kazak
ve Çeçenlerin kaba güçlerinden etkilenir, bir yandan da köylü bir kıza duyduğu
aşkın karşılıksız kalışıyla, kısa süreli de olsa ruhsal bir uyanış yaşar.
Capcanlı ayrıntılar, aşk acısı ve tabiatın güzellikleriyle örülmüş bu güçlü
hikayeyi Leyla Soykut’un Rusça aslından yaptığı çeviriden okuyacaksınız.
Kitabın Analizi
& Yorumum:
Olaylar Kazakistan’ın güney batı sınırında Elbrus
Dağlarının kuzeyinde Terek nehri kıyısındaki Terek köyünde geçer. Bu köy tipik
bir Kazak köyüdür. Köyün önemli geçim kaynaklarından birisi çihir denilen bir
tür Kazak şarabıdır. Zaman olarak 19.yy’ın ortalarıdır. Kazakistan henüz
Rusya’nın egemenliğindedir ve Kazak-Çeçen-Tatar çatışması hüküm sürmektedir
bölgede.
Romanımızın kahramanı ise Olenin adında zengin bir Rus
subayıdır. Kendisi ailesiyle birlikte Moskova’da yaşamaktadır. Çekinenliği
sebebiyle aşk hayatında başarısız olan Olenin çevre baskısından bunaldığı için
ve aynı zamanda Moskova dışındaki hayatı ve Kazakları daha iyi tanımak için
tayinini ister. İstediği de olur ve Terek köyüne atanır.
Zengin Rus subayı Olenin ve uşağı Vanyuşa Marianka isimli
kızın yaşadığı evde bir oda kiralar. Rusları pek sevmeyen Kazaklar, varlıklı
subayı hemen benimseyip kendisine sıcak davranırlar.
Marianka, alımlı ve köyün en güzel kızlarından birisidir.
Kazak karakolunda görevli yakışıklı, çalışkan ve mert Lukaşka, Çeçenlerle
girdikleri küçük çaplı çarpışmada bir
Abrek öldürünce kendisine Cigit ünvanı verilir. Bu aynı zamanda köyün
güzeli Marianka ile de sevgili olarak yakıştırılmasını da sağlar. Bu vesileyle
iki genç flört etmeye başlarlar.
Bu arada Olenin köyde Yeroşka isimli eski bir avcıyla
tanışır. Onunla birkaç kez ava gidip birlikte içki içerek güzel vakit geçirir.
Lakin uşak Vanyuşa Yeroşkayı pek sevmemektedir.
Lukaşka’nın bir abrek öldürdüğünü duyan Olenin, onunla
tanışmak ister. Lukaşka’yla tanıştığında onun yakışıklı, yetenekli ve cesur
biri olduğunu fark eder ve kendisine bu başarısından dolayı bir at hediye eder.
Tüm köy bu hediye olayını duymuştur.
Olenin Yeroşka ile ava gittiği bir gün, Lukaşka ile
Marianka’nın evleneceklerini öğrenir.
Olenin Marianka’ya karşı pek ilgi duymamaktadır. Çünkü
kısa zaman sonra en iyi arkadaşı Lukaşka’nın karısı olacaktır. Fakat ne kadarda
istemese, gönlü her geçen gün Marianka’ya kayıtsız kalamaz. İstemediği halde
kalbi onu her görüşünde küt küt çarpmaktadır.
Tam bu sırada Olenin’in asker arkadaşı Beletski görev
için Kazak köyüne gelir.
Beletski köyde Ustenka adında bir kızla arkadaşlık etmeye
başlar. Ustenka’ların evinde eğlence düzenlenir.
İşte olaylar bu eğlenceden sonra gelişir ve derinlik
kazanmaya başlar. Çok sade, anlaşılır ve yalın bir dille yazılmış olan
eseri, serin sonbaharın bir güneşli bir bulutlu günlerinde dizi izler gibi
sıkılmadan okuyor insan. Dönemin yaşam şartlarının ve doğa koşullarının
elverişsizliğini, köy insanlarının birbirleriyle olan ilişkilerine tanıklık
etmeye olanak kılıyor eser. Bunda yazarın anlatım gücünün ve ayrıntılı tasvir
ve analiz becerisinin katkısı büyük elbette.
Sıkılmadan okuduğum bir dünya klasiğiydi açıkçası. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım desem yalan olmaz. Özellikle Kazakların yaşam ve kültürleri hakkında en azından bilgi sahibi oldum diyebilirim.