Sayfalar

18 Kasım 2016 Cuma

Monica Mancini - Senza Fine

Ülkemizde 2003 yılı başlarında Hayalet Gemi adıyla sinemalarda gösterime girmişti. Filmin orijinal adı  Ghost Ship’ti. Bu korku-gerilim tarzındaki filmin müziklerinden birisi olan Senza Fine filmi izlediğimde  çok hoşuma gitmişti. 

Sözlerini 1932 doğumlu ünlü İtalyan Film Müziği Bestecisi Gino Paoli’nin yazdığı ve 1952 doğumlu çifte Grammy ödüllü Amerikalı sanatçı Monica Mancini’nin yorumladığı şarkıyı bugün tekrar dinleme isteği uyandı içimde.


İçinde bulunduğum modan mı yoksa havanın buna uygun olmasından mıdır bilemedim. Ama dinledikçe dinlendim diyebilirim.

14 Kasım 2016 Pazartesi

Kitap: KAZAKLAR


Kitap Hakkında:
Yazarı: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Çeviri: Leyla Soykut
Yayınevi: İletişim  Yayıncılık
Sayfa:264
Ebat: 14x20 cm
Puanım:75

Ne Buldum: Beklentime cevap aldım. Beni şaşırtmadı doğrusu

Yazarın Biyografisi:

Rus edebiyatının en büyük realist yazarlarındandır. Leo Tolstoy, 1828 Rusya'nın Tula eyaletinde dünyaya gelmiştir. Oldukça soylu bir aileden gelen Tolsoy yaklaşık 2 yaşındayken annesini, 9 yaşındayken ise babasını kaybetmiştir. Daha sonra hukuk ve Doğu dilleri eğitimini almış, Kafkas ve Kırım savaşlarına katılmış, Sivastopol Savaşı’nı anlattığı eseriyle de üne kavuşmuştur. Batı medeniyetini de yakından tanıyan Tolstoy, Rusya’da Aristokrat-kapitalist Çarlık düzenine karşı eleştirel bir tutum takınmıştır. Yaşadığı dönemdeki adaletsizlik, ahlaksızlığı savaş biçimleri ve sınıf ayrımı gibi kavramlara şiddetle karşı çıkmış bir yazardır. Romancılığının yanında eğitimci ve filozof kimliği ile de tüm dünya tarafından konuşulmuş bir yazardır. Eserlerinde gözlem gücü son derece yüksek olan Tolstoy, Rus toplumunun sorunlarını özellikle köylü kesimin yaşam biçimini eserlerine yansıtmıştır. 1910 yılında Astapova adlı tren garında zatürreeden ölmüştür.

ESERLERİ: Savaş ve Barış, Anna Karanina, Diriliş, Hacı Murat, Serge Baba, İvan İlyiç’in Ölümü, Yaşayan Ölümü, Kazaklar, Kröyçer Sonat

Arka Kapaktan:
1863’te yayımlanan Kazaklar, Tolstoy’un yarı-otobiyografik kitaplarından biridir. Genç ve zengin bir Moskovalı olan Olenin, daha “sahici” bir hayat arayışıyla rus ordusuna yazılıp
Kafkaslar’a gider. Birliğiyle yerleştiği bir Kazak köyünde, bir yandan tabiatın ihtişamı karşısında sarhoş olur, bir yandan Kazak ve Çeçenlerin kaba güçlerinden etkilenir, bir yandan da köylü bir kıza duyduğu aşkın karşılıksız kalışıyla, kısa süreli de olsa ruhsal bir uyanış yaşar. Capcanlı ayrıntılar, aşk acısı ve tabiatın güzellikleriyle örülmüş bu güçlü hikayeyi Leyla Soykut’un Rusça aslından yaptığı çeviriden okuyacaksınız.

Kitabın Analizi & Yorumum:

Olaylar Kazakistan’ın güney batı sınırında Elbrus Dağlarının kuzeyinde Terek nehri kıyısındaki Terek köyünde geçer. Bu köy tipik bir Kazak köyüdür. Köyün önemli geçim kaynaklarından birisi çihir denilen bir tür Kazak şarabıdır. Zaman olarak 19.yy’ın ortalarıdır. Kazakistan henüz Rusya’nın egemenliğindedir ve Kazak-Çeçen-Tatar çatışması hüküm sürmektedir bölgede.

Romanımızın kahramanı ise Olenin adında zengin bir Rus subayıdır. Kendisi ailesiyle birlikte Moskova’da yaşamaktadır. Çekinenliği sebebiyle aşk hayatında başarısız olan Olenin çevre baskısından bunaldığı için ve aynı zamanda Moskova dışındaki hayatı ve Kazakları daha iyi tanımak için tayinini ister. İstediği de olur ve Terek köyüne atanır.


Zengin Rus subayı Olenin ve uşağı Vanyuşa Marianka isimli kızın yaşadığı evde bir oda kiralar. Rusları pek sevmeyen Kazaklar, varlıklı subayı hemen benimseyip kendisine sıcak davranırlar.
Marianka, alımlı ve köyün en güzel kızlarından birisidir. Kazak karakolunda görevli yakışıklı, çalışkan ve mert Lukaşka, Çeçenlerle girdikleri küçük çaplı çarpışmada bir  Abrek öldürünce kendisine Cigit ünvanı verilir. Bu aynı zamanda köyün güzeli Marianka ile de sevgili olarak yakıştırılmasını da sağlar. Bu vesileyle iki genç flört etmeye başlarlar.
Bu arada Olenin köyde Yeroşka isimli eski bir avcıyla tanışır. Onunla birkaç kez ava gidip birlikte içki içerek güzel vakit geçirir. Lakin uşak Vanyuşa Yeroşkayı pek sevmemektedir.
Lukaşka’nın bir abrek öldürdüğünü duyan Olenin, onunla tanışmak ister. Lukaşka’yla tanıştığında onun yakışıklı, yetenekli ve cesur biri olduğunu fark eder ve kendisine bu başarısından dolayı bir at hediye eder. Tüm köy bu hediye olayını duymuştur.
Olenin Yeroşka ile ava gittiği bir gün, Lukaşka ile Marianka’nın evleneceklerini öğrenir.
Olenin Marianka’ya karşı pek ilgi duymamaktadır. Çünkü kısa zaman sonra en iyi arkadaşı Lukaşka’nın karısı olacaktır. Fakat ne kadarda istemese, gönlü her geçen gün Marianka’ya kayıtsız kalamaz. İstemediği halde kalbi onu her görüşünde küt küt çarpmaktadır.
Tam bu sırada Olenin’in asker arkadaşı Beletski görev için Kazak köyüne gelir.
Beletski köyde Ustenka adında bir kızla arkadaşlık etmeye başlar. Ustenka’ların evinde eğlence düzenlenir.

İşte olaylar bu eğlenceden sonra gelişir ve derinlik kazanmaya başlar. Çok sade, anlaşılır ve yalın bir dille yazılmış olan eseri, serin sonbaharın bir güneşli bir bulutlu günlerinde dizi izler gibi sıkılmadan okuyor insan. Dönemin yaşam şartlarının ve doğa koşullarının elverişsizliğini, köy insanlarının birbirleriyle olan ilişkilerine tanıklık etmeye olanak kılıyor eser. Bunda yazarın anlatım gücünün ve ayrıntılı tasvir ve analiz becerisinin katkısı büyük elbette.

Sıkılmadan okuduğum bir dünya klasiğiydi açıkçası. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım desem yalan olmaz. Özellikle Kazakların yaşam ve kültürleri hakkında en azından bilgi sahibi oldum diyebilirim.