Sayfalar

22 Mart 2014 Cumartesi

parktaki senfoni...

Bu sabah her zamankinden biraz daha erken çıktım evden. Hava çok güzel olmasına rağmen benim havam yerinde değildi. Mesai başlayıncaya kadar boş boş dolaşmak istedim. Günlerden cumartesi olduğu için sokak ve caddeler bu saatte biraz sakindi. Malum birçok kişi hafta sonu çalışmıyor. Öğrencilerse tatil. Benim gibi çalışanlarsa kaldırımlarda ileri geri gidiyorlardı :(  
Sağı solu, vitrinleri seyrederek ilerlerken kendimi parkta buluverdim. 


Kaç aydır parka gelmiyorum şimdi hatırlamıyorum. Boş bir banka oturdum ve sırtımı güneşe verdim. Tüm bedenimi hemencecik ısıtıverdi güzelim bahar güneşi. O temiz havayı derin derin içime çektim. Ciğerlerimin kendine geldiğini ve bayram ettiklerini hissettim. Bu kadar temiz havayı birden almaya alışkın olmadıklarından olsa gerek hafiften bir başım döndü, bir güzel oldum sanki :)
Park içerisinde yürüyüş yapan birkaç yaşlı amca ve teyzeyi, eşofmanları üzerlerinde gıcır gıcır spor ayakkabılarını çekmiş gençleri spor yaparken imrenerek seyrettim valla…

Yalnız 30-35 yaşlarındaki bir bayanın hem spor yapıp hem de sigara içmesini pek yadırgadım, garibime gitti doğrusu. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeden edemedim.



Alını yeşilini giymiş ağaçların güzelliği, çimlerin yemyeşil görüntüsü ve özellikle portakal çiçeklerinin insanı mest eden o eşsiz kokusu beni benden aldı, kendimden geçirdi başka diyarlara götürdü. 
Hafiften bir de müzik olsa tam olurdu derken altında oturduğum çam ağacının dalına konan bülbülün 
“hoş geldin arkadaş” diye sabah serenadına başlaması  ruhumu okşadı.
Önümdeki sarı, pembe, beyaz rengârenk lalelerin etrafında cıvıldaşan serçe kuşları senfoniye ne de güzel katıldılar.

Başımı çevirip yanı başıma baktığımda ise onlarca karıncanın toprak üzerinde itinayla oluşturdukları yuvalarına çör çöp onlar için yiyecek sayılan maddeleri taşıdıklarını gördüm. Yukarıdan bakınca bu kadar çok karınca topluluğunun hararetli ve hummalı olduğu kadar kargaşaya meydan vermeden, düzen içinde hareket etmeleri yüce Yaratıcının varlığının bir yansımasıydı sanırım. Bu küçük dostlarımdan da alacağım dersi almıştım. Yaratılış gayemi tekrar hatırlattıkları için onlara teşekkür ederim.



Karşıdaki ardıç ağacında bir çift kumrunun “bak bu sabah parkımıza kimler gelmiş” diyerek sohbet ettiklerini de duyar gibiydim.
Çalılıkların arasında bir oyana bir buyana koşuşturan ve birbirleriyle havlayarak şakalaşan, belki de kendilerince saklambaç oynayan birkaç sokak köpeği ise ayrı bir lezzet katıyordu bu manzaraya. 

Parkın orta yerinde ise gelinlik giymiş gibi duran güneşin ışıltıları altında bembeyaz çiçekleri salkım salkım sallanan akasya ağacı ise insana cennetteymiş hissi veriyordu adeta. Uzunca bir süredir rüyalarıma giren ve ilk görüşte âşık olduğum, her gece düşümde peşinden koştuğum, fakat bir türlü yakalayamadığım güzeli nihayet burada gerçekten bulmuştum. 
                                       O güzelin ve tek aşkımın adı “huzur”du.   

1 yorum: