Kitap Hakkında:
Adı: Boyalı
Kuş
Kitabın
Orijinal Adı: The Painted Bird
Yazar: Jerzy
KOSİNSKİ
Çeviren: Aydın
Emeç
Sayfa
Sayısı: 172
Boyut: 14
x 20 cm
Yayınevi: E
Yayınları
Basım
Tarihi: İstanbul, 2006
Kağıt
Türü: 3.Hamur ciltsiz
Satış
Ücreti: 20 TL
Puanım: %95
Ne
Buldum: Her sayfasında ayrı bir sürprizle karşılaştım
Yazar
Hakkında: Jerzy KOSİNSKİ
Jerzy
Kosinski kimdir, Jerzy Kosinski, asıl adı Josek Lewinkopf
olan Polonya asıllı Amerikalı varoluşçu yazar.
14
Haziran 1933‘te Polonya’nın Lodz kentinde dünyaya
geldi. İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra dağılan ailesini bir
araya getirdi ve Lodz Üniversitesi’nden tarih ve politika alanlarında derece
ile mezun oldu. Polonya Bilim Akademisi’nde asistan olarak görev yaptı.
1957 yılında ABD‘ye
göç eden Kosinski, Colombia Üniversitesi’ni bitirdikten sonra, 1967‘de
Guggenheim,1968‘de Ford ve 1970‘te American Academy üyesi
oldu. Amerika‘da bulunduğu yıllarda, Yale, Princeton, Davenport
Üniversitesi ve Wesleyan’da okutman olarak görev yaptı. 1965 yılında
Amerikan vatandaşlığına kabul edildi.
1962 yılında
kendisinden 18 yaş büyük olan Mary Hayward Weir ile evlendi. Weir’in
1968 yılında beyin kanamasından ölmesi nedeni
ile Bavyeralı aristokrat bir ailenin kızı olanKatherina von
Fraunhofer ile evlendi.
Kosinski’nin
yazdığı kitaplar New York Times’ın en çok satanlar sıralamalarına girmeyi
başardı. 30′dan fazla farklı dile çevirilerek yayınlanan kitapları toplamda 70
milyona yakın sattı.
Ellili
yaşlarına geldiğinde, kalp ritmindeki bozukluk nedeni ile fiziksel ve ruhsal
anlamda çok sayıda sorun yaşamaya başlayan Kosinski, 3
Mayıs 1991 tarihinde banyoda kafasına naylon bir poşet geçirerek
kendi hayatına son verdi.
Diğer Eserleri:
İhtiras
Oyunu – Kör Randevu – Şeytan Ağacı – Bir Yerde – Çelik Bilye – Boşluk Adımlar
Arka Kapaktan:
İlk
olarak 1965`te yayımlanan Boyalı Kuş, Jeryz Kosinski`yi edebiyat dünyasının
aranan simalarından biri yaptı. O dönemde Los Angeles Times`ın ``son on yılın
en etkileyici romanlarından biri`` saydığı eser otuzdan fazla dile
çevrildi.
II.Dünya
Savaşı sırasında ailesi tarafından güvenliği için uzak bir köye gönderilen bir
çocuğun oradan oraya savruluşunun sinirleri hırpalayan hikayesi olan Boyalı
Kuş,dehşetle vahşetin, masumiyetle sevginin yakınlığını irdeleyen bir
şaheserdir.
Edebiyat
tarihinin en önemli ve özgün yazarlarından Kosinski`nin ilk ve en ünlü
eseridir.
"İkinci
Dünya Savaşı'nı konu edinen kayda değer kurgulardan hiçbiri Jerzy Kosinski'nin
Boyalı Kuş'unun seviyesini yakalayamaz. Görkemli bir sanat eseri ve insan
iradesi üzerine yazılmış en iyi methiye. Bunu okuyan asla unutmayacak, ve
mutlaka sarsılacak. Boyalı Kuş edebiyatımızı ve yaşamlarımızı
zenginleştiriyor." -
Jonathan Yardley, The Miami Herald-
"Olağanüstü...
Tam anlamıyla sersemletici... Hayatımda okuduğum en güçlü kitaplardan
biri." -
Richard Kluger, Harper's Magazine-
En
önemli yazarlarımızdan biri... -
Newsweek-
En
iyilerden biri... Derin bir içtenlik ve duyarlılıkla yazılmış"
-
Elie Wiesel, The N.Y Times-
(Arka
Kapak)
Kitabın Analizi &
Yorumum:
Kitabın
ismini görünce çocukluğum aklıma geldi. O yıllarda yağmur yağdığı zaman
saatlerce yağardı, hatta bazen bu yağmur günlerce sürerdi. Yağmur dindikten
sonra ise güneş açardı. Güneş açar açmaz ise küme küme çakırdikenlerinin
üzerine toplu halde rengârenk saka kuşları konardı. Birisi uçtuğu zaman hepsi
birden uçar, bir başka çalıya topluca konarlardı. Onları izlemek ise bana büyük
bir mutluluk ve keyif verirdi. İşte sırf bu yüzden bu kitabı okumak istedim ve
okudum.
Okuduklarım
çocukluğumda yaşadıklarım ve saka kuşları kadar güzel değildi yalnız. Bunu
baştan belirteyim.
Kitabın
konusunu ise detayına girmeden şöyle özetleyebilirim.
