Sayfalar

23 Nisan 2015 Perşembe

23 Nisan

23 NİSAN

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin resmî tatil günlerinden ve ulusal bayramlarından biridir. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından dünya çocuklarına armağan edilmiştir.


Bütün çocuklarımızın ve dünya çocuklarının “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı kutluyorum.           
                                         
23 NİSAN
 
Hepimiz kardeşiz çocuklar
Sarı, siyah, beyaz olsa da rengimiz
Ankara’da Atamız bizleri kucaklar
En güzel çiçeğimizsin 23 Nisan

Hürriyet ateşi yanar gönüllerde
Bayrağımızla gurursun gönderde
Dünya çocuklarının dillerinde
En güzel şarkısın 23 Nisan

Bugün en mutlu günümüz bizim
İstiklal harbi tarihteki şanımız bizim
Bu kutsal topraklar canımız bizim
En güzel armağansın 23 Nisan

- Yaşar SALDIK 21.04.2015 11:18 -

15 Nisan 2015 Çarşamba

Pete Lilla - Bach Es-dur Sonata flute

O uzun süredir özlediğim güzel bahar günleri yavaş yavaş gele dursun. Güneş halen gülen yüzünü benden esirgerken, büyük bir sabırla kapalı dört duvar arasından, pencereye dirsek dayamış camının arkasından dışarıdaki hareketliliği seyrediyorum. Bu arada hafiften bir klasik müzik sesi ruhumu okşaya dursun ben çoktan yapacaklarımın hayaline dalıp gitmişim.


13 Nisan 2015 Pazartesi

Sınıf Arkadaşım (12.04.2015)

Bundan on gün evvel Ceyhan arkadaşım Facebook’tan paylaşımda bulunmuş
“Liseli arkadaşlarımızla 12 Nisan günü buluşacağız, sende gelir misin” diye.
Normalde her zaman Facebook’a girip gezinmem, ama o gün ne olduysa aylar sonra
Facebook’a girme ihtiyacı hissettim ve iyi ki de girmişim. Girmeseydim bu buluşma zamanını öğrenemeyecektim. Ceyhan’da da telefonum olmadığı için bana ulaşamayıp bu bilgiyi veremeyecekti. Her zaman söylerim 6.hissim güçlüdür diye. Yine bu hissim beni yanıltmadı. İyi ki de Facebook’a girmişim.

Velhasıl gün yaklaşmıştı Deniz arkadaşım bana ulaştı ve cumartesi akşam saat 19:00’da bir restoranda buluşacağımız bilgisini verdi. Sadece bir gün kalmıştı. Heyecanım doruk noktasındaydı. Cuma gecesi gece nöbetim vardı. İşe gittiğimde beklediğim uçağın yaklaşık 2 saatlik bir rötarı olduğu bilgisini aldım. Önceden olsaydı bu beni biraz üzerdi ama bugün hiç mi hiç üzülmüyor, canımı sıkmıyordum. Zira nasıl olsa saatler sonra sevdiğim, değer verdiğim arkadaşlarımla beraber olacaktım. Bu bana büyük bir sevinç veriyor, motivasyonumu artırıyordu.

Neyse masama oturdum. Gecikme haricinde her şey yolunda gidiyordu. Tüm bu yoğun duygular klavyenin tuşlarına yavaş yavaş dokunmama ve duygularımı yazıya dökmeme neden oldu. Yazıyor yazıyor yazıyordum. Öylesine duygulanmıştım ki gözlerimden yaşlar yanaklarıma kadar süzüldü. Bu duygu yoğunluğunun sebebi elbette arkadaşlarıma olan özlemimdi. Birkaçı dışında diğer hiçbirisini 28 yıldır görmemiştim. Bana o an birisi gelip de deseydi ki cumartesi günü bir iş var ve karşılığında Adana senin olacak, inanın kabul etmezdim. Bırakın Adana’yı dünyayı verseler öyle bir işi yaptıramazlardı. Çünkü aradan geçen çeyrek asırdan fazla bir zamandan sonra tekrar sınıf arkadaşlarımla, kardeşlerimle birlikte olacaktım.
Açık söylüyorum bundan alacağım keyfi, tadacağım mutluluğu bana hiçbir şey yaşatamazdı. Ve öyle de oldu. Uzun süren mesaim bitmiş evime gitmiştim. Hemen yatağa girdim ve uykuya daldım. Akşamki yemekte dinç olmak istiyordum.
Birkaç saat uyuduktan sonra tekrar işe geldim. Saatler 14.00’ı gösterdiğinde Deniz arkadaşım tekrar aradı ve beni Memduh arkadaşımın alacağını söyledi.
Memduh’un adını duyduğumda o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Kendisi 28 yıl görmediğim arkadaşlarımın arasındaydı. Onu akşam 19.00’dan evvel görecektim.
Ne hoş sürpriz olmuştu benim için.
 Zaman sanki bir türlü geçmek bilmiyordu.  Nihayet 17.00’da mesaim bitti ve işten çıktım. Hala bir buçuk saat verdi Memduh’un gelmesine. Vakit geçirmek için bir iki mağazaya girdim. Bir şey alacağımdan değil hani sırf vakit geçsin diye. Kafam o kadar dağılmış, buluşmaya o kadar odaklanmışım ki bir an mağazada bayan tezgâhtarın sesiyle irkildim. “Beyefendi eşiniz için mi düşünüyorsunuz?” Ne eşi, ne düşünüyordum? Şöyle bir baktım ki ne göreyim, ben mağazada bayan reyonunda iç çamaşırlarının karşısındayım. Zavallı tezgâhtar bayan mı desem yoksa zavallı ben mi desem bilemiyorum. Bayana nasıl bir cevap vereceğimi şaşırdım ve beyaz bir yalan söylemek zorunda kaldım: “Pardon eşimi bekliyorum o da gelecek birlikte bakarız” deyi verdim. Birkaç dakika daha orada oyalandıktan sonra mağazadan çıktım.

Derin bir nefes aldım. Düşünsenize yoksa bekâr olan ben, olmayan eşime iç çamaşırı alarak çıkacaktım mağazadan:) Tüm bunları yaşarken zamanda geçmişti.
Telefonum çaldı. Arayan Memduh arkadaşımdı. Birkaç dakika sonra yanımda olacağı bilgisini verdi. Dediği gibi de oldu. Aracıyla hemen önümde durdu. Kapıyı açtım ve şöyle bir bakıştık. Gerçekten oydu. Hiç değişmemiş, sadece saçları biraz ağarmıştı. Oda bana aynı şeyleri söyledi. Birbirimize sarıldık, öpüştük. Sonra sohbet ede ede restorana geldik. Deniz de bizimle aynı anda gelmişti. Sonrasında teker teker tüm arkadaşlarım gelmeye başladılar.

Her birisini gördüğümde içim içime sığmıyordu adeta, nefesim kesiliyordu heyecandan. Kimler yoktu ki, 6Fen-D’nin rakipsiz sınıf başkanı Ali M., yakışıklı darbukacı Davut K., sınıfın gülen yüzü Yasemin Ş., şen şakrak dost canlısı Deniz B., Kara Melek Gülşen Y.,  sınıfın afacan çocuğu Bülent B., Messi’nin hocası Ali S., sınıfın enerji kaynağı Ceyhan M., kanatsız iki meleğimiz Emel H., ve Vicdan, durmak bilmeyen asi çocuk Levent (artık durmuş yerinden kalkmıyor:), köşelerin sessiz delikanlısı Süleyman C. (hala sessiz di). Bir de sıra arkadaşım Soner tabiî ki. Hele onu görünce kalpten gidecektim neredeyse. Nede olsa koca üç yıl boyunca aynı sırayı paylaşmıştık onunla.

Orada olmayanlarda vardı: Cuma K., Peyami B., Nevfel N., Süreyya, Bekir, Hacı Ali, Erdoğan K., Muharrem,Mehmet T., Mehmet Emin G., Mehmet A., Esmehan Y., Zerrin, Adnan M., Yıldız, Halide M., Mahmut, Cafer Erdal Ö., Yaşar Ali Ejder Ç., Mehmet E., Bahriye C., Şükran ve Ali K.  biz okurken vefat etmişti (Allah rahmet eylesin).
O akşam birlikte geçirdiğimiz birkaç saat hayatım boyunca yaşadığım en güzel en mutlu anlarımdan birisiydi. O duygularımı tam olmasa da bir kısmını ifade ettiğini düşündüğüm karalama şiirim aşağıda olduğu gibidir.

Orada bir gerçeği gördüm; o da dostluktu.  Özlemin bittiği andaki sevginin katıksız yalın ve pak haliydi gördüğüm. Tüm bunları o akşam hep birlikte en içten,  en samimi ve çoşkulu biçimde yaşadık.


SINIF ARKADAŞIM

Yıllar önce çocukluktan çıkıp ta
Yağız delikanlı,
Ay parçası hanım kız,
Olduğumuz günlerde
Tanışmıştık seninle.
Biraz ürkek, biraz çekingen,
Yan gözlerle
Birbirimizi süzdüğümüz günlerdi
Hatırlarsan.
Yan yana oturduk tahta sıralara.
Sıralar sertti evet;
Ama kalbimiz sevgi dolu,
Yumuşacık, sıcacıktı.
Bir gün bile sürmemişti
Birbirimize uzak duruşumuz;
Hemen kaynaşmıştık,
Bir ağacın iki dalı gibi.
Günler su gibi akıp giderken,
Neler yaşamadık ki seninle.
Acı günlerimiz oldu.
Üzüldük, sarıldık birbirimize.
Sinirlendik, kızdık.
Bazı anlar girdik birbirimize.
Mutlu, neşeli, coşku dolu
Vakitlerde geçirdik
Hep birlikte.
Kimi zaman kalbimiz küt küt vurdu;
İlk danslarımızı yaptık,
Masum çocuksu ruhumuzla.
İşte böyle!
Üç yıl içerisinde birleşirken bu iki dal,
Tek bir ağaç gövdesi olmuştuk artık,
Ulvi bir çınar gibi yüceldi
Dostluğumuz.
İşte ondandır
Aradan geçen onca yıla rağmen
Birbirimizi görmeden,
Kalbimizde yaşattığımız
Sımsıcak sevgimizi,
Samimi katıksız, beklentisiz
Dostluğumuzu her an yanımızda
Taşıyışımız,
İşte ondandır,
Tekdüze seyreden hayatımızdan
Birkaç saatliğine de olsa
Yıllar sonra büyük bir heyecanla
Koşup gelmemiz.
Geçen onca yıl içerisinde
Yaşamımıza girenlerde oldu
Çıkanlarda.
Kimisi iz bıraktı;
Kimileri kısa sürede unutuldu gitti belki de
Ama hiç birisi
Şu yumruk büyüklüğündeki yüreğimde
Senin kadar iz bırakmadı,
İz bırakmadı, canım sınıf arkadaşım

-  Yaşar SALDIK 11.04.2015  03:16 -

2 Nisan 2015 Perşembe

Yorgun Nesiller

KİTAP HAKKINDA:
Kitabın Adı: Yorgun Nesiller
Yazarı: Abdullah Hussein
Çeviri: Zehra Savan
Yayınevi: Everest  Yayınları
Sayfa: 454
Ücret:  19 TL
Değerlendirmem: % 80
Ne Buldum: Sömürgeci devletlerin zulümleri

YAZAR HAKKINDA:
1931 yılında Rawalpindi’de doğdu. Rawalpindi, Hindistan’ın 1947’de bağımsızlığını kazanmasından sonra, yeni kurulmuş olan Pakistan’a dâhil edildi. Yazar ilk Urduca romanı, Yogun Nesiller’i 1963 yılında yayımladı ve ünlü Pakistani Adamji Ödülü’ne layık görüldü. 

Romanları ve kısa öyküleri birkaç Hint dilinin yanı sıra İngilizce ve Çinceye de çevrildi. 1996 yılında BBC, Hussein’in kısa romanlarından birine Bayan Brothers in Troubele filmini çekti. Urducanın önde gelen romancılarından kabul edilen Abdullah Hussein, kısa bir süre önce Pakistan’a dönene kadar İngiltere’de yaşıyordu.

ARKA KAPAKTAN:Azınlıklar Savaş ve yokluk yılları Sömürgeci İngilizlerin Hintlilere çektirdiği çileler dram töre gerçeği, göçler ve Pakistan’ın kuruluşu. Hindistan’ın özgürlüğüne, Pakistan’ın kuruluşuna giden dönemin içler acısı portresini, okurların hayal gücünü de beraberine alarak çizen Yorgun Nesiller, ezilmiş bir kültürün sömürgeci güçler karşısında hayatta kalma mücadelesini, bir ailenin nesiller boyu süregelen yaşam savaşını inceleyerek anlatan duygu yüklü bir roman.

Bir çiftçinin oğlu olan Naim’in zengin toprak ağasının kızı Azra’yla tüm engellere rağmen gerçekleşen evliliği, İngiltere ve Hindistan’ın dalgalı evliliği gibi, ilk günden itibaren sorunlarla karşılaşır. I.Dünya Savaşı’nda İngiltere için savaşırken kolunu kaybeden Naim, eve döndüğünde, halkın İngiliz sömürgesi altındaki Hindistan’da yaşadığı zulümleri sindiremez ve özgürlükçü örgütlerle ilişkiye girer