28 Ocak 2017 Cumartesi
18 Ocak 2017 Çarşamba
Spor: 22 Yaş Altı Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımımız
Ülkemizde spor denilince ilk akla gelen futbol oluyor her
nedense. Yazılı ve görsel basında futbola çok fazla önem veriliyor. Bu sporla
alakalı gazetede sayfalarca, televizyon kanallarında onlarca program ve haber
yapılıyor. Fakat futbolun dışında kalan diğer spor branşlarına her nedense bu
kadar ilgi gösterilmiyor. Oysaki haberi dahi birkaç cümleyle geçiştirilen diğer
spor dallarında Avrupa ve hatta Dünya Şampiyonlukları kazanılmakta.
Bunun bir örneği de 4 gün evvel ülkemizin kazandığı 22
Yaş Altı Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonluğu.
Bedensel Engelliler Spor Federasyonunun internet
sitesinde yer alan bilgiye göre, İtalya'nın Udine kentinde düzenlenen
şampiyonada Türkiye, finalde İngiltere ile karşılaştı. Ay-yıldızlı ekibimiz, finalde İngiltere'yi
53-38 mağlup ederek, Avrupa şampiyonu oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Yaş Altı Avrupa
Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası finalinde İngiltere'yi 53-38 yenerek
altın madalya kazanan milli takım oyuncularımızı telefonda görüşüp
başarılarından dolayı tebrik etti.
Peki, çevremizde bu büyük başarıdan dolayı kaç kişi
haberdar. Maalesef on kişiden sekizi haberdar değil. Bunun en büyük sorumlusu
kimler. Elbette ki yazılı ve görsel basın.
Her neyse konuyu fazla uzatmaya gerek yok. Sonuçta çok
fazla bir şey değişmeyecek.
22 Yaş Altı Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol
takımımızı başarılarından dolayı kutluyor, ay yıldızlı bayrağımızı göndere
çektirdiklerinden dolayı hepsini alınlarından öpüyorum.
8 Ocak 2017 Pazar
Kitap: Kelebek ve Dalgıç
Kitap Hakkında:
Kitabın
Adı : Kelebek ve Dalgıç
Yazar
: Jean-Dominique Bauby
Çevirmen:
Nazlı Ceyhan Sümter
Sayfa
Sayısı :145
Boyut
: 13.5 x 19.5 cm
Ücreti:
11 TL
Yazar Hakkında:
Jean-Dominique
Bauby, 1952 yılında Paris’te doğmuştur. 1992 yılında ALIS (Locked in Syndrome)
kurmuştur. 9 Mart 1997’de iki çocuğunu ve eşini arkasında bırakarak hayata
gözlerini yummuştur.
Arka Kapaktan:
Sol
Ayağım gibi bir klasik olmaya aday, gerçek bir yaşam öyküsü…
Kelebek
ve Dalgıç, yaşanmış bir hikâyenin anlatısıdır.
Jean-Dominique
Bauby, bir beyin kanaması geçirir; yolunda giden hayatı artık bir çıkmaza
girmiştir. Onun için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Artık vücuduyla tek
yapabildiği şey, gözkapaklarından birini oynatabilmektir. İnsanlarla iletişim
kurmak için kullanabileceği tek yol budur.
Yine
de, umut… Hep vardır umut.
İnanmaktan
vazgeçmeyen insan birçok şeyi başarabilir. Jean-Dominique Bauby de bu kitabı,
sadece göz kapağını oynatarak, alfabedeki yerlerini işaret ettiği harfler
sayesinde yazdırmayı başarmıştır. O nedenle bu kitap kısadır ama açacağı
kapının önünüze sereceği yol çok uzundur.
Günümüze
ait bir efsane gibi… Yüzyılın en iyi kitaplarından biri. Jackie
Wullschlager, Financial Times
İnsan
olmanın çekirdeğini, özünü anlatan bu kitabın söylediklerini dinlemeliyiz. Robert
McCrum, Observer
Bu
kitabı okuyun ve hayatınıza yeniden âşık olun.
Edmund
White
Sarsıcı
bir çalışma. Aklın ve ruhun inanılmaz gücünü yazıyla harmanlayarak mutlaka
okunması gereken bir hikâye sunuyor. A.L.
Kennedy
Günümüzün
en dikkate değer yaşam öyküsü –hatta belki de tüm zamanların demeliyiz. Cynthia
Ozick
Kitabın Analizi &
Yorumum:
Gerçek
yaşam öykülerini okumayı çok seviyorum.
Bu tarzda okuduğum en son kitap Randy Pausch’un “Son Konuşma”sıydı. Daha
evvel de beni çok fazla etkileyen birçok gerçek yaşam öyküsü okumuştum.
Kelebek
ve Dalgıç’ı en son kitap siparişimde getirttirmiştim. Kitabın öncelikle ismi,
sonra kapağı ve ardından da arka kapak yazısı ilgimi çekmeyi başarmıştı.
Kitabın yayınevi Nemesis hem güvendiğim hem de beğendiğim bir yayınevi.
Kitaplığımda yer alan kitapların birçoğunun bu yayınevinden olduğunu söylersem
de abartmış olmam.
Romanımızın
kahramanı Jean-Do 43 yaşında Elle Dergisi’nin baş editörüdür. Çocuğu ve eşiyle
mutlu bir yaşam sürmektedir. Editörümüzün mutluluğu çok uzun sürmez 1995 Aralık
ayı başında aniden beyin kanaması geçirir. İşte bundan sonra tüm huzuru ve
mutluluğu yok olur.
Kahramanımız
bu olayı kitapta kısaca şöyle anlatıyor:
“O zamana kadar “beyin
sapı” diye bir şeyden bahsedildiğini hiç duymamıştım. Geçirdiğim bir beyin
kanaması sonucu söz konusu sap devre dışı kalınca, beyin ile sinir uçları
arasındaki mecburi geçişi sağlayan kontrol mekanizmasının bu ana parçasını bir
anda keşfettim. Eskiden buna “beyin felci” denirdi ve bu, öldüğünüz anlamına
gelirdi. Ama yeniden canlandırma alanında öyle teknolojik gelişmeler oldu ki;
bu acı daha da çekilmez hale geldi.” Kitaptan alıntı
Yazarımız
ve aynı zamanda kahramanımız kendisinin de dile getirdiği gibi bizim
anlayacağımız dilde felçli kalmıştır. Yalnız içinde bulunduğu tüm bu
olumsuzluklara rağmen kendisini diğer hastalardan şanslı saymaktadır. Zira
başını biraz oynatabiliyorken aynı zamanda sol göz kapağını da
kırpabilmektedir. Jean-Do yoğun bakımdan çıktıktan sonra ilk olarak
düzelebileceğini düşünse de zamanla bunun mümkün olmadığını görür. Dalgıç
giysisini, kıpırdayamayışının nedeni olarak hayal eden Jean-Do, zihnini ise
özgür bir kelebek olarak nitelendirmektedir. Göz kapağının hareketleri ise bu
kelebeğin kanat çırpışları... İşte tüm bunlardan dolayı kitabına “Kelebek ve
Dalgıç” adını verir.
Kitabının
yazılmasında kendisine bir dil terapisti yardım eder. Terapist Jean-Do’nun
söylemek istediklerini harf harf ve tek
tek sıralar. Her harf kendisine tek tek okunur ve doğru harfte Jean-Do sol
gözünü kırpar. Bu şekilde çalışarak 28 bölümden oluşan kitabın yazımı
tamamlanır. Bu bölümlerde kahramanımızın ya da yazarımızın yoğun bakım
sonrasında içinde bulunduğu fiziksel durumunun ciddiyetini algılaması, bu durumu
kabullenişi ve tepkisi, iç dünyasında ve işinde yaşadığı geçmişe dönük
hesaplaşmaları, pişmanlıkları, mutlulukları ve özlemlerine tanıklık ediyoruz. Hastanede
bulunduğu tüm bu zaman içerisinde rutin olan kişisel temizlenme, aldığı terapiler,
hasta bakıcı, hemşire ve doktorlarla olan ilişkilerini de okuyucu olarak
öğrenme fırsatını yakalıyoruz.
Beyin
felci geçirmeden evvel Alexandre
Dumas’ın Monte Kristo Kontu’nu okuyan Jean bu kitabı çok sever ve bu eserin
modern bir versiyonunu bile yazmayı planlar. Kitaptaki felçli Nortier
karakterine benzeterek yaptığı bu plandan dolayı tanrının kendisini
cezalandırdığını bile düşünmeden edemez.
Bu
fikrini eserinde “Bir Başka Tesadüf” başlığı altındaki bölümde dile
getirmiştir. Aslında sırf bu bölümde bile ne kadar çaresiz olduğunu anlamak
mümkün. Bu da okuyucunun yüreğinde satırları bile okurken üzüntüye gark etmek
için yeterli bence.
Bundan
evvel okuduğum gerçek yaşam hikâyelerini anlatan eserlerle kıyas yapmak
istersem, eser nispeten sönük kalsa da aralarında fiziksel ve kültürel farklılıklar
olması nedeniyle bunu da anlayabiliyorum. 2007 yılında sinama filmi de çekilen
eseri okumak ya da izlemek herkesin kişisel seçimi elbette. Ben her zaman
kitabı okumayı tercih etmişimdir.
Kitabı
okurken hayatta ne kadar önemsiz şeyleri dert edindiğimizi fark ettim.
Artı
yönüne değinmek gerekirse, düşünce özgürlüğü olup hareket kısıtlılığı olan
felçli birinin hissettiklerini anlamamıza yardımcı olması.
Yazarın
çabasını göz ardı etmiyorum fakat benim için biraz sönük kaldı diyebilirim.
Kitabı alırken ki ve diğer okuduğum gerçek yaşam öyküleri ndekilerle mukayese
ettiğimde gerçekten sönük kaldı.
Bunda
yazarın yaşadıklarını duygu sömürüsüne kaçmadan biraz da espritüel anlatma
çabasına veriyorum. Beni sıkan tarafı biraz da kurgunun tam toparlanmamış
olması olabilir. Ben böyle düşünüyorum. Kitabın yazılış şekline ve yazarına saygı
duymama rağmen sıradan olduğunu söylemeliyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)