Sayfalar

1 Şubat 2016 Pazartesi

Anılardan: Bir Hurma Hikâyesi

Yıl 1992 aylardan kasımdı. İç Anadolu’nun sevimli, şirin, küçük kasabalarından Niğde’de görev yapıyordum. Gürcan isminde Tekirdağ’lı arkadaşımla birlikte kiraladığımız kocaman dairede kalıyorduk. Zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar eşyamızla kaldığımız bu dairede salonumuz mütevazı döşenmişti. Ortada bir kömür sobası, hemen yanı başında yuvarlak masa, iki sandalye, bir radyo, iki köşede birer çekyat. Mutfakta mutfak dolabımız ve bir ocak. Ben yemekleri yapıyor, arkadaşım bulaşıkları yıkıyordu. Birlikte alışverişe çıkıyorduk. Güneşli bir gün de Pazar alışverişine çıktık. Şimdi kuruluyor mu bilmiyorum ama o zamanlarda Niğde Kalesi’nin hemen altına semt pazarı kuruluyordu. Pazarı gezip bir hafta yetecek sebze ve meyve almayı planlamıştık. Gördüğümüz ve beğendiğimiz sebzelerden birer ikişer kilo almaya başladık. Ne zaman karşımda bir tezgâhta hurmaları gördüm, direk oraya yöneldim. Gürcan arkadaşım hızlı adımlarla arkamdan beni takip ediyordu.
Tezgâhın önüne geldim ve durdum. Satıcıya iki kilo vermesini söyledim. Satıcı tarttı verdi. Parasını ödedim ve poşetten iki tanesini alarak satıcıya:”suyunuz varsa bunları yıkayabilir misiniz? Dedim.

Satıcı yıkadı ve elime tutuşturdu. Birisini Gürcan’a verdim. Hurmanın alt sapından tutup başladım büyük bir iştahla yemeye.

Hurmanın yarısına kadar yalayıp yutmuştum ki yanımdaki arkadaşıma bakma gereği duydum.
Bir de ne göreyim. Gürcan hala elinde hurma, bir hurmaya, bir bana bakıp duruyor.
Hayırdır Gürcan neden yemiyorsun? Diye sordum.
Verdiği yanıt beni şok etmişti.
-Yaşar bu nedir?
-Hurma dedim
Çok şaşırmıştım. Dayanamadım sordum:
-Sen bunun gerçekten ne olduğunu bilmiyor musun?
-Evet, bilmiyorum. İlk defa görüyorum.
Sonra başladım Gürcan’a hurmanın ne olduğunu ve nasıl yenildiğini anlatmaya.

Yüce Allah’ın biz insanlara bir armağanıdır bu mucizevî meyve. Yurdumuzda Trabzon Hurması, Cennet Elması ya da sadece Hurma olarak da bilinir. Ülkemizde birçok ilimizde de yetişmekte olduğunu okumuştum. Ancak en çok Akdeniz Bölgemizde üretimi yapılmaktadır. Asıl vatanı Çin olan bu meyve olgunlaşmadan yenildiğinde ağızda mayhoş ve buruk bir tat bırakır. Dolayısıyla ham olarak yediğinizde ya da yemeye çalıştığınızda avurdunuzda, dilinizin üzerinde kalan tortuları yok etmeye çalışırken dudaklarınızın ve yüzünüzün aldığı şekli birisi görse gülmekten kırılır. 

Meyve genellikle yaz sonlarına doğru olgunlaşmaya başlar ve Kasım, Aralık gibi tüketime hazır hale gelir. Olgunlaşınca turuncu bir renk alarak albenisi yüksek bal kadar tatlı, reçel kadar yumuşak bir meyveye dönüşür. Çiğ olarak tüketildiği gibi arzu edilirse tatlılarda özellikle muhallebide, ya da reçel yapımında kullanılabilir.
İçerisinde bulunan protein, karbonhidrat, selüloz, fosfor, kalsiyum, demir, sodyum, tanen, potasyum, magnezyum, A, B1, B2, B3,  ve C gibi çeşitli vitaminler de içeren bu mucize meyvenin biz insanlara bir sürü de faydası vardır.

-  idrar ve balgam söktürür
- soğuk algınlığına iyi gelir
- mide ve sindirim rahatsızlıklarını tedavi eder
- bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser başta olmak üzere birçok hastalığı önler
- cildi güzelleştirir
-  Kabızlığı giderir, besleyicidir
- bağırsak iltihaplarının tedavisinde kullanılır
- Kolesterolü ve yüksek tansiyonu düşürmeye yardımcı olur.
- Kabuğunu soyduktan sonra yumuşatarak yenilmesi gastrite karşı çok faydalıdır

Görüldüğü gibi bu harika meyvenin faydaları oldukça fazladır. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: “ Her zaman mevsiminde çıkan meyvelerden tüketmek hem vücudumuzu o mevsimin şartlarına karşı korumakta bize yardımcı olur hem de dengeli beslenmemizi sağlamış olur.”
Şubat ayına girdiğimiz şu günlerde bulmak ne kadar güç olsa da bulduğunuzda lezzetinin damağınızda kalacağına garanti verebilirim.
Ayrıca sırası gelmişken hurma ile ilgili de bir kıssayı da anlatarak konuya son noktayı koymak isterim.


Peygamber efendimiz (S.A.V ), zamanında Cuma günleri mesciddeki Hannane isminde bir hurma kütüğüne dayanarak, Cuma hutbesi irad ederlermiş. Daha sonra üç basamaklı bir minber yaptırmışlar. Resulullah efendimiz ve Eshab-ı kiram bir Cuma günü Mescid-i Nebi'de toplanmışlar. Efendimiz, hutbe için yeni minbere çıktıklarında, eskiden dayandığı kuru hurma kütüğü, herkesin duyacağı kadar, hamile deve ağlayışını andıran bir sesle ağlamaya ve inlemeye başlamış. 
Bütün Eshab-ı kiram, hayret ederek bu sesi dinlemişler. Fakat ses bir türlü kesilmiyormuş. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi minberden inerek mübarek elleri ile kütüğü okşamışlar. O anda, ağlama ve inleme kesilmiş. Kuru hurma kütüğünün, Peygamberimize olan bu muhabbetini ve aşkını gören Sahabiler, gözyaşlarını tutamamışlar.
Peygamber efendimiz; "Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü tealâya yemin ederim ki, eğer onu okşamasaydım, bana karşı hasret ve hüznünden dolayı kıyamete kadar böyle ağlayacaktı" buyurmuşlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder