Sayfalar

9 Haziran 2014 Pazartesi

BOYALI KUŞ

Kitap Hakkında:
Adı: Boyalı Kuş
Kitabın Orijinal Adı: The Painted Bird
Yazar: Jerzy KOSİNSKİ
Çeviren: Aydın Emeç
Sayfa Sayısı: 172
Boyut: 14 x 20 cm 
Yayınevi: E Yayınları
Basım Tarihi: İstanbul, 2006
Kağıt Türü: 3.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 20 TL
Puanım: %95
Ne Buldum: Her sayfasında ayrı bir sürprizle karşılaştım

Yazar Hakkında: Jerzy KOSİNSKİ

Jerzy Kosinski kimdir, Jerzy Kosinski, asıl adı Josek Lewinkopf olan Polonya asıllı Amerikalı varoluşçu yazar.
14 Haziran 1933‘te Polonya’nın Lodz kentinde dünyaya geldi. İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra dağılan ailesini bir araya getirdi ve Lodz Üniversitesi’nden tarih ve politika alanlarında derece ile mezun oldu. Polonya Bilim Akademisi’nde asistan olarak görev yaptı.
1957 yılında ABD‘ye göç eden Kosinski, Colombia Üniversitesi’ni bitirdikten sonra, 1967‘de Guggenheim,1968‘de Ford ve 1970‘te American Academy üyesi oldu. Amerika‘da bulunduğu yıllarda, Yale, Princeton, Davenport Üniversitesi ve Wesleyan’da okutman olarak görev yaptı. 1965 yılında Amerikan vatandaşlığına kabul edildi.
1962 yılında kendisinden 18 yaş büyük olan Mary Hayward Weir ile evlendi. Weir’in 1968 yılında beyin kanamasından ölmesi nedeni ile Bavyeralı aristokrat bir ailenin kızı olanKatherina von Fraunhofer ile evlendi.
Kosinski’nin yazdığı kitaplar New York Times’ın en çok satanlar sıralamalarına girmeyi başardı. 30′dan fazla farklı dile çevirilerek yayınlanan kitapları toplamda 70 milyona yakın sattı.
Ellili yaşlarına geldiğinde, kalp ritmindeki bozukluk nedeni ile fiziksel ve ruhsal anlamda çok sayıda sorun yaşamaya başlayan Kosinski, 3 Mayıs 1991 tarihinde banyoda kafasına naylon bir poşet geçirerek kendi hayatına son verdi.

Diğer Eserleri:

İhtiras Oyunu – Kör Randevu – Şeytan Ağacı – Bir Yerde – Çelik Bilye – Boşluk Adımlar

Arka Kapaktan:
İlk olarak 1965`te yayımlanan Boyalı Kuş, Jeryz Kosinski`yi edebiyat dünyasının aranan simalarından biri yaptı. O dönemde Los Angeles Times`ın ``son on yılın en etkileyici romanlarından biri`` saydığı eser otuzdan fazla dile çevrildi. 

II.Dünya Savaşı sırasında ailesi tarafından güvenliği için uzak bir köye gönderilen bir çocuğun oradan oraya savruluşunun sinirleri hırpalayan hikayesi olan Boyalı Kuş,dehşetle vahşetin, masumiyetle sevginin yakınlığını irdeleyen bir şaheserdir. 

Edebiyat tarihinin en önemli ve özgün yazarlarından Kosinski`nin ilk ve en ünlü eseridir.
"İkinci Dünya Savaşı'nı konu edinen kayda değer kurgulardan hiçbiri Jerzy Kosinski'nin Boyalı Kuş'unun seviyesini yakalayamaz. Görkemli bir sanat eseri ve insan iradesi üzerine yazılmış en iyi methiye. Bunu okuyan asla unutmayacak, ve mutlaka sarsılacak. Boyalı Kuş edebiyatımızı ve yaşamlarımızı zenginleştiriyor."  - Jonathan Yardley, The Miami Herald-

"Olağanüstü... Tam anlamıyla sersemletici... Hayatımda okuduğum en güçlü kitaplardan biri." - Richard Kluger, Harper's Magazine-

En önemli yazarlarımızdan biri... - Newsweek-

En iyilerden biri... Derin bir içtenlik ve duyarlılıkla yazılmış"
- Elie Wiesel, The N.Y Times-
(Arka Kapak)

Kitabın Analizi & Yorumum:

Kitabın ismini görünce çocukluğum aklıma geldi. O yıllarda yağmur yağdığı zaman saatlerce yağardı, hatta bazen bu yağmur günlerce sürerdi. Yağmur dindikten sonra ise güneş açardı. Güneş açar açmaz ise küme küme çakırdikenlerinin üzerine toplu halde rengârenk saka kuşları konardı. Birisi uçtuğu zaman hepsi birden uçar, bir başka çalıya topluca konarlardı. Onları izlemek ise bana büyük bir mutluluk ve keyif verirdi. İşte sırf bu yüzden bu kitabı okumak istedim ve okudum.
Okuduklarım çocukluğumda yaşadıklarım ve saka kuşları kadar güzel değildi yalnız. Bunu baştan belirteyim.
Kitabın konusunu ise detayına girmeden şöyle özetleyebilirim.

1939 yılının sonbaharında, İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı haftalardı. Yahudi bir ailenin çocuğu olan kahramanımız Nazilerin Yahudileri öldürmesi sebebi ile ailesi tarafından korunmak amacıyla doğuya gitmeye hazırlanan bir yolcuya eline bir miktar para sıkıştırılarak kırsalda bir köyde çocuğa bakacak
bir aile bulması maksadıyla teslim edilir. Oradan oraya koşuşturma ve panik içinde kaçış esnasında bu yolcu çocuğu ya da çocuk yolcuyu kaybeder. Bir köyde Marta isimli yaşlı bir kadının yanına sığınır. Lakin kadın kısa bir müddet sonra ölünce altı yaşındaki çocuk kahramanımız yalnız başına kala kalır. Zorunlu olarak oradan ayrılır, ama nereye gideceğini de bilmeden o köyden diğer köye geçer durur. Bölgede yaşayan köylülerin sarı saçlı, açık tenli ve mavi gözlü olmaları, çocuğun ise siyah saçlı, kara kaşlı ve kara gözlü olması bir tezat oluştururken, çocuk içinse hayati bir tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle çocuk her ailenin yanına yerleşememekte,  nerede kıyıda köşede serseri ruhlu, deli insanlar var onların yanında karın tokluğuna kalabilimekteydi. Bu yerleşmeler de kısa süreli oluyordu, zira çocuk kaldığı her bir evde dövülüyor, aşağılanıyor, aç bırakılıyor, hatta işkence boyutunda fiziksel eylemlere maruz kalıyordu.

Çocuk üç dört yıl boyunca böyle sürüklenirken hem büyüyor, büyürken de yaşı itibari ile yaşamaması gereken şeyleri, görmemesi gereken şeyleri yaşayıp görüyordu.  Hayatı bir dehşet içinde geçerken bir gün ailesine tekrar kavuşabilmenin de hayalini kuruyordu.
Çocuğun ailesine kavuşup kavuşmadığını öğrenmek isteyen kitabı okur.

Her bir sayfayı çevirirken aklınız başınızdan gidiyor, içiniz ürperiyor, buna rağmen bir sonraki sayfada
Sizi nelerin beklediğine karşı konulmaz bir merek içine giriyorsunuz.

20.yüzyılın  içinde Avrupa’nın göbeğinde yaşatılmakta olan hurafeleri ve insanın insana yaptıklarını okudukça aklınız duracak. Batılı devletlerin bizlere barbar derken ne kadar riyakâr olduklarına da şahit olacaksınız.


Kitabın adı olan boyalı kuşun öyküsü ise gerçekten yürek parçalayıcı bir öyküdür. Ama bu öyküyü burada anlatmayacağım, zira o satırları herkesin okuması gerektiğine inanıyorum. Okurken de hangi duygu alemine gömüldüğünüzü, hangi ruh haline büründüğünüzü, tecrübe ederek yaşamanız gerektiğine inanıyorum.


Kış mevsiminin başladığı günlerde kuzey ülkelerinden göç ederek ılıman ülkemizdeki sulak ve yemyeşil alanlara geçici olarak yerleşen, beslenen, türlerinin devamını bölgelerimizde gerçekleştiren ve yerleştikleri alanlara ayrı bir güzellik katan güzelim narin ördeklerin, yaban kazlarının pompalı otomatik tüfeklerle hunharca onlarcasının katledilerek bir kamyonete doldurulması görüntülerini haber kanallarında hangimiz görmemiştir.

Ya da kürk düşkünü, lüks düşkünü, sözüm ona gösteriş budalası insanların zevkine hitap için; sırf para uğruna yaşam alanlarına siyanürlü tuzak yemler kurularak ellisi yüzü birden zehirlenen ve henüz can çekişirken derileri canlı canlı yüzülen, yüzüldükten sonra da oldukları yerde vicdansızca acı çeke çeke ölüme terk edilen tilkileri de mi görmediniz.


Yoksa son teknolojik donanıma sahip gemilerle binlerce beyaz balinanın açık denizde Japon balıkçılar tarafından avlandığından da mı bihabersiniz.
Tüm bu örnekleri farklı hayvan türleri ile dünyanın farklı bölgelerinden farklı örneklerle çoğaltmak mümkün elbette.


Ama yazarın kitabında 1939 yılında yaşananlarla ilgili yaşadıklarını yazdığı kuşlarla ilgili sahne ne kadar acımasızsa, milenyum çağını yaşadığımız şu tarihte bile yukarda bahsettiğimiz olayların yaşanıyor ve yapılıyor olması insanlık adına bir o kadar utanç vericidir. Kitapta geçen olayda kuşçu Lekh zevk için bir kuşun parçalanmasına göz yumarken, bilerek kuşu ölüme yollarken dünyanın birçok köşesinde bırakın insanın hayvanlara yaptığını; bunlar insanın insana yaptığı yanında hiç kalıyor. İnsani erdemlerimiz zayıflayıp dejenere oldukça, inancımız zayıfladıkça insanlığımızdan o kadar uzaklaşıyoruz. Oysa annesi ölen bir kedi yavrusunu, kendi yavrusundan ayırmaksızın emziren bir anne köpeğin biz insanlara vereceği o kadar önemli dersler var ki. İnsan böyle bir manzara karşısında insanlığından utanıyor, hayvanların bu tip sıra dışı davranışı karşısında ise huzur buluyor, “ey yüce Rabbim Sen ne büyüksün” Demekten kendimizi alamıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder