Bir zamanlar Dünya denen bir gezegen
vardı. Bu güzeller güzeli, muhteşem gezegende insanlar büyük aileler halinde
hep birlikte yaşıyorlardı. Büyük aile içerisinde söz sahibi bir büyük liderlik
ederdi aileye. Büyükler büyüklüğünü bilir, küçükleri şefkatle her türlü
kötülüğe karşı korur, gözetir ve sevgiyle kucaklarlardı. Küçükler de
küçüklüğünü bilir, büyüklerine karşı saygıda kusur etmez, el üstünde
tutulurlardı. Büyük aile içerisinde her şeyi yoktu belki bu insanların, ama
mutlu ve huzurluydu o vakit insanlar yaşadıkları bu yerde.
Zaman içerisinde çekirdek aileye
bölündü insan. Nihayetinde her şeye sahip olan ve atomun parçacıkları gibi parçalanan
insanlar, kendi zihinlerinde güvenlik duvarları ördü. Kabuğuna çekildi. Fark etmeden,
kabuğuna kini, nefreti, kıskançlığı ve egoistliği taşıdı. İnsanın özünü yiyip
bitiren bu virüsler an be an onu insanlıktan uzaklaştırdı. Görünümde her şey süperdi,
yolundaydı sanki. Fakat her geçen gün birbirleriyle konuşmaz, konuşsalar da
anlamaz olmuşlardı birbirlerini. Başları
hep önlerinde, içi boş birer kabuğa dönüştüler yaşadıkları zaman içinde.
Nihayetinde olmaması gereken oldu ve mavi
gezegeni kısa sürede hiç kimseyi beğenmeyen, lakin herkesin beğenisini (likes)
bekleyen, arzulayan mutsuz ve gözü aç insancıklar istila etti. Oysa insancıklar
şimdi her şeye sahip fakat bir o kadar da mutsuzdu. Ne yapsa mutlu olamıyor, huzur
bulamıyordu. Bu sefer de bilmediği bir şeyle karşılaştığında her zaman
yaptığını yaptı. Çok sıklıkla kullandığı, bilgileri depolayan ve kendilerinin ortaya
çıkardı Google denen arama motoruna başvurdu. Ama nafile. Gündelik yaşamda
sorduğu her soruya cevap bulabildiği bu motor (!) hata (error) veriyordu bu
soru karşısında. Evet, en çok güvendiği (!) Google da kendisini yarı yolda
bırakmıştı. Huzura ulaşmanın cevabını o da bilmiyordu.
Çaresizdi insancıklar. Sonunda çoğu
zaman yaptığı gibi yine: "aman boş ver, dünya yıkıldı da altında mı kaldım"
dedi kendince kaçamak bir çözümle. Evet, doğru, dünya henüz yıkılmamıştı ama
kendi iç dünyası, insanın özü son sinyallerini veriyordu.
Öyle ki; kaybolduğu bu lâbirentin
içinde özünü yiyip bitiren virüslerden kendini kurtaramadığı müddetçe, huzura
ve mutluluğa giden çıkış yolunu daha uzun bir süre arayıp duracaktı... :((
Çözüm yolunu tüm insancıkların istek,
gayret, azim ve arzularıyla kendi öz benliklerinde bulmalarını ve tekrardan
insan olmanın erdemine ulaşmalarını umut ediyorum...
- Yaşar Saldık 07.07.2016 -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder