Sayfalar

25 Ekim 2016 Salı

Kitap:Tarumarname

Kitap Hakkında:
Adı: Tarumarname
Yazarı: Meriç Eryürek
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Sayfa: 640
Ücret: 25 TL

Arka Kapaktan:
Aşkın, okültizmanın ve kadim sırların romanı

Nev'i şahsına münhasır 'tanzimat tipi' Tevfik Efendi ve bu efendinin acaib-ül garayıb irfanıyla perişan ettiği beyzade Kıyam Bey'in İstanbul'dan Kahire'ye, Paris'ten New York'a, musibetten musibete uzanan ibrete şayan maceraları.

Bir tarafta Galata Ritüeli'nde palûze edilmiş şehzade Halim, Eskişehir'de havaya uçan tren vagonları, çöken piramitler, cereyana kapılıp çarpılan Tesla ve Edison, infilak eden malikâneler, yanan saraylar, yıkılan tapınaklar ve olanları gölgelerden seyreden karanlık Seth Teşkilatı... Öteki tarafta okültizma ritüelleri, büyü celseleri, simya deneyleri, pertavsızlı arkeologlar, simetri tutkunu bir haham, piramidinden uzak kalmış bahtsız mumya Amen-Ra, parlamentoyu barutla berhava etmeye çalışan Guy Fawkes, duran taşların sırrını keşfeden fizik âlimi Al Harazmi, satranç oynayan yeniçeri heykeli ve sonsuz yaşama kavuşmak için kendini mumyalayan hekim Albertino Ferrante... Tekmilinin ortasında bu hengameyi orkestra şefi misali yöneten, kendine okültizma ilminin yaşayan en le grande üstadı unvanını yakıştıran Tevfik Efendi. Tevfik Efendi'nin peşinde kainatı tarumar edecek nihai ritüeline mani olmaya ant içmiş eli palalı bedeviler, piştovlu zabitler, yeraltı örgütleri, Osmanlı hafiyeleri, suikastçi rahipler, Tuaregler, Fransız lejyonerleri...

Ve, elbette, belanın yıldırımını yağmurda paratoner misali çekmekle mükellef biçare dostu Kıyam Bey.

Meriç Eryürek ilk romanında bizleri şaşırtan tasvirleriyle canlanan rengârenk bir Tanzimat Dönemi dünyasına götürüyor. Tarumarname için yarattığı özgün dili kullanarak dönemin Batı hayranlığına hünerli göndermeler yapıyor ve tarihin en çizgi dışı karakterlerini sonu kestirilemez bir entrika hikâyesinde ustalıkla bir araya getiriyor.

Kitabın Analizi & Yorumum:
Kitap alışverişi yaparken bazen toplu halde birkaç kitap birden alırım. Aldığım bu kitapları okuma sırasına koymadan rafa dizerim. Sonra hangi duygusal modda isem, hangi kitap beni önce kendisine çekiyorsa önce o kitabı okurum. Ama bazen de kitapları özel günlere ve aylara ya da mevsimlere gelecek şekilde okurum. O içinde bulunduğum atmosferi daha iyi duyumsayıp özümseyeyim diye yaparım bunu.

İşte bir müddet evvel aldığım Sn. Meriç Eryürek’in “TARUMARNAME”si  de kendisini okumam için sonbaharı n gelmesini bekletti. Ekim’in ilk Cuma günü kitabı elime aldım ve okumaya başladım.  Bir kitabı okurken onun kalınlığı beni korkutmaz. Beni korkutup, okuduğum kitaptan soğutan şey kitapla aramda iletişimin başlayamamasıdır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse: Sayfalarca okuyup da, okuduğumu anlayamıyorsam, algılamada güçlük çekiyorsam ve satırları gözüm okuduğu halde zihnim analiz edip sayfaların içine balıklama dalamıyorsam boşa kürek sallıyorum demektir. Boşa vakit öldürüyorum demektir.

Aslına bakarsanız kitabın kapak tasarımı çok güzel, lakin ne kadar çekici olsa da maalesef  fiçeriği çok sıkıcı buldum. Elli sayfanın üzerinde okumuş olmama rağmen kitabın adı gibi ben de "TARUMAR" oldum vallahi. Mümkün olduğunca başladığım hiçbir kitabı yarıda bırakmam. Ama bunu bırakmak zorunda kaldım. Yoksa psikolojik bunalıma girecektim harbiden.  Çok büyük umutlarla almıştım bu kitabı.
Yazar Sn. Meriç Eryürek kitabı ile ilgili bir röportajında bakın kitabının ana fikrini nasıl dile getirmiş:
 "Eğlenmeye geldiğimizi iddia etsek de, sirke gitmemizin asıl sebebi cambazın düştüğüne şahit olma arzusudur. İnsan, erişemediğine erişenin felaketiyle saadet bulur" Tarumarname'nin ana fikri bu.
Yazarın fikrine saygı duyuyorum ama tasvip etmiyorum.
                                                            
Sözün kısası kitap çok şık bir kapak tasarımına sahip ama hepsi bundan ibaret. Umarım yazarımız Sn. Eryürek daha iyi kitaplara imza atacaktır. Umutla bekliyorum.

10 Ekim 2016 Pazartesi

Yine Olmadı

18 Haziran günü aynı başlıkla "yine olmadı" diye yazmıştım.
Bugün yine başlığım "yine olmadı." Bu gidişle daha çook yine olmadılar yazacağım galiba.

Evet, maalesef yine olmadı. Hep son dakikalarda ahlar vahlar, tühlerle kahroluyoruz. Bu kaderimiz mi bilemiyorum. Yaşım elliye dayandı hala şöyle ağız tadıyla rahat bir milli maç izleyemiyorum.
Dün akşamki İzlanda - Türkiye maçında olduğu gibi hep ilk yarının sonlarında ya da 90. dakikada gol yiyoruz. Olmuyor yazık, hem de ne yazık. Söyleyecek söz bulamıyorum. 



Son Avrupa Şampiyonası sonrasında futbolcusundan, teknik direktörüne kadar herkes birilerine gelip hesap soracaklardı. Oysa ki işlerini yapacaklarına, kapalı kapılar ardında çelik çomak oynuyorlar sonra da birilerinden hesap soracağım efendim diyorlar.
Peki dünkü maçın ardından kim bu aziz Türk Milletine hesap verecek. Ben de bir vatandaş ve spor sever olarak soruyorum. Hadi cevap verin bakalım hesap soracaklar.
Sizler 22 kişisiniz bizler 80 milyonuz. 

Doğru dürüst bir pozisyonumuz bile yok. Yazıklar olsun demiyorum. Anlamazsınız ki. 
Sonuç ortada. Akşam kahrolduğumuz İzlanda – Türkiye milli futbol maçı. Nüfusu 335 bin olan İzlanda’yı  80 milyon nüfusu olan Türkiye olarak eze eze yenmemiz gerekirken, her maçta ezile ezile yeniliyoruz.  İnsanlarımız artık milli maçları izlemez, takip etmez oldu. Nerdeyse futboldan nefret eder hale geldik.
Sorunların giderilmesi ve çözümleri konusunda yapılması gerekenleri her spor kanalında İzlanda’yı analiz eden spor adamları zaten uzun uzun anlatıyorlar. O sebeple burada benim de anlatmama gerek yok.

Ama şunu söyleyebilirim ki 2 milyon nüfuslu bir ilimizde sadece 2 tane yüzme havuzu varsa, 40 bin nüfuslu bir semtte hiçbir tane futbol sahası yoksa, okullarda beden eğitimi derslerinde çocuklarımızın büyük bölümü spor kompleksi olmadığından yağ satarım bal satarım ve mendil kapmaca oynuyorlarsa fazla söze gerek yok.



SONUÇ DÜN AKŞAM OLDUĞU GİBİ: 
TÜH YİNE OLMADI...

6 Ekim 2016 Perşembe

Okuyorum





Yeni bir kitaba başlamak için kısa bir araştırma yaptım. Bunun sebebi malum mevsim sonbahar, yani hazan mevsimi. Yaprakların sararıp dökülmeye başladığı mevsim. Ben de mevsimin adına yakışır bir kitap olsun dedim. Aynı zamanda zevkle okuyacağım eğlenceli bir kitap olsun istedim. Yaptığım küçük bir araştırmada karşıma Meriç Eryürek'in  "TARUMARNAME"si çıktı. Eee ne yapalım bu seferlikte bu olsun dedim ve başladım okumaya :)

             Bakalım nasıl bir kitapmış, okuyup görelim.