Sayfalar

29 Eylül 2015 Salı

Bayram Bitti

Bu yıl da Yüce Rabbim Kurban Bayramını kutlamayı, kurbanımızı kesmeyi nasip eyledi. Şükürler olsun Allah’ıma. Kız kardeşler, erkek kardeşler, enişteler, yeğenler, kuzenler, gelin velhasıl gelenek, örf adetlerimize uygun düştüğü gibi büyük bir aile şeklinde neşe, huzur, sevinç içinde idrak etmenin mutluluğunu yaşadık elhamdülillah. Arife günü kurbanlıklara baktık beğendik. 
Bayram sabahında namazın eda edilmesine müteakip kurbanlığımızı aldık. Bu sefer yine her zaman olduğu gibi Doğu Anadolu yöresinden Van’dan koyun seçtik. Zira yayla hayvanı olduğu için yağı fazla olmuyor, eti hem leziz hem de yumuşak oluyor.  Uzun bir aradan sonra birlikte yer sofrasında öğle yemeğini hep birlikte yemenin keyfine vardık. Lezzetini ve sıcaklığını uzun süre unutamayacağım bir bayram yemeği oldu doğrusu.
Sonrasında temiz kıyafetlerimizi giyerek büyükleri ziyaret ettik.  Daha küçükler bizleri ziyarete geldiler. Gündüz vakti işten güçten vakit bulamayanlar akşam ziyarete geldiler. Sohbetler bir başka güzel geçti. Uzun uzadıya yapılan sohbetlerde birbirinden uzun zamandır uzak kalanlar geçen zaman içerisinde yaşadıklarını, başına gelenleri en küçük ayrıntısına kadar anlatırken huşu içinde dinleyen çocuklarda vardı. Böylece ayrı geçen zamandaki ara da kapatılmış oldu.
Lakin kötü olan, bu bayramda çocukların bir öncekinden daha da azalmış olarak ziyarete geldiklerine tanık oldum.  Bunu sebebinin neler olduğu ya da olabileceği konusunda oturup bir düşünmek gerektiğine inanıyorum.  
Yavaş yavaş tatil bitmeye yaklaşırken uzak yerlerden gelenler dönüş yollarının kalabalık olacağı ihtimalini de düşünerek vedalaşmaya ve evlerine dönmeye başladılar. Bu da hafif bir burukluk yaratmıyor desem yalan olur. Ayrılmak her zaman ki gibi yine zor oldu. Ama olsun Allah herkese sağlık versin.  Seneye çıkacak canlar öğünsün ve Allah herkese uzun ömürler versin diyerek bu tatile noktayı koyuyorum. 

ALLAH DUALARINIZI VE KURBANLARINIZI KABUL ETSIN İNŞALLAH !!!

21 Eylül 2015 Pazartesi

Hayat

Hayat bir oyun gibidir. Bu oyunda dengeyi iyi ayarlamalı insan, düştüğünde kalkmanın zor olduğunu bilmeli. 
Fırsatını yakaladığındaysa tırmanmalı tırmana bildiği kadar. 
Fotoğrafını çekerken hayatın bilmeli ki fotoğrafı an be an çekilen kendisidir aslında. 
Başarıyı, mutluluğu yakaladığındaysa tadını çıkarmalı, kıymetini bilmeli. 
Üzülmek yerine hatalardan ders almalı, son pişmanlığın fayda etmeyeceğini bilmeli aynı zamanda. 
Yoksa gözünün yaşına bakmadan geçer gider hayat; geride sadece yaşanmışları bırakarak.

7 Eylül 2015 Pazartesi

Kırık Çömlek Parçası


Kitap Hakkında:

Kitabın Adı: Kırık Çömlek Parçası
Yazarı: Linda Sue Park
Çeviri: Aslı Anar
Yayınevi: Beyaz Balina Yayınları
Sayfa: 164
Basım: İstanbul, 2001
Ücret: 9 TL
Değerlendirmem: %100

Ne Buldum: Gerçek sanatkârın işine olan saygısını 

Yazar Hakkında:
Koreli göçmen bir ailenin çocuğu olarak 25 Mart 1960 yılında Urban kasabasında doğdu. Henüz 4 yaşındayken ailesinin Amerika’ya Chikago’ya göç etmesi ile burada yaşamaya başladı. Amerika’ya taşındıktan sonra İngilizceyi çabuk öğrenmesi için evde Korece konuşulması yasaklandı. Küçük yaştan beri yazamaya meraklı olan Park şiirler ve hikayelerle yazmaya başlamıştır. Lise dönemine kadar yazdığı birçok şiir gençlik dergilerinde yayınlanmıştır.
Stanford Üniversitesinden iyi bir derece ile mezun olduktan sonra bir petrol şirketinde halkla ilişkiler bölümünde görev aldı. Bu şirkette iki yıl süreyle çalıştıktan sonra ayrıldı ve yakışıklı bir İrlandalı ile evlenerek Dublin’e taşındı. Burada Üniversitede edebiyat eğitimi aldı. Sonrasında bir reklam firmasında çalışmak üzere Londra’ya taşındı. Burada ayrıca yabancı öğrencilere İngilizce öğretmenliği yaptı. İrlandalı eşinden bir kız çocuğu dünyaya geldi.
1990 yılında eşinin işleri dolayısı ile tekrar Amerika’ya dönüş yaptı. Burada da yabancı öğrencilere İngilizce ders vermeye devam etti. Bu iş yzynca bir dönem vaktini alsa da nihayet  hep yapmak istediği işe, yani yazma karar verdi.
1997 yılında ilk kitabı Tahterevalli Kızı yazmaya koyuldu ve bu kitabı 1999 yılında yayımlandı.
Okumayı, yazmayı, seyahat etmeyi, yemek pişirmeyi, film izlemeyi seven Park halen aynı eşiyle evli olup Batı New York’ta yaşamaya devam etmektedir.

Arka Kapaktan:

Kore’nin küçük bir köyü… 12.yüzyıl

Ağaçkulak’ın bir hayali vardır. Hergün gizli gizli çömlek ustası Min’in bir avuç kilden
Bir şaheser yaratmasını izler. Bu, ona göre bir mucizedir. Kendisi de bir gün böyle bir mucize gerçekleştirmek için can atar. Fakat bu küçük köyde, gidip bir çömlek ustasından size sanatını öğretmesini istemek olanaksızdır.
Hele de Ağaçkulak gibi bir yetimseniz. Ağaçkulak, öncelikle kendisini ustasına kanıtlamak zorundadır. Bunun için Min ustanın yanında çalışmaya başlayan Ağaçkulak, böylece hayaline bir adım daha yaklaşır. Ama bazen bir hayal öylesine uzak gelir ki adeta görünmez olur. Ama belki Ağaçkulak her seferinde bir tepeyi, bir vadiyi aşarak hayaline kavuşacaktır.
(Tanıtım Bülteninden)

KİTABIN ANALİZİ & YORUMUM:

Anne ve babası hummadan ölen henüz iki yaşındaki çocuk keşişlere teslim edilir.

Tapınakta da humma salgını olduğu için keşişler çocuğu Çulpo köyüne amcasına bırakmak isterler. Çulpo Kore’nin batı kıyılarında küçük bir çömlekçi köydür. Çocuğu köye getiren keşiş amcanın artık köyde olmadığını öğrenir. Tapınağa da götüremez ve onu geçici olarak köprü altında yaşayan Turnaadam’a emanet eder. Doğuştan büzüşmüş ve yamuk olan baldırı ve ayağından dolayı elinde değnekle tek ayaklı duran ve bu duruşuyla bir turnaya benzeyen adamın adı Turnaadam olarak kalmıştır. Birkaç ay sonra keşişler bu yetim çocuğu alıp tapınağa götürmek istediklerinde ise Ağaçkulak bir maymun gibi Turnaadam’a sarılarak onu bırakmak istemez. Ve on gün bu gündür (tam on yıldır) Turnaadam’ın yanında yaşamaktadır. Ağaçkulak, adını kurumuş ya da yere devrilmiş ağaç gövdelerinin üzerinde, çürümüş odundan çıkan yarım daire şeklindeki, buruş buruş mantardan almıştır. Her ikisi de baba-oğul gibi köprünün altındaki boş yerde yaşamaktadırlar.

Ağaçkulak’ın köyün çöplüğünden topladıkları yiyeceklerle beslenir bu iki dost. İşte yine yiyecek toplamak üzere çöplükten dönen Ağaçkulak çömlekçi Min’in evine yaklaşınca bu yaşlı çömlekçinin neyin üzerinde çalıştığını merak eder ve çöp yığınının hemen uzağında, yolun üzerinde, dönemecin hemen başında, sırtı dağlara dayalı çömlekçi Min’in evine uğrar. Min eşiyle birlikte burada yaşamaktadır. 

Bahçenin arkasından gizlice Min ustanın çalışmasını izler. Bir başka günde yine hangi figür üzerinde çalışmakta olduğunu gözetlemek isterken Min’in evde olmadığını fark eder ve merakına yenik düşerek tezgâhın yanına kadar sokulur ve raftaki çömlekleri hayranlıkla izlemeye başlar. İç içe geçmiş kutu şeklindeki çömlekleri incelerken dışarıdan bir tavuğun gıdaklaması ile irkilir ve elinden düşürerek kırılmasına sebep olur. 



Min usta tarafından suçüstü yakalanır ve hırsızlıkla suçlanır. Ağaçkulak hırsızlık için girmediğini yaptığı işi önemsediğini ve çok merak ettiğini, hırsızlığın köpeklik demek olduğunu ifade eder. Bu sözleri Min’i ikna eder. Ayrıca verdiği zarardan dolayı kendisine yardım edebileceğini söyler. Zorda olsa Min usta ile ödeşmek için dokuz gün çalışma konusunda anlaştı. Dokuz gün boyunca Ağaçkulak’ı el arabası ile dere yatağından Min için kil taşıdı, kil kardı. Bu destek Min belli etmese de işine gelmişti.

Ağaçkulak bu çalışması karşılığında Min ustanın karısından öğle yemeği aldı. Aldığı bu öğle yemeğinin tamamını yemeyen Ağaçkulak yarısını da dostu Turnaadam’a götürüyordu. Kil taşıyor, odunları istifliyor, hazırlanan çömlekleri fırına kadar götürüyordu derken dokuz günlük ödeşme dönemi bitti. Bir gün Ağaçkulak Min’e yanında çalışabileceği teklifinde bulundu. Min teklifi sadece yemek verebileceği şeklinde kabul etti. Ve böylece Ağaçkulak çömlekçi ustası olma yolundaki hedefine daha bir adım daha yaklaşmış oluyordu. Günler böyle geçip giderken bir gün köye saraydan bir görevli geldi ve saray için çömlek siparişi vereceği ustayı seçeceğini söyledi. Hikâyenin asıl heyecanlı kısmı işte buradan itibaren başlıyor.
Acaba köydeki hangi çömlekçi sarayın siparişine hak kazanacak? Min usta Ağaçkulak’a çömlek yapmayı öğretecek mi? Ağaçkulak tek başına çıkacağı uzun yolculukta neler yaşayacak? 

Altında yaşadıkları köprü kimin kaderini etkileyecek? Yaşamını değiştirecek iki büyük sürpriz ne olacak?

Kitabın Koreli yazarını hakikaten tebrik ediyorum. 160 sayfalık bu kısacık romanda neler anlatmamış ki, insanlık adına hangi dersleri vermemiş ki. Herkesin okuyabileceği, 7’den 77’yegözleri görüp de okuyabilen herkesin okuması gereken duygu yüklü harika bir eser.
Basit ve yalın anlatımı ile okuma şöleni sunmuş yazar.
Her kitabı kolay kolay beğenmem, beğendiğim her kitaba da 100 puan vermem ama bu kitap bana göre 100 puanı çoktan hak etmiş doğrusu. İlk defa bir kitabın bitmemesini istedim. Ben okudukça sayfaların artmasını diledim diyebilirim.
Kitabı daha ilk gördüğüm anda dikkatimi adıyla, kapak resmi ile konusu ile çekmişti açıkçası. Uzun süre web de takip ettim ve indirimli bir anda da satın aldım.

Ama etiket üzerinden de pahalı değil zaten. Ödediğim her kuruşu helalinden hak ediyor doğrusu.Tek kelimeyle muhteşem.Sadece şunu söyleyebilirim: HELAL OLSUN !!!