Kitap Hakkında:
Adı: Tarumarname
Yazarı: Meriç Eryürek
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Sayfa: 640
Ücret: 25 TL
Arka Kapaktan:
Aşkın, okültizmanın ve kadim sırların romanı
Nev'i şahsına münhasır 'tanzimat tipi' Tevfik Efendi ve
bu efendinin acaib-ül garayıb irfanıyla perişan ettiği beyzade Kıyam Bey'in
İstanbul'dan Kahire'ye, Paris'ten New York'a, musibetten musibete uzanan ibrete
şayan maceraları.
Bir tarafta Galata Ritüeli'nde palûze edilmiş şehzade
Halim, Eskişehir'de havaya uçan tren vagonları, çöken piramitler, cereyana
kapılıp çarpılan Tesla ve Edison, infilak eden malikâneler, yanan saraylar,
yıkılan tapınaklar ve olanları gölgelerden seyreden karanlık Seth Teşkilatı...
Öteki tarafta okültizma ritüelleri, büyü celseleri, simya deneyleri, pertavsızlı
arkeologlar, simetri tutkunu bir haham, piramidinden uzak kalmış bahtsız mumya
Amen-Ra, parlamentoyu barutla berhava etmeye çalışan Guy Fawkes, duran taşların
sırrını keşfeden fizik âlimi Al Harazmi, satranç oynayan yeniçeri heykeli ve
sonsuz yaşama kavuşmak için kendini mumyalayan hekim Albertino Ferrante...
Tekmilinin ortasında bu hengameyi orkestra şefi misali yöneten, kendine
okültizma ilminin yaşayan en le grande üstadı unvanını yakıştıran Tevfik
Efendi. Tevfik Efendi'nin peşinde kainatı tarumar edecek nihai ritüeline mani
olmaya ant içmiş eli palalı bedeviler, piştovlu zabitler, yeraltı örgütleri,
Osmanlı hafiyeleri, suikastçi rahipler, Tuaregler, Fransız lejyonerleri...
Ve, elbette, belanın yıldırımını yağmurda paratoner
misali çekmekle mükellef biçare dostu Kıyam Bey.
Meriç Eryürek ilk romanında bizleri şaşırtan
tasvirleriyle canlanan rengârenk bir Tanzimat Dönemi dünyasına götürüyor.
Tarumarname için yarattığı özgün dili kullanarak dönemin Batı hayranlığına
hünerli göndermeler yapıyor ve tarihin en çizgi dışı karakterlerini sonu
kestirilemez bir entrika hikâyesinde ustalıkla bir araya getiriyor.
Kitabın Analizi
& Yorumum:
Kitap alışverişi yaparken bazen toplu halde birkaç kitap
birden alırım. Aldığım bu kitapları okuma sırasına koymadan rafa dizerim. Sonra
hangi duygusal modda isem, hangi kitap beni önce kendisine çekiyorsa önce o
kitabı okurum. Ama bazen de kitapları özel günlere ve aylara ya da mevsimlere
gelecek şekilde okurum. O içinde bulunduğum atmosferi daha iyi duyumsayıp
özümseyeyim diye yaparım bunu.
İşte bir müddet evvel aldığım Sn. Meriç Eryürek’in
“TARUMARNAME”si de kendisini okumam için
sonbaharı n gelmesini bekletti. Ekim’in ilk Cuma günü kitabı elime aldım ve
okumaya başladım. Bir kitabı okurken
onun kalınlığı beni korkutmaz. Beni korkutup, okuduğum kitaptan soğutan şey
kitapla aramda iletişimin başlayamamasıdır. Daha açık bir ifadeyle söylemek
gerekirse: Sayfalarca okuyup da, okuduğumu anlayamıyorsam, algılamada güçlük
çekiyorsam ve satırları gözüm okuduğu halde zihnim analiz edip sayfaların içine
balıklama dalamıyorsam boşa kürek sallıyorum demektir. Boşa vakit öldürüyorum
demektir.
Aslına bakarsanız kitabın kapak tasarımı çok güzel, lakin
ne kadar çekici olsa da maalesef fiçeriği
çok sıkıcı buldum. Elli sayfanın üzerinde okumuş olmama rağmen kitabın adı gibi
ben de "TARUMAR" oldum vallahi. Mümkün olduğunca başladığım hiçbir
kitabı yarıda bırakmam. Ama bunu bırakmak zorunda kaldım. Yoksa psikolojik
bunalıma girecektim harbiden. Çok büyük
umutlarla almıştım bu kitabı.
Yazar Sn. Meriç Eryürek kitabı ile ilgili bir
röportajında bakın kitabının ana fikrini nasıl dile getirmiş:
"Eğlenmeye
geldiğimizi iddia etsek de, sirke gitmemizin asıl sebebi cambazın düştüğüne
şahit olma arzusudur. İnsan, erişemediğine erişenin felaketiyle saadet
bulur" Tarumarname'nin ana fikri bu.
Yazarın fikrine saygı duyuyorum ama tasvip etmiyorum.
Sözün kısası kitap çok şık bir kapak tasarımına sahip ama
hepsi bundan ibaret. Umarım yazarımız Sn. Eryürek daha iyi kitaplara imza atacaktır.
Umutla bekliyorum.