1939
yılının sonbaharında, İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı haftalardı. Yahudi bir
ailenin çocuğu olan kahramanımız Nazilerin Yahudileri öldürmesi sebebi ile
ailesi tarafından korunmak amacıyla doğuya gitmeye hazırlanan bir yolcuya eline
bir miktar para sıkıştırılarak kırsalda bir köyde çocuğa bakacak
bir
aile bulması maksadıyla teslim edilir. Oradan oraya koşuşturma ve panik içinde
kaçış esnasında bu yolcu çocuğu ya da çocuk yolcuyu kaybeder. Bir köyde Marta
isimli yaşlı bir kadının yanına sığınır. Lakin kadın kısa bir müddet sonra
ölünce altı yaşındaki çocuk kahramanımız yalnız başına kala kalır. Zorunlu
olarak oradan ayrılır, ama nereye gideceğini de bilmeden o köyden diğer köye
geçer durur. Bölgede yaşayan köylülerin sarı saçlı, açık tenli ve mavi gözlü
olmaları, çocuğun ise siyah saçlı, kara kaşlı ve kara gözlü olması bir tezat
oluştururken, çocuk içinse hayati bir tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle çocuk
her ailenin yanına yerleşememekte,
nerede kıyıda köşede serseri ruhlu, deli insanlar var onların yanında karın
tokluğuna kalabilimekteydi. Bu yerleşmeler de kısa süreli oluyordu, zira çocuk
kaldığı her bir evde dövülüyor, aşağılanıyor, aç bırakılıyor, hatta işkence
boyutunda fiziksel eylemlere maruz kalıyordu.
Çocuk
üç dört yıl boyunca böyle sürüklenirken hem büyüyor, büyürken de yaşı itibari
ile yaşamaması gereken şeyleri, görmemesi gereken şeyleri yaşayıp
görüyordu. Hayatı bir dehşet içinde
geçerken bir gün ailesine tekrar kavuşabilmenin de hayalini kuruyordu.
Çocuğun
ailesine kavuşup kavuşmadığını öğrenmek isteyen kitabı okur.
Her
bir sayfayı çevirirken aklınız başınızdan gidiyor, içiniz ürperiyor, buna
rağmen bir sonraki sayfada
Sizi
nelerin beklediğine karşı konulmaz bir merek içine giriyorsunuz.
20.yüzyılın içinde Avrupa’nın göbeğinde yaşatılmakta olan
hurafeleri ve insanın insana yaptıklarını okudukça aklınız duracak. Batılı
devletlerin bizlere barbar derken ne kadar riyakâr olduklarına da şahit
olacaksınız.
Kitabın
adı olan boyalı kuşun öyküsü ise gerçekten yürek parçalayıcı bir öyküdür. Ama
bu öyküyü burada anlatmayacağım, zira o satırları herkesin okuması gerektiğine
inanıyorum. Okurken de hangi duygu alemine gömüldüğünüzü, hangi ruh haline
büründüğünüzü, tecrübe ederek yaşamanız gerektiğine inanıyorum.
Kış
mevsiminin başladığı günlerde kuzey ülkelerinden göç ederek ılıman ülkemizdeki
sulak ve yemyeşil alanlara geçici olarak yerleşen, beslenen, türlerinin
devamını bölgelerimizde gerçekleştiren ve yerleştikleri alanlara ayrı bir
güzellik katan güzelim narin ördeklerin, yaban kazlarının pompalı otomatik
tüfeklerle hunharca onlarcasının katledilerek bir kamyonete doldurulması
görüntülerini haber kanallarında hangimiz görmemiştir.
Ya
da kürk düşkünü, lüks düşkünü, sözüm ona gösteriş budalası insanların zevkine
hitap için; sırf para uğruna yaşam alanlarına siyanürlü tuzak yemler kurularak
ellisi yüzü birden zehirlenen ve henüz can çekişirken derileri canlı canlı
yüzülen, yüzüldükten sonra da oldukları yerde vicdansızca acı çeke çeke ölüme
terk edilen tilkileri de mi görmediniz.
Yoksa
son teknolojik donanıma sahip gemilerle binlerce beyaz balinanın açık denizde
Japon balıkçılar tarafından avlandığından da mı bihabersiniz.
Tüm
bu örnekleri farklı hayvan türleri ile dünyanın farklı bölgelerinden farklı
örneklerle çoğaltmak mümkün elbette.
Ama
yazarın kitabında 1939 yılında yaşananlarla ilgili yaşadıklarını yazdığı
kuşlarla ilgili sahne ne kadar acımasızsa, milenyum çağını yaşadığımız şu
tarihte bile yukarda bahsettiğimiz olayların yaşanıyor ve yapılıyor olması
insanlık adına bir o kadar utanç vericidir. Kitapta geçen olayda kuşçu Lekh
zevk için bir kuşun parçalanmasına göz yumarken, bilerek kuşu ölüme yollarken
dünyanın birçok köşesinde bırakın insanın hayvanlara yaptığını; bunlar insanın
insana yaptığı yanında hiç kalıyor. İnsani erdemlerimiz zayıflayıp dejenere
oldukça, inancımız zayıfladıkça insanlığımızdan o kadar uzaklaşıyoruz. Oysa
annesi ölen bir kedi yavrusunu, kendi yavrusundan ayırmaksızın emziren bir anne
köpeğin biz insanlara vereceği o kadar önemli dersler var ki. İnsan böyle bir
manzara karşısında insanlığından utanıyor, hayvanların bu tip sıra dışı
davranışı karşısında ise huzur buluyor, “ey yüce Rabbim Sen ne büyüksün”
Demekten kendimizi alamıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder