Kitap Hakkında:
Yazarı: Murat Serdar Aslantürk
Yayınevi: Arunas Yayıncılık
Sayfa Sayısı : 248
İlk Baskı Yılı : 2012
Ücreti: 12 TL
Ne buldum: Beklentime %100 cevap aldım diyemem, ama beklentim güzergâhında seyretmiş olması
da beni yanıltmadı.
Puanım: 80
Yazar Hakkında:
Murat Serdar Arslantürk 2 Temmuz 1978 de
Ankara’da dünyaya geldi. Şair,
yazar ve öğretmendir. Lise öğrenimini Fethiye Kemal Mumcu Anadolu Lisesi'nde
yapmıştır. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi ve
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümlerinden mezun
olmuştur. Ankara'daki çeşitli okullarda öğretmenlik de yapmıştır. İlk şiirleri
Antoloji isimli sitede yayımlanmıştır. Daha sonra Edebiyat sitesinde öykü ve
denemeleri yayınlanmıştır. Edebiyat Dünyası sitesinde yayınladığı özgün
öyküleri ile beğeni toplayan yazar, Kara kitap sitesinde köşe yazıları da
yazmıştır. 2006 yılında Kadın Eli Değmiş Öyküler isimli e-kitabıyla
Uluslararası Edebiyat Derneği İlham Ödülü almaya hak kazanmıştır.
Arka Kapaktan:
Allah (c.c.) sizinle konuşsaydı, inanmazdınız. Bu yüzden size harfler, ötreler ve alfabeler verdi.
Böylece yazıldınız. Oku...
İrfan, karısı Fazilet’in aylar önce getirip masasına
koyduğu kenarları kıvrılmış defterlerin içindeki acayip şekillerin, düzensiz
çizgilerin, biçimsiz sembollerin ve acemi karalamaların uzun bir günlüğe ait
olduğunu çözmüş ve günlükte yazanlardan bir öykü oluşturmayı başarmıştı. Fakat
ne kadar uğraşmış olsa da satırlardaki gizemli boşluklar birer nazlı tılsım
gibi sayfalarda kalmış ve ne yaparsa yapsın, hala kelimeleri yerli yerine
koyamamıştı. Hâlbuki çocuk bunları nasıl yazdıysa, genç şifre bilimci de öyle
okumalıydı. Hatta O’nun gibi susmalı ve kelimeleri susarak aramalıydı. Çünkü
marifetli sözcükler sadece sessizlikte belirirler. Susup ‘söze’ kulak verirse
boşluklar dolacak; görmüyordu… Çünkü Allah iyidir ama Şeytan bunu diliyle
yapar; bilmiyordu…
Kitabın Analiz ve
Yorum:
Genellikle kitap alırken sezgilerime ve iç sesime kulak
veririm. Bu kitabı alırken tam böyle olmadı ve kitap beni seçti. Elbette ki bu
bir tesadüf anlamına gelmiyor. İKRA önce ismiyle dikkatimi çekti.
Kitabı ilk elime alıp incelerken arka kapaktaki şu cümle
çok dikkatimi çekti ve beni etkiledi:''Allah (c.c) sizinle konuşsaydı, inanamazdınız.
Son zamanlarda büyük keyif alarak okuduğum etkileyici
kitaplardan birisiydi. Özellikle kitabın gelişme bölümüne geçtikten sonrasında
daha da etkilenmeye ve merakım artmaya başladı. Yazarın yalın ve anlaşılır dili
okunmasını kolaylaştıran etkenlerden birisi. Lakin bazen bu basitlik insanı
sıkmıyor da değil hani. Bunu da anti parantez söylemek gerekir. Bunun dışında
kitaba olumsuz anlamda söyleyecek pek bir şey bulmak güç. Yapmacık, sıradan
popülaritesi şişirilmiş konu ve kahraman bekleyenlerin okuyacağı bir kitap
değil elbette. Zira bu tip okuyucuların okuyacağı malum kitaplar belli elbette.
O tip malum kitapları okuyanlara da saygım sonsuz. Siz yeter ki okuyun :)
Kapakları zehirli şekerler gibi bir albeniyle pof
poflanmış kitaplar yerine güzel, hoşça vakit geçirmek ve öz benliğinizi arama
ihtiyacı duyacağınız bir kitap okumayı tercih etmek isterseniz ki isteyin,
televizyon izlemek yerine bu kitabı alıp ailecek çocuklarınızla birlikte arkası
yarın tadında hiç düşünmeden okuyun. Çünkü okunmayı hak eden bir kitap.
Tavsiyemdir...
Sekiz yaşındaki bir çocuğun suskunluğunun ardındaki gizem
nedir. İkra bu zifiri sessiz karanlıktan sıyrılıp aydınlık şafağa ulaşacak mı
acaba? Aydınlığa ulaşmak bu kadar zor mu? Ya tesadüf denilen kelimenin şeytanın
bir hilesi olduğuna ne dersiniz? Yoksa Siz de Kaderci misiniz?
Hiç düşündünüz mü: neden hep çocuk kalsaydım, hiç
büyümeseydim deriz?
Çocukların saf tertemiz kalpleri olağanüstü güzellikleri
yetişkinlerden daha net görüyor diyebilirsiniz…
O halde büyüyünce insan insanlığından mı uzaklaşıyor?
Sebep bu mu? Çözümü yok mu bunun…
Bu soruların cevabını bu kitabın satırlarına bakarak
değil, kelimeleri görerek ve yüreğinizde hissederek okursanız bulacaksınız. Ben
bulabildim. Eminim Sizler de bulacaksınız. Size güveniyorum.
Sözü fazla uzattım galiba. Şimdi gelelim kitabın
konusuna:
Sekiz yaşındaki erkek çocuğu kahramanımız İkra, annesi
ile bir şehrin varoş kesiminde küçük bir evde yaşamaktadır. Annesi Zehra henüz
daha yirmi ikisinde gönlünü bir şoföre kaptırır ve ailesinin rızası olmadan
onunla kaçarak ailesini terk eder. Bu iki genç evlenirler ve güzel ayların
ardından adam Zehra’yı bebeği ile terk eder. Zehra çocuğuyla yalnız kalmıştır.
Zehra’nın başka bir sorunu da vardır ki bu da oğlu İkra’nın doğuştan
konuşamayan bir çocuk ve disleksi hastası olmasıdır.
Zehra her şeyi kader olarak kabullenmiştir. Kendisine bir
fabrikada iş bulur. Bu iş yerinde aşçı olarak çalışmaktadır. Hayatını bu
şekilde devam ettirir ana oğul.
Evin bütün yükü zavallı Zehra'nın omuzlarına binmiştir. Kahramanımız
İkra ise ta küçüklüğünden beri annesinin ona aldığı boş defterlere bir şeyler
karalayarak vaktini geçirmektedir. Yalnız bu karalamalar, yazmalar bizim
bildiğimiz yazımlara benzemez. Çocuk kendisine kendince bir alfabe
oluşturmuştur. Zehra oğluyla iletişim kurabilmek için mecburen bu alfabeyi öğrenmiştir.
İkra’nın annesi ile iletişimi bu şekilde başlar. İkra büyüdükçe defterine yeni
şekiller çizerek annesine bunları anlatır. Zehra bu yazıların bazılarını anlasa
da birçoğunu anlayamaz ve çözemez.
Bir gün komşusu Hamiyet Hanım’la İkra'nın dilinin
çözülmesi için bir hocaya giderler. Orada İkra'nın yaşlarında olan bir kız
çocuğu ile karşılaşırlar. Şeyma’da disleksi hastalığından muzdarip sevimli bir
çocuktur. Bizimkiler Şeyma’nın ailesi ile tanışırlar. Daha sonra Şeyma’nın
ailesi Zehra'ya kızının gittiği okula İkra'nın da gitmesini teklif ederler.
Zar zor geçinen Zehra ise ilk başlarda bu işe karşı çıkmak
ister ama maddi açıdan Şeyma’nın ailesi ona destek olurlar ve İkra okula
başlar. Olaylar burada gelişmeye başlar. İkra kendi kullandığı ilginç alfabeyi sınıfındaki
çocuklara da öğretir. Çocukların tamamı hızlı bir şekilde bu alfabeyi
öğrenirler. Okul yönetici si Faik Bey ve diğer öğretmenler bu durum karşısında
çok şaşırırlar ve bu alfabenin incelenmesi için üniversite Profesörlerine başvururlar.
Bu andan itibaren akıl almaz olaylar meydana gelmeye başlar. Zira bu alfabenin yüzyıllar
öncesinde kullanılan Runik alfabesi olduğu ortaya çıkar. Hatta Sümer
alfabesinden bile harf ve motifler vardır. Herkesi şaşkına çeviren ise
yüzyıllar öncesine ait bu alfabeyi nasıl olur da küçücük bir çocuk öğrenmiş ve
yazıyordur. Bu olayın iç yüzü nasıl
aydınlatılacaktır.
İKRA’nın sırrı nasıl çözülecektir. Bu tüm hocaların ve
profesörlerin kafasını aylarca kurcalar. Sonunda bir gün komşu Hamiyet hanımın
kızı Fazilet Zehra’lara ziyarete gelir.
Fazilet’in gelmesi belki de sırrın çözümlenmesine sebep
olacaktır. Bu sır nedir peki?
İşte roman bu kısa anlatımla sürüp gitmekte. Ama romanın
sonu gerçekten çok etkileyici.
Yazar muhteşem büyüleyici bir finalle eserini bitiriyor.
Önemli bir konuda yazarımızın yazım tekniğinin kendine
has bir teknik olduğunu da söyleyelim.
Bu teknik nedir burada söylemeyeceğim. Bu da kitap gibi
sürpriz olsun. Kitap kurtları bu sırrı çözerler diye düşünüyorum.
Çok önemli bir dipnot da kitabı sadece gözünüzle değil kalbinizle
de okursanız sırrı çözersiniz diye küçük bir de ipucu vereyim. Hadi bu da
benden olsun:)