Kitap Hakkında:
Adı: Meyhane
Kitabın Orijinal Adı: L'Assommoir
Yazar: Emile ZOLA
Sayfa Sayısı: 400
Boyut: 14 x 21 cm
Yayınevi: Kitap Zamanı
Basım Tarihi: İstanbul, 2003
Kâğıt Türü: 2.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 7,50 TL
Puanım: %80
Ne Buldum: Açlık, sefalet, iffetsizlik, utanç ve
merhametsizlik
Yazar
Hakkında: Emile ZOLA
Emile Zola;(1840- 1902)
Emile Zola ünlü bir yazar ve roman konusunda belki de bir
virtüöz. Natüralizm ile bütünleşmiş olan Fransız yazar Emile Zola, 1840
senesinde Paris’te doğmuştur. Babası İtalyan asıllı ve iyi bir mühendistir.
Babasını küçük yaşta kaybetmesi Zola’yı etkilemiştir.
Çocuk yaşta yetim kaldı; düzenli bir öğrenim
görme şansını hayatı boyunca yakalayamadı. Lise’yi bile yarım bırakarak
çalışmak zorunda kaldı. 22 yaşına kadar Paris’te yaşadığı sefaleti sindirmeye
çalıştı. 1862 yılında Haşet kitapevinde işe başladı ve hayatı bir nebze olsun
değişti. 1864 tarihinde ilk hikâyeleri basıldı.
Figaro gazetesine makale göndermeye başladı ve “Les
Mysteres de Marseille” isimli romanı Marsilya’da tefrika edildi. Edebiyat ve
sanat eleştirileri konusunda iyi olduğu söylenebilirdi fakat kendini daha da
geliştirdi. Yazarlığına duyduğu güven ile birlikte hareket etti, kendisini tam
anlamıyla edebiyata vermek amacıyla Zola, 1866’da Haşet’e veda etti, oradan
ayrıldı ve 1867’de kısa sürede ünlü olmasını sağlayan “Therese Raquin”i
bitirdi. Emile Zola her zaman bilimin artık sanatın içine girmesi gerektiğini
söylemiştir. Ayrıca kendisi her zaman insan iradesinin zayıflığını, insanı
şekillendirenin içinde bulunduğu çevre olduğunu iddia etmiş; kitaplarında da
bunu anlatmaya çalışmıştır.
İkinci imparatorluk Döneminde Bir Âlemin Tabii ve Sosyal
Hayatı adlı 20 ciltlik büyük eser yazdı. 1877′de piyasaya sürülen” meyhane”
adlı eseriyle daha büyük bir ün’e kavuşmuştur. Zola naturalist romancıların
öncüsü olarak bilinmektedir.
1897 senesinde Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle
askeri yargının duyarsızlığına kurban giden Yüzbaşı Dreyfus’u o dönem başta
bulunan hükümet’in tüm baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet
başkanına yazdığı “İtham Ediyorum” makalesini piyasaya süren Zola, bir yıl
hapse mahkum edilmişti. İngiltere’ye sığındıysa da af sayesinde ülkesine geri
dönüş yapmıştır. Emile Zola, 1902 yılında yatak odasında duman zehirlenmesinden
olduğu bilinen facia sonucu hayata gözlerini yummuştur.
Türkçeye çevrilen başlıca eserleri:
Bir Aşk Hikayesi, Emek, Gerçek, Meyhane, Nana,
Dara, Toprak, Rreu, Hayvanlaşan İnsan, Suçluyorum, Gerçek, Germinal, Paris
Yıldızı, Din Laiklik Çatışması, Marsilya’nın Gizemleri, Oyun Bitti, Therese
Raquin ve Yaşama Sevinci Doktor Pascal, Jerminal, Rahibin Günahı
Konusu Arka
Kapaktan:
Meyhane bir gazetede yayımlandığı zaman görülmemiş bir
insafsızlıkla saldırıya uğradı, mimlendi, kendisine yakıştırılmayan suç kalmadı.
Yazar olarak benimsediğim amaçları burada iki satır içinde açıklamam gerekli
mi, bilmem.
Kenar semtlerimizin kokuşmuş ortamında bir işçi ailesinin
kaçınılmaz düşüşünü tasvir etmek istedim. İçkinin ve aylaklığın sonu, aile
bağlarının çözülmesine, fuhuşun pisliklerine, dürüstlük duygusunun giderek
yitirilmesine, sonuç olarak da yüz karası bir rezillik ve ölüme varıyor. Sadece
eylemsel bir ahlak dersidir bu kitap."
Kitabın Analizi
& Yorumum:
Malum yaz geldi işler yoğunlaştı, dolayısı ile okumaya fazla
zaman ayıramıyorum, ama nihayet uzun bir aradan sonra bir dünya klasiğini de
bitirmenin mutluluğu içindeyim. Meyhane Fransız yazar Zola’nın okuduğum ilk
kitabı. Kitap hoşuma gitti. Bu da diğer kitaplarını okumam için referans olacak
sanırım. Bakalım diğerlerine sıra ne zaman gelecek… Şimdi Meyhane’de ne varmış
ona bakalım.
Kitabın başkarakteri Jervez adında hafif topal ama alımlı
ve güzel bir kadındır. Lantiye adında bir erkekle mutlu bir evlilikleri, Etien
adında da bir çocukları vardır. Her şey Paris’e büyük ve gösterişli şehre
gelmeleriyle başlar. İşler bu şehirde bekledikleri gibi gitmez ve geçim
sıkıntısı çekmeye başlarlar. Bu arada da Lantiye her gün içmektedir.
Hayatlarını sürdürebilmek için evlerindeki eşyaları tek tek satarak karınlarını
doyurmaya çalışırlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir gün Lantiye baska bir kadınla
Jervezi aldatır. Evlilikleri bu sebeple sekteye uğrar ve eşinden ayrılan Jervez
kendi kendini teselli ederek ve bulduğu işlerde çalışarak ayakta kalmaya ve
hayatla mücadele etmeye çalışır. Azmi sayesinde zamanla işlerini yoluna koymayı
da başarır. Oturdukları binadaki Kupo isimli beyin dikkatini güzelliğiyle ve
alımlılığıyla çekmeyi başaran Jarvez adamın evlilik tekliflerini ilk başlarda
geri çevirse de onun ısrarlarına ve nazik tavırlarına dayanamaz ve onunla
evlenir. Evlilikleri ilk yıllarda gayet güzel gitmiştir. Bunda Kupon’un içki
gibi kötü alışkanlıklarının olmamasının da payı büyüktür. Ayrıca Nana adında
güzel bir de kızları olmuştur.
Fakat bir gün şansızlık eseri Kupo çalıştığı çatıdan
düşer. Jervez kocasını hastanede bakımsızlık, ilgisizlik ve mikroptan ölenlerin
fazla olması nedeniyle tedavi için hastaneye götürmez. Evde bakmak üzere
alıkoyar. Eşi Kupon’a o kadar güzel özen göstererek bakar ki bu kocasının kısa
sürede iyileşmesine neden olur. Eşi iyileşmesine iyileşmiştir ama gel gelelim
artık eski Kupo değildir o; yaşama bakış
açısı değişmiştir. Geçirdiği kazayı hak etmediğini düşünmektedir.
Tanrıya karşı isyankâr olmuştur, artık işe bile
gitmemektedir. Buna rağmen Jervez işleri büyütmüş içinde işçilerinin bile
çalıştığı kendine ait bir çamaşırhane bile açmıştır. Bir gün eski eşi Lantiye
çıkar gelir. Lantiye ile Kupo çok iyi anlaşmaya başlarlar her gün birlikte
meyhaneye gidip tüm paralarını içkiye verip kafayı çekerler.
Lantiye’in de aynı evde onlarla birlikte kalması
mahallede dedikodulara neden olur. Geçen yıllar içinde işler git gide kötüye
gitmeye başlamış kızları Nana büyümüş ve içinde bulunduğu olumsuz koşullarında
etkisiyle yavaş yavaş doğru yoldan çıkmaya başlamıştır.
Çamaşırhane de nihayet iflas etmiştir. Nana meyhane
köşelerinde zengin bir koca peşinde koşarken en sonunda zengin bir dükle
evlenmeyi başarmıştır. Bu evliliğin ailesine pek bir faydası olmamış, onlardan
uzaklaşmıştır. Sıfırı tüketen iki koca buldukları her kuruşu meyhanede içerek
harcamaya devam etmişlerdir. Sağlığı iyice bozulan Kupo sonunda kafayı
sıyırarak hastaneye düşmüştür, orada da bakımsızlıktan kısa süre içinde
ölmüştür. Açlık ve sefalet içinde geçen günler Jervez’in hayatını karartmaya
yetmiştir. Artık ölmeyi isteyecek kadar ve açlıktan ölmemek için vücudunu
satacak kadar kötü bir ruh hali içindedir.
Evet, maalesef roman böyle karamsarlık içinde geçiyor ve
kötü bir sonla bitiyor.
Emile Zola bu kitabı yazarak yaşadığı o dönemin sosyal
yaşam biçimini ortaya çıkarmakla kalmamış adeta zamanının ve hatta şimdiki
toplumun kanayan yaralarını gözler önüne ustalıkla sermeyi başarmıştır.
Yazar kitabında sefaleti, acıyı, çaresizliği, yalnızlığı,
açlığı, parasızlığı, Fransa’nın varoş hayatını en ince ayrıntısına kadar
mükemmel anlatmış. Okuyan hiçbir insanın bundan etkilenmemesi mümkün değil. Ben
gerçekten çok etkilendim. Kimi zaman yaşananlardan tiksinti duydum, kimi zaman
çekilen açlık sahnelerinde insanlığımdan utandım. Ama Avrupa’nın göbeğinde
Fransa gibi bir ülkenin en büyük şehrinde ihtişamlı ve gösterişli şehrinde
Paris’te ana caddelerin hemen arkasında hayatın içten içe kokuşmuşluğunu, sosyal
yapının yozlaşmasını gördüm.
Zola bence bu kitabını gerçekçi ve keskin bir kalemle
yaşadığı dönemi düşünürsek de cesurca romanlaştırmayı başarmış.
Bunu yaparken de insanlığın evrensel sorunlarından sadece
bir tanesini, ama bana göre de önemli bir tanesini yani, alkolü ve alkolün bir
aileyi nasıl yok ettiğini eserinde ustaca işlemiş. Çevremize şöyle
bir baktığımızda, alkolün yok ettiği, yıprattığı ve
tükettiği bir çok insanı görmemiz mümkündür.
Boşuna dememişler “alkol bütün kötülüklerin” anasıdır diye…