Sayfalar

27 Aralık 2014 Cumartesi

Minka Abla


Kitap Hakkında:
Kitabın Adı: Minka Abla
Yazarı : Panait Istrati
Çeviri  : Sonat Kaya
Sayfa : 143
Ebat  : 12x21 cm
Ücreti : 5,5o TL
Değerlendirmem:  %70
Ne Buldum: Kırsalda hayat zor… Kadın için daha da zor

Yazar Hakkında:

10 Ağustos 1884 yılında Romanya’nın bir liman kenti olan İbrail’de Yunanlı kaçakçı Gerasim Valsamis adlı bir baba ile Rumen çamaşırcı Yoitza İstari adlı bir annenin çocuğu olarak doğan yazar Balkanların Maksim Gorki’si olarak anılır. Gençlik yıllarını başta İstanbul olmak üzere birçok Osmanlı kentinde geçirmiş olan yazar ayrıca Mısır, Lübnan, Suriye gibi ülkeleri de gezme fırsatı bulmuştur. Bu gezileri esnasında edindiği bir Fransızca sözlük sayesinde kendi kendine Fransızca öğrenmiştir.
1916 yılında Balkanlar’daki kargaşadan kaçan verem hastası İstrati İsviçre’nin Fransızca konuşulan bir bölgesine yerleşir. Burada hastaneye yatırılır. Hastanede kaldığı zaman zarfında Fransız yazar Romain Roland’ın makalelerini ve yazılarını okur ve hayran kalır. Hastaneden taburcu olunca sürekli yazar. Roland’a bir mektup yazarak Fransızca yazıp yazmaması konusunda fikrini sorar, ama mektup Roland taşındığı için yerine ulaşmaz ve geri gelir. İstrati yazmayı bırakır. Yalnızlık acısına daha fazla dayanamaz ve bir parkta usturayla boğazını keserek intihar girişiminde bulunur. Fakat ölmeden kurtarılır. Üzerindeki mektubu dostlarından biri bulur ve bunu Roland’a ulaştırır. Roland mektubu alır almaz cevap olarak hiç durmadan yazması gerektiğini kendisinin bunun için yaratıldığını söyler.
Yaşar Nabi Nayır tarafından Türkçe’ ye de çevrilen ilk eseri Kira Kiralina’yı yazar. Bu eseri Romain Roland’ın önsüzü ile 1923 yılında yayımlanmıştır. Dilimize çevrilmiş başlıca eserleri ise Arkadaş, Akdeniz, Angel Dayı, Minka Abla, Kodin ve Braga’nın Dikenleri sayılabilir. Eserlerinde genellikle gezdiği ülkeleri değil, tanıştığı ve sevdiği insanları ön planda tutması aslında kendisinin de insani yönünü yansıtmaktadır. Bu karşılıksız ve koşulsuz insan sevgisi eserlerinde de görülmektedir. Birçok eserinde arkadaşlık ve dostluk temasını kullanan İstarti efsanevi aşkları bile arkadaşlık lar uğruna feda etmiştir.
Uzun bir süredir vücudunu esir alan verem hastalığına daha fazla karşı direnemez ve 18 Nisan 1935 yılında Bükreş’te ölür.

Arka Kapaktan:
Yaşamının tek amacı, insanları sevmek ve onlara yardım etmek olan yoksul bir köylü kızı, Minka Abla…
Doğanın ve kendisine biçilen hayatın acımasızlığı arasında sıkışmış, fakat her şeye rağmen iyi olma
Savaşını sürdürmekten vazgeçmemiş bir kahraman.
Yoksulluk ve sefalet içindeki insanlara kendini adayarak insanlığı yüceltmeye çabalayan, bu uğraşında sevgi dışında hiçbir dayanağı olmayan bir iyilik savaşçısı.
Panait İstarti, sıradan insanların kendi çabalarıyla hayatta kalma mücadelelerini açık ve samimi bir dille sunuyor okuyucuya. 

Kitabın Analizi & Yorumum:
Romanya’nın İbrail kasabasının yakınlarındaki Tuna’nın bir kolu olan Seret Çayının kıyısındaki Çayağzında geçer hikâyemiz. Kahramanımız fakir köyün fakir halkından birisi olan Alexi’nin Minka adında genç ve güzeller güzeli köylü kızı Minka’dır. Annesi ve küçük kardeşi Zamfir ile birlikte yaşamaktadır.
Yaşadıkları köy halkının tüm geçim kaynağı Seret Çayı kıyısında bataklıkta yetişen sazlıktır. Bu sazlar kesilerek sepet örülür, evlerin çatıları aktarılır ve satılarak para kazanılır. Minka, köyün dışında çayın kıyısındaki kulübede Ortapan isimli yaşlı babası ile yaşayan Minku’yu sevmektedir.  Onunla saz keserken buluşur birlikte saz keser, gönül eğlendirirler.

Bir gün evlerine kasabada ticaretle uğraşan Sima çıka gelir. Sima’nın bir lokantası, bakkal dükkânı ve meyhanesi vardır. Sima civar köylülerin çoğu zaman borçla da olsa ihtiyaçlarını gideren çirkin görünümlü cüce bir adamdır. Alexi babadan kızı Minka’yı eş olarak ister. Alexi baba tereddütsüz kızını bu zengin adama verir. Minka buna karşı çıkmak istese de sonunda bu zengin adamla evlenmeyi kabul eder. Ama aklı hala Minku’dadır.

Minka yeni evinde kraliçeler kadar rahattır, amma ve lakin kalbi hep boştur. Kendisini kocasının işlerine vererek işin başına geçer ve köyden alışverişe gelen köy halkına yardım eder. Fakat çok sıkılmaktadır. Kocası bu durumu fark eder ve köyden halası ile küçük kardeşi Zamfiri yanlarına getirtir. Bu duruma çok sevinen Minka onlarla bir müddet vaktini geçirir.

Ama kalbindeki sevgiyi dolduramadıklarını fark eder ve bir bahar bayramı kutlamaları sonrasında bohçasını alarak Minku’ya kaçar. Bu duruma çok bozulan ve gururu incinen Sima acısını çıkartacağına kendi kendine söz verir. Verdiği sözü de tutar ve bir gece ansızın askerlerle birlikte her iki aşığı da kulübelerinde yakalatır. Her ikisi de 15 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest kalırlar.
 Tekrar köye dönerler lakin birkaç gün sonra Tuna ve Seret iki metreden fazla yükselmiş ve köyü yutmuştur. Köy halkı perişan bir halde kendi çabaları ile yaptıkları salların üzerine sığınmışlardır. Çaresiz aç perişan suların çekilmesi beklenir. Sular çekildikçe halk geride kalan evlerine yerleşmeye başlar. Minka ile Minku ise biriktirdiği para ile bir bakkal dükkânı açarlar. İlk başlarda işler iyi gitse de sonrasında evet sonrasında sürpriz v e önemli gelişmeler olur. Bundan sonrasını özetlemek kitabı okumak isteyecekler için şevk kırıcı olacağından burada bırakıyorum.

Anlaşılır ve akıcı ve yalın bir dille kaleme alınmış bu 143 sayfalık kısa romanı bir günde okudum bitirdim. Kendim de çocukluk yıllarımı kırsalda geçirdiğim için kitabı okurken adeta çocukluk yıllarımda yaşadığım ve şimdi özlemini çektiğimi o eşsiz doğa ananın kucağında hissettim kendimi. Köy yaşamındaki sefaleti, sevgiyi, gençlerin gizli kaçamak buluşmalarını, yaşlıların fakirlikten kurtulmak için kızlarını zengin birisine yamama düşüncesini ve evlilik olaylarında çocuklarının fikrini dahi almadan ben ne dersem o olur düşünce tarzını,  kırsalın kendine has örf ve adetlerini tekrar yaşadım adeta. Hatasız çevirisi de okuma keyfini arttırıyor insanın.   

14 Aralık 2014 Pazar

Pazar Sabahı Big Bamboo

Hafta içi şiddetli yağmurları yaşadıktan sonra, pazar sabahında güneş gökyüzünde kendini bulutların arkasından bir türlü çıkarama sa da onun orada olduğunu ve bana " günaydın, iyi pazarlar" demek için çırpındığını biliyordum. Bu da benim için hafta boyunca minimum değerlerde seyreden moral-motivasyon ve ruh halimi düzeltmek için bir mutluluk kaynağıydı. Pazar kahvaltısına oturup bulutla güneşin  çekişmelerini izlerken, arka plandan ruhuma doyumsuz lezzet katan bir müziğin eşlik etmesi de ayrıca güzel oldu. Pazar tatilinden çok büyük beklenti içerisine girerek hiç bir şey elde edememektense elimdeki küçük mutluluğun kıymetini bilerek tadını çıkarmayı yeğledim doğrusu.

5 Aralık 2014 Cuma

Freud'un Kız Kardeşi

Kitap Hakkında:

Kitap Adı: Freud’un Kız Kardeşi
Yazarı: Goce Smilevski
Çeviren: Levend Amedov
Yayınevi: Nemesis Kitap
Sayfa: 240
Boyut:13x19 cm
Sayış Ücreti: 17 TL
Değerlendirmem: %75
Ne Buldum: Freud’u neden sevmediğime açıklık getirdi 

    Yazar Hakkında:  
Goce SMİLEWSKİ
Makedonyalı roman ve tiyatro oyun yazarı Goce Smilevski 1975 yılında Üsküpte doğdu.  Üsküpte Cyril ve Metodij üniversitelerini bitirdi. Prag’daki Charles ve Budapeşte’deki Orta Avrupa Üniversitelerinde master yaptı. 2003 yılında Spinoza isimli romanı ile Makedon Roman ödülünü, 2010 yılında ise Sigmund Freud’un Kız Kardeşi isimli romanıyla da Avrupa Birliği edebiyat ödülünü kazanmıştır. Kitapları otuzdan fazla dile çevrilmiştir.



Arka Kapaktan:
Freud’un Kız Kardeşi - Goce Smilevski
Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü-30 Dilde Çeviri
Bağlayıcı olması beklenir kardeşliğin. Öyle umulur. Kardeşler birbirlerine borçludur ya; bir soluk, bir omuz, bir teselli...
Yine de düşünceler karmaşıklaşınca zihinde, unutulabilir borçlu addedildiğimiz görevler.
Bu kitap, dünyaca ünlü psikanalist Sigmund Freud’un ve onun dört kız kardeşinin gerçekte de yaşanmış sarsıcı öykülerini anlatmaktadır. Freud, İkinci Dünya Savaşı döneminde Viyana’ya girmek üzere olan Hitler’in yaratacağı yıkımdan kurtarılmak için Londra’ya götürülür. Ona Londra’ya geçmesi için yardım eden kimseler, yanına almak istediği insanların isimlerini bir liste haline getirmesini isterler. Freud o listeyi hazırlar. Eşi ve çocukları dışında eşinin ailesi, doktoru, doktorunun ailesi, hizmetçileri, hatta küçük köpeği bile vardır listede. Ancak dört kız kardeşi yoktur.
Freud’un seçimi kardeşlerinin kaderini nasıl şekillendirecektir? 
O karanlık günlerde verilen bir sınavdır belki de yaşananlar; kardeşlikle ilgili bir sınav. Belki de bir iç savaş; galibi de mağlubu da belli olmayan…
“Nefis bir roman… Beni böylesine etkileyen başka bir kitap hatırlamıyorum.”
VESNA MOJSOVA-CEPISEVSKA (MAKEDONYA)
“Ustaca ve çarpıcı.”
KNACK (BELÇİKA)
“Smilevski değişik ve ayırt edici tarzıyla, iç yaşamımıza ve fikir dünyamıza güzel bir bakış açısı getiriyor.”
BOEK (HOLLANDA)
“José Saramago gibi kuvvetli, çok yönlü ve detaycı bir yazar.”
LA REPUBBLICA GAZETESİ (İTALYA)
 
Yorumum:
Genelde gündemde olan kitaplara fazla ilgi göstermediğimden daha evvelden de bahsetmiştim sanırım. Ama bu sefer öyle olmadı. “Freud’un Kız Kardeşi” adlı kitabı okumak istedim. Bunun sebebi lise ve üniversite yıllarında bazı derslerimizde Sigmund Freud ve psikanaliz ile ilgili konuları okumuş ve konu üzerinde uzun uzadıya sohbetler etmiştik. Freud’un fikirlerini pek beğenmesem de, Makedon bir yazarın Freud’la alakalı neler yazmış olabileceğini merak ettim. Freud’u kitabında benim düşündüğüm birisi gibi mi, yoksa bilmediğim daha pozitif yönlerini mi anlatmıştı acaba. Kitap ismiyle de oldukça dikkat çekici olmasının yanı sıra ayrıca Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü almış olması da onu okumam da önemli bir etken oluşturdu.

İkinci dünya savaşının başladığı yıllar ve yer Avusturya’nın Viyana şehri.
Viyana Hitler’in ordusu tarafından işgal edilmiştir. Freud nüfuzu sayesinde Londra’ya gidebilme imkânını yakalamıştır. Ayrıca kendisi ile birlikte götürebileceği kişilerin listesini de yapma olanağı da kendisine sunulmuştur.



Freud listeyi hazırlamıştır. Listede eşinin ailesi, doktoru ve doktorunun ailesi, hizmetlileri ve onların aileleri ve hatta köpeği bile vardır. Ancak bu listede dört kız kardeşinin de ismi yoktur. Bu duruma en çokta Freud’la duygusal bağının güçlü olduğu kız kardeşi Adolphina üzülmüştür. Hatta yıkılmıştır. Aslında bu Adolfina’nın ikinci yıkılışıdır. İlk yıkılışı Freud evlendiği zaman yaşamıştır küçük kız kardeş. Adolphina’nın anlatımıyla devam eden hikâye de Freud'un kız kardeşi Adolphina ile geçmişe yolculuğa çıkıyor okurlar. Bu geçmişte önemli bir nokta da Adolphina’nın annesi tarafından hiç sevilmediği ve şefkatten uzak bir çocukluk yaşadığını bilgisine ulaşıyoruz.
Kız kardeşlerini kurtarmak için neden çaba sarf etmediği gerçeğini herhalde bizlere söyleyebilecek tek kişi Freud’dur. Bizler sadece konu üzerinde varsayımlar üretebiliriz. Kaldı ki Freud’u anlamak zaten başlı başına zor bir işken, bir de aile bireylerini bu şekilde yüz üstü bırakması anlaşılacak bir durum değil elbette. Ama Freud bu, her şey beklenir ondan:)
İkinci dünya savaşı dönemi ile ilgili yazılan hikayelerin çoğunda olduğu gibi, bu da insanın yüreğine dokunarak acı veriyor insana tıpkı Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş adlı eserindeki gibi. Anlatılanların gerçekten yaşanmış olması bunu daha dramatik kılıyor elbette.
Savaş dönemindeki insan hayatı, acı, ızdırap, melankoli, dram gibi olaylara ilgi duyanlar rahatlıkla okuyabilir. Kitapla ilgili belki de tek eleştirim yazarın konular arasındaki geçişlerini sert yapmış olması diyebilirim.
Kitabı genelde beğendim. Ama Freud’u niçin sevmediğimi, kendime neden uzak hissettiğimi bu kitapta Freud’un aile içi yaşantısını çocukluğuna inerek daha iyi anladım ve kendime hak verdim. Freud sevilecek bir adam değilmiş zaten bunu anladım…