Sayfalar

30 Haziran 2014 Pazartesi

Meyhane

Kitap Hakkında: 
Adı: Meyhane
Kitabın Orijinal Adı: L'Assommoir
Yazar: Emile ZOLA
Sayfa Sayısı: 400
Boyut: 14 x 21 cm 
Yayınevi: Kitap Zamanı
Basım Tarihi: İstanbul, 2003
Kâğıt Türü: 2.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 7,50 TL
Puanım: %80
Ne Buldum: Açlık, sefalet, iffetsizlik, utanç ve merhametsizlik

Yazar Hakkında: Emile ZOLA

Emile Zola;(1840- 1902)
Emile Zola ünlü bir yazar ve roman konusunda belki de bir virtüöz. Natüralizm ile bütünleşmiş olan Fransız yazar Emile Zola, 1840 senesinde Paris’te doğmuştur. Babası İtalyan asıllı ve iyi bir mühendistir. Babasını küçük yaşta kaybetmesi Zola’yı etkilemiştir.
Çocuk yaşta yetim kaldı; düzenli bir öğrenim görme şansını hayatı boyunca yakalayamadı. Lise’yi bile yarım bırakarak çalışmak zorunda kaldı. 22 yaşına kadar Paris’te yaşadığı sefaleti sindirmeye çalıştı. 1862 yılında Haşet kitapevinde işe başladı ve hayatı bir nebze olsun değişti. 1864 tarihinde ilk hikâyeleri basıldı.
Figaro gazetesine makale göndermeye başladı ve “Les Mysteres de Marseille” isimli romanı Marsilya’da tefrika edildi. Edebiyat ve sanat eleştirileri konusunda iyi olduğu söylenebilirdi fakat kendini daha da geliştirdi. Yazarlığına duyduğu güven ile birlikte hareket etti, kendisini tam anlamıyla edebiyata vermek amacıyla Zola, 1866’da Haşet’e veda etti, oradan ayrıldı ve 1867’de kısa sürede ünlü olmasını sağlayan “Therese Raquin”i bitirdi. Emile Zola her zaman bilimin artık sanatın içine girmesi gerektiğini söylemiştir. Ayrıca kendisi her zaman insan iradesinin zayıflığını, insanı şekillendirenin içinde bulunduğu çevre olduğunu iddia etmiş; kitaplarında da bunu anlatmaya çalışmıştır.

İkinci imparatorluk Döneminde Bir Âlemin Tabii ve Sosyal Hayatı adlı 20 ciltlik büyük eser yazdı. 1877′de piyasaya sürülen” meyhane” adlı eseriyle daha büyük bir ün’e kavuşmuştur. Zola naturalist romancıların öncüsü olarak bilinmektedir.
1897 senesinde Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden Yüzbaşı Dreyfus’u o dönem başta bulunan hükümet’in tüm baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına yazdığı “İtham Ediyorum” makalesini piyasaya süren Zola, bir yıl hapse mahkum edilmişti. İngiltere’ye sığındıysa da af sayesinde ülkesine geri dönüş yapmıştır. Emile Zola, 1902 yılında yatak odasında duman zehirlenmesinden olduğu bilinen facia sonucu hayata gözlerini yummuştur.

Türkçeye çevrilen başlıca eserleri:
Bir Aşk Hikayesi, Emek, Gerçek, Meyhane, Nana, Dara, Toprak, Rreu, Hayvanlaşan İnsan, Suçluyorum, Gerçek, Germinal, Paris Yıldızı, Din Laiklik Çatışması, Marsilya’nın Gizemleri, Oyun Bitti, Therese Raquin ve Yaşama Sevinci Doktor Pascal, Jerminal, Rahibin Günahı


Konusu Arka Kapaktan:

Meyhane bir gazetede yayımlandığı zaman görülmemiş bir insafsızlıkla saldırıya uğradı, mimlendi, kendisine yakıştırılmayan suç kalmadı. Yazar olarak benimsediğim amaçları burada iki satır içinde açıklamam gerekli mi, bilmem. 

Kenar semtlerimizin kokuşmuş ortamında bir işçi ailesinin kaçınılmaz düşüşünü tasvir etmek istedim. İçkinin ve aylaklığın sonu, aile bağlarının çözülmesine, fuhuşun pisliklerine, dürüstlük duygusunun giderek yitirilmesine, sonuç olarak da yüz karası bir rezillik ve ölüme varıyor. Sadece eylemsel bir ahlak dersidir bu kitap."




Kitabın Analizi & Yorumum:

Malum yaz geldi işler yoğunlaştı, dolayısı ile okumaya fazla zaman ayıramıyorum, ama nihayet uzun bir aradan sonra bir dünya klasiğini de bitirmenin mutluluğu içindeyim. Meyhane Fransız yazar Zola’nın okuduğum ilk kitabı. Kitap hoşuma gitti. Bu da diğer kitaplarını okumam için referans olacak sanırım. Bakalım diğerlerine sıra ne zaman gelecek… Şimdi Meyhane’de ne varmış ona bakalım.

Kitabın başkarakteri Jervez adında hafif topal ama alımlı ve güzel bir kadındır. Lantiye adında bir erkekle mutlu bir evlilikleri, Etien adında da bir çocukları vardır. Her şey Paris’e büyük ve gösterişli şehre gelmeleriyle başlar. İşler bu şehirde bekledikleri gibi gitmez ve geçim sıkıntısı çekmeye başlarlar. Bu arada da Lantiye her gün içmektedir. Hayatlarını sürdürebilmek için evlerindeki eşyaları tek tek satarak karınlarını doyurmaya çalışırlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir gün Lantiye baska bir kadınla Jervezi aldatır. Evlilikleri bu sebeple sekteye uğrar ve eşinden ayrılan Jervez kendi kendini teselli ederek ve bulduğu işlerde çalışarak ayakta kalmaya ve hayatla mücadele etmeye çalışır. Azmi sayesinde zamanla işlerini yoluna koymayı da başarır. Oturdukları binadaki Kupo isimli beyin dikkatini güzelliğiyle ve alımlılığıyla çekmeyi başaran Jarvez adamın evlilik tekliflerini ilk başlarda geri çevirse de onun ısrarlarına ve nazik tavırlarına dayanamaz ve onunla evlenir. Evlilikleri ilk yıllarda gayet güzel gitmiştir. Bunda Kupon’un içki gibi kötü alışkanlıklarının olmamasının da payı büyüktür. Ayrıca Nana adında güzel bir de kızları olmuştur.

Fakat bir gün şansızlık eseri Kupo çalıştığı çatıdan düşer. Jervez kocasını hastanede bakımsızlık, ilgisizlik ve mikroptan ölenlerin fazla olması nedeniyle tedavi için hastaneye götürmez. Evde bakmak üzere alıkoyar. Eşi Kupon’a o kadar güzel özen göstererek bakar ki bu kocasının kısa sürede iyileşmesine neden olur. Eşi iyileşmesine iyileşmiştir ama gel gelelim artık eski Kupo değildir o;  yaşama bakış açısı değişmiştir. Geçirdiği kazayı hak etmediğini düşünmektedir.
Tanrıya karşı isyankâr olmuştur, artık işe bile gitmemektedir. Buna rağmen Jervez işleri büyütmüş içinde işçilerinin bile çalıştığı kendine ait bir çamaşırhane bile açmıştır. Bir gün eski eşi Lantiye çıkar gelir. Lantiye ile Kupo çok iyi anlaşmaya başlarlar her gün birlikte meyhaneye gidip tüm paralarını içkiye verip kafayı çekerler.
Lantiye’in de aynı evde onlarla birlikte kalması mahallede dedikodulara neden olur. Geçen yıllar içinde işler git gide kötüye gitmeye başlamış kızları Nana büyümüş ve içinde bulunduğu olumsuz koşullarında etkisiyle yavaş yavaş doğru yoldan çıkmaya başlamıştır.

Çamaşırhane de nihayet iflas etmiştir. Nana meyhane köşelerinde zengin bir koca peşinde koşarken en sonunda zengin bir dükle evlenmeyi başarmıştır. Bu evliliğin ailesine pek bir faydası olmamış, onlardan uzaklaşmıştır. Sıfırı tüketen iki koca buldukları her kuruşu meyhanede içerek harcamaya devam etmişlerdir. Sağlığı iyice bozulan Kupo sonunda kafayı sıyırarak hastaneye düşmüştür, orada da bakımsızlıktan kısa süre içinde ölmüştür. Açlık ve sefalet içinde geçen günler Jervez’in hayatını karartmaya yetmiştir. Artık ölmeyi isteyecek kadar ve açlıktan ölmemek için vücudunu satacak kadar kötü bir ruh hali içindedir.

Evet, maalesef roman böyle karamsarlık içinde geçiyor ve kötü bir sonla bitiyor.
Emile Zola bu kitabı yazarak yaşadığı o dönemin sosyal yaşam biçimini ortaya çıkarmakla kalmamış adeta zamanının ve hatta şimdiki toplumun kanayan yaralarını gözler önüne ustalıkla sermeyi başarmıştır.
Yazar kitabında sefaleti, acıyı, çaresizliği, yalnızlığı, açlığı, parasızlığı, Fransa’nın varoş hayatını en ince ayrıntısına kadar mükemmel anlatmış. Okuyan hiçbir insanın bundan etkilenmemesi mümkün değil. Ben gerçekten çok etkilendim. Kimi zaman yaşananlardan tiksinti duydum, kimi zaman çekilen açlık sahnelerinde insanlığımdan utandım. Ama Avrupa’nın göbeğinde Fransa gibi bir ülkenin en büyük şehrinde ihtişamlı ve gösterişli şehrinde Paris’te ana caddelerin hemen arkasında hayatın içten içe kokuşmuşluğunu, sosyal yapının yozlaşmasını gördüm.
Zola bence bu kitabını gerçekçi ve keskin bir kalemle yaşadığı dönemi düşünürsek de cesurca romanlaştırmayı başarmış.
Bunu yaparken de insanlığın evrensel sorunlarından sadece bir tanesini, ama bana göre de önemli bir tanesini yani, alkolü ve alkolün bir aileyi nasıl yok ettiğini eserinde ustaca işlemiş. Çevremize şöyle
bir baktığımızda, alkolün yok ettiği, yıprattığı ve tükettiği bir çok insanı görmemiz mümkündür.
Boşuna dememişler “alkol bütün kötülüklerin” anasıdır diye…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder