İnsanların aynaları nasıl ve
ne zaman kullanmaya başladığı ve neden aynaya ihtiyaç duyduğu hep merakımı
çekmiştir. Aynalar bize ne katar, ne verir ya da aynalar bizden neleri alıp
götürür. Bu konuda hep düşünmüşümdür. Merakımı gidermek adına yaptığım küçük
çaplı araştırmada ise bazı dikkat çekici bilgilere ulaştım. Aynaların insanlık
tarihi kadar eski bir kullanım geçmişi olduğunu, ilk insanların kendilerini
görebilmek için, göllerin ve durgun su birikintilerinin yüzeylerine
baktıklarını, Mısırlılar, İbraniler ve Romalıların maden levhalarının yüzlerini
cilalayarak madeni aynalar yaptıklarını öğrendim.
Ayrıca günümüzden 4 bin yıl
önce insanların lavların küllerini kullanarak cisimleri cilalaması sonucunda
aynalar yaptıklarını, cam aynaların ise ilk Fenikeliler tarafından kullandığı
bilgilerine ulaştım. 17.yüzyıla kadar Avrupa’da insanlar metal cisimleri
parlatarak aynalar kullanmışlardır.
19.yüzyılın başlarında ise Alman kimyacı Justus von Liebig (1803-1873) camın üzerine bir çözeltiyle gümüş kaplama yöntemini bulmuş ve bu yöntem günümüzde bile günlük amaçlar için kullanılan aynaların üretiminde uygulanmaya başlanmıştır.
Peki, insanları kendi
suretini görmek adına bu kadar uğraş vermesine iten sebep nedir diye hiç
düşündünüz mü? Kişinin kendisinin fiziki dış görünüş olarak nasıl gördüğünü ve
diğer insanların kendisine baktıklarında ne gördüklerini bilmenin yattığını düşünüyorum.
İnsan olarak bizler, birey
olarak her aynaya baktığımızda dış görünüşümüzü değerlendiriyoruz. Saçlarım
düzgün taranmış mı, jöleye fazla mı kaçırdım acaba, kilo almış mıyım, bu
gömleği mi giysem yoksa üzerine hırka mı alsam gibi…
Öyle de insanoğlunun fiziği
değişirken fikri de değişmiyor mu? Fiziğimizin son durumunu aynalarda izlerken,
diğer insanlarda dış görünüşümüzü gözlemlerken ve görürken kıyafetlerimiz ve
fiziki görünüşümüz içerisinde yaşattığımız fikir, düşünce, anlama, ahlak ve
davranış gibi aslında insanı insan yapan değerler hakkında aynaların kendisine
bakan insana bir fikir verdiği söylenemez.
Keşke fiziksel görünümümüz dışında
vicdanımızın ve ruhumuzun da yansımasını gösteren aynalar olsa. Aynaya baktığımızda
bugün iş arkadaşının sorduğu soruya doğru cevap vermedin ve yalan söyledin; sen
bir yalancısın yazsa.
Ya da araç kullanırken kural
dışı davranarak arkandan gelen aracın sürücüsünün kaza yapmasına sebep oldun;
sen bir bencilsin ve vicdansızsın yazsa.
Yani içimizi ve ruhumuzu
yansıtan aynalar olsa ne güzel olur du değil mi?
Ama insanoğlunun böyle bir
aynayı yapması mümkün değil sanırım. Ama hepimiz birbirimizin aynası değil
miyiz zaten. Önemli olanın fiziki dış görünüşümüze önem verdiğimiz kadar
içimizdeki aynaya yansıyanları karşımızdaki insanlara maske takmadan yansıtabilmek
olduğunu düşünüyorum.
Ünlü şairimiz aynalar
konusundaki düşüncelerini bakın şiire ne güzel de dökmüş…
AYNALAR
Gençliğimi kaybettim birtakım
odalarda;
Kaybolan gençliğimi aradığım
aynalarda
Ölüler dolaşıyor böğürlerinde
elleri,
Aynı şeyi arayan akraba
hayalleri.
…
Ahmet Muhip Dranas
Şimdi böyle aynalardan
bahsedince aklıma hemen sözleri ve müziği Ziya Metin Eryürek’e ait ve Salim
Dündar’ın seslendirdiği Aynalar isimli şarkı geldi. Salim Dündar aynalarla
insanlar arasındaki ilişkiyi çok güzel bir yorumla dile getirmişti. Dinlemekten
usanmadığım bir şarkı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder