Sayfalar

12 Temmuz 2016 Salı

Mutsuz İnsan


Bir zamanlar Dünya denen bir gezegen vardı. Bu güzeller güzeli, muhteşem gezegende insanlar büyük aileler halinde hep birlikte yaşıyorlardı. Büyük aile içerisinde söz sahibi bir büyük liderlik ederdi aileye. Büyükler büyüklüğünü bilir, küçükleri şefkatle her türlü kötülüğe karşı korur, gözetir ve sevgiyle kucaklarlardı. Küçükler de küçüklüğünü bilir, büyüklerine karşı saygıda kusur etmez, el üstünde tutulurlardı. Büyük aile içerisinde her şeyi yoktu belki bu insanların, ama mutlu ve huzurluydu o vakit insanlar yaşadıkları bu yerde.


Zaman içerisinde çekirdek aileye bölündü insan. Nihayetinde her şeye sahip olan ve atomun parçacıkları gibi parçalanan insanlar, kendi zihinlerinde güvenlik duvarları ördü. Kabuğuna çekildi. Fark etmeden, kabuğuna kini, nefreti, kıskançlığı ve egoistliği taşıdı. İnsanın özünü yiyip bitiren bu virüsler an be an onu insanlıktan uzaklaştırdı. Görünümde her şey süperdi, yolundaydı sanki. Fakat her geçen gün birbirleriyle konuşmaz, konuşsalar da anlamaz olmuşlardı birbirlerini.  Başları hep önlerinde, içi boş birer kabuğa dönüştüler yaşadıkları zaman içinde.


Nihayetinde olmaması gereken oldu ve mavi gezegeni kısa sürede hiç kimseyi beğenmeyen, lakin herkesin beğenisini (likes) bekleyen, arzulayan mutsuz ve gözü aç insancıklar istila etti. Oysa insancıklar şimdi her şeye sahip fakat bir o kadar da mutsuzdu. Ne yapsa mutlu olamıyor, huzur bulamıyordu. Bu sefer de bilmediği bir şeyle karşılaştığında her zaman yaptığını yaptı. Çok sıklıkla kullandığı, bilgileri depolayan ve kendilerinin ortaya çıkardı Google denen arama motoruna başvurdu. Ama nafile. Gündelik yaşamda sorduğu her soruya cevap bulabildiği bu motor (!) hata (error) veriyordu bu soru karşısında. Evet, en çok güvendiği (!) Google da kendisini yarı yolda bırakmıştı. Huzura ulaşmanın cevabını o da bilmiyordu.


Çaresizdi insancıklar. Sonunda çoğu zaman yaptığı gibi yine: "aman boş ver, dünya yıkıldı da altında mı kaldım" dedi kendince kaçamak bir çözümle. Evet, doğru, dünya henüz yıkılmamıştı ama kendi iç dünyası, insanın özü son sinyallerini veriyordu.

Öyle ki; kaybolduğu bu lâbirentin içinde özünü yiyip bitiren virüslerden kendini kurtaramadığı müddetçe, huzura ve mutluluğa giden çıkış yolunu daha uzun bir süre arayıp duracaktı...  :((
Çözüm yolunu tüm insancıkların istek, gayret, azim ve arzularıyla kendi öz benliklerinde bulmalarını ve tekrardan insan olmanın erdemine ulaşmalarını umut ediyorum...

- Yaşar Saldık 07.07.2016 -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder