Sayfalar

17 Kasım 2015 Salı

Gloria Lasso-La Luna De Miel

Maddi ve dünyevi huzuru birçoğumuzun aradığı, peşinden koştuğu aşikâr. 
Lakin onu yakalayanı veya yakalasa da bunu yaşamı boyunca devam ettirenimiz pek az olsa gerek.  Huzuru ararken birçoğumuzun kendine göre kullandığı yöntemler var; ya da huzuru farklı nesne ve olgularda arayıp ona ulaşmaya çalışıyoruz. Benimse istediğim ne mal ne de servet; bunların beni huzura erdirmesi pek mümkün değil. Huzura ulaşmam küçük, tatlı, dinlendirici, ruhu okşayan bir müzik parçası bile olabilir. İşte bunlardan bir tanesi de bu dinlediğim şarkı.

Bu şarkıyı dinlerken gerçekten kendimi huzurlu hissediyorum. Belki siz de benim gibi dinlerken huzura ereceksiniz. Ne dersiniz? 


10 Kasım 2015 Salı

ATA'M

  ATA’M

Uzun ve sessiz geçen bir gecenin ardından
10 Kasım sabahı hava aydınlanmıştı.
Lakin hâlâ bir yıldız
Adeta bir haber vermek istercesine
Bir parlayıp bir sönüyordu.
Bir anda, öbek öbek kara bulutlar sardı
Yıldızın etrafını…
Hiç alışık değildi yıldız tutsak yaşamaya
Saat dokuzu beş geçe
Birden kayıverdi parlayan yıldız.
İşte o anda,
Feryatlar yükseldi dört bir yandan;
Çığlıklar koptu tüm Anadolu’dan
Yürekler yandı 7’den 77’ye
Dolmabahçe Sarayı’nın üzerinden
Bir nur doğdu Arş-î Âlâya
Etrafını Melekler ve Şühedalar çevirdi
Deniz Mavisi gözlerini yummuştu Mustafa’m
Mahşeri bir kalabalık vardı meydanda
Omuzlarda ise ATA'm

- Yaşar SALDIK 10Kasım 2006 10:15 –
  
RUHUN ŞAD OLSUN 
DAHİ KUMANDAN, BÜYÜK LİDER, 
AZİZ ATAM...

7 Kasım 2015 Cumartesi

Kitap:Çınarın Çocukları

Kitap Hakkında:
Kitabın Adı: Çınarın Çocukları
Yazar: Erden Armağan ER
Yayınevi : Sokak Kitapları Yayınları
Sayfa: 400
Ebat: 13 x 19 cm

Ücret:17 TL


Yazar Hakkında:


Yazarımız hakkında maalesef kitabın yayınevi dâhil hiçbir yerde bilgiye ulaşamadım.







Arka Kapaktan:

Hayat; bazen inadına yaşamaktır. Hızlı akan bir derede akıntıya karşı kulaç atabilmektir. Başımıza gelen onca belaya rağmen, her defasında ayağa kalkıp mücadeleye devam etmektir. Umudunu yitirmemek, her şeye rağmen nefes almanın kıymetini bilebilmektir hayat. Bunca kan ve gözyaşına, şiddete boğulmuş dünyamızda, ümitle sevgiyi, sevdayı büyütebilmektir. Kim bilir kaçımız sevdadan, aşktan bihaber bir ömrü yaşadık? Gönlümüzün değil de başkalarının sesine kulak verip yanlış ilişkiler, evlilikler içinde sevgiden mahrum kaldık. 

Siz de aşk tarafından gönül kapısı çalınanlardan değilseniz sakın üzülmeyin. Her daim bir umut vardır. Yeter ki inatla ve sabırla bekleyin. Olmasa da en azından elinizden geleni yapmış olmanın huzuru yanınıza kâr kalır. 

Şehirleşmenin ve sözüm ona gelişmenin uğruna kendimize yabancılaştığımız bugünlerde, değerlerimizi yitirdiğimizi ve kadın erkek ilişkilerinin her geçen gün bayağılaştığını, aşkın sadece bedensel ihtiyaçlara indirgendiğini siz de düşünüyorsanız eğer, bu hikâyede anlatılan naif, samimi sevdayı belki seversiniz. Anadolu'nun küçük bir kasabasındaki bir ÖĞRETMEN OKULU'na yolu düşmüş bu iki insanın, yıllar sonra yaşadıklarını anlatan bu kitapta, sıradan, hemen her gün birimizin başından geçmesi muhtemel olayları okumak, belki unuttuğunuzu düşündüğünüz bir şeyleri anımsatır size de. Kim bilir…

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Analizi & Yorumum:

Romanımızın kahramanı Kerem adında orta boylu, zayıf yapılı sempatik kırkını geçmiş bir bankacıdır.
Mezun olduğu Balıkesir’deki Savaştepe Lisesine eski mezunlar adına düzenlenen yemeğe katılmak üzere İstanbul’dan yola çıkar. Lise döneminde birkaç aşk macerası yaşamış olsa da hepsi mazide kalmış ve hiç evlenmemiştir. Savaştepe’ye geldiğinde kendi döneminden sınıf arkadaşlarını ve alt ve üst dönemlerden arkadaşlarıyla kaynaşırlar, hasret giderirler. Uzun uzun sohbetler yapılır, hatıralar anlatılır. Tüm bunlarla vakit geçerken Kerem’in gözüne kendisinden genç bir bayan takılır. Bu alımlı, güzel sarışın mavi gözlü bayan dan gözünü bir an olsun ayıramaz. Ama sadece onun değil ortamda bulunan birçok erkeğin dikkatini çekmiştir bu alımlı bayan.
Bayan sınıf arkadaşlarından kendisiyle tanıştırılmayı arzulayan Kerem bir vesile ile bu isteğine mazhar olur ve adının Esma olduğu bu bayanla tanışır. Kısa hal hatır ve sohbetin ardından bu güzel organizasyonun tekrarlanması dileğiyle Savaştepe’den ayrılırlar.

Esma Düzce’de öğretmenlik yapmaktadır. 5-6 ay evvel kendisi gibi öğretmen olan Cemil’den ayrılmıştır. Kırsal bir kasabada öğretmenlik yaptığı zaman tanışmıştır Esma Cemil’le. Kendisine karşı nazik ve kibar tavırları ile kırsalda korunmaya da ihtiyaç duyan Esma ailesinin çok istekli olmadıkları evliliklerini maalesef gerçekleştirir. Lakin Cemil evlendikten sonra 360 derecelik bir dönüş yaparak Esma’yı Düzce’ye ailesinin kaldığı kasabaya taşınmaya zorunlu kılar. Cemil’deki ahlaki ve davranışsal
Değişimler Esma’yı çıldırma noktasına kadar sürükler. Sonunda boşanmak için dava açar ve uzun bir süreç sonrasında da boşanırlar. Nihayet Cemil’den kurtulmuştur. Ama erkeklere karşı kendisinde bir endişe ve korku oluşur. Tekrar bir izdivacı kaldıramayacağını düşünerek hayatı tek başına yaşamaya başlar.
Bir müddet sonra Kerem Esma ile MSN üzerinden akşamları küçükten küçüğe yazışmaya başlar.
 Esma için bu sadece aynı liseden mezun olmuş iki arkadaşın lise yıllarından hatıraların paylaşılmasıdır. Oysa Kerem ciddi düşünmekte ve ilerlemiş yaşının acısını kısa sürede bu içten içe sevmeye başladığı kadını eş olarak kendisine yakıştırmaktadır.
Her gün akşam başlayan bu MSN yazışmaları sonunda küçük ortak arkadaşlarla birlikte buluşmaya dönüşür. Daha sonra birlikte buluşmalara dönüşür. Sonunda Kerem bir gün Esma’ya açılır ve kendisini sevdiğini söyleyerek aşkını ilan eder. Her şey neredeyse yolunda gitmektedir. Esma’da bu eli yüzü düzgün, arkadaşları arasında sevilen saygı gören bu adamı sevmeye başlar. Fakat bir gün olmadık bir şey yaşanır ve buluştukları bir mesire yerinde Esma’nın eski eşi Cemil’le karşılaşırlar. Bu karşılaşmadan sonra her şey alt üst olur. Esma yeniden birisine bağlanmanın psikolojik baskısını kaldırıp kaldıramayacağından artık emin değildir. Her geçen gün Keremle daha az telefonlaşmaya, görüşmeye hatta ondan kaçmaya başlar. Kerem’se hala olayı tam olarak kabullenememekte umutla beklemektedir. Bu bekleyiş uzadıkça Kerem’de günden güne zayıflar. Sonunda uzun bir aradan sonra buluşmaya karar verirler. O buluşmada Kerem evlilik teklifine evet cevabı alabilecek midir? Yoksa beklenmedik acı bir şey mi olacaktır? Tüm bunları son 50 sayfada öğrenebiliyorsunuz.
İşte roman böyle…

Şimdi gelelim kitabın analizine…
Kitabı geçen yıl kitap fuarından almıştım. İsmi bana cazip gelmişti.  Doğruyu söylemek gerekirse yerli bir yazar diye almış ve beklentim kitabın adından dolayı çok yüksekti. Tahminim yazarımız kendi hayatından yola çıkarak ortaya koymuş eserini. Bu çok güzel bir olay da 400 sayfalık kitabı okurken şu kanıya kapıldım. Hep aynı sayfayı mı okuyorum. Neredeyse 200-250 sayfa abartısız aynı tekrar eden cümlelerden oluşmuş. Bu beni bayağı bir kastı ve sıktı. Belki de beklentimin yüksek olmasından kaynaklanmıştır. Bilemiyorum. Bir çift sözüm de Esma’ya olacak: “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu”. Seviyorsan karşılık ver, karşılık veriyorsan söz ve davranışlarınla göster, ya da sözüm meclisten dışarı “kuyruk sallama”.

Yazarımız Erden Armağan yalın ve anlaşılır bir dille kaleme almış bu anı tarzı romanını. Romanın güzel tarafı nedir? Pozitif bir şey yok mu? Diye kendimize soracak olursak; evet, pozitif bir yönü hem de önemli bir pozitif yönü bana göre var. O da şu: Kitapta iki insan arasındaki flört ve aşk anlatıyor olsa da bunu örf adet ve kültürümüzün dışına çıkmadan çok güzel yapmış olması. Toparlayacak olursam kitap bana pek hitap etmedi. Belki 20-25 yaş gurubu genç arkadaşlara hitap eder ki günümüz gençliğinin de kitabı beğeneceğini düşünmüyorum. Zira onlar üstü kapalı aşkları pek anlamazlar. İsteyen alıp okuyabilir.

Benim için edebi unsurlardan yoksun gereksiz zaman kaybı oldu. Ama yine de yazarımızın kalemine sağlık diyorum bu ilk kitabından sonra ikincisini de beklediğimi belirtmek istiyorum. Sn. Erden Armağan Er’in daha güzel şeyler ortaya koyabileceğinden hiç şüphem yok. Zira ilkler her zaman kolay olmaz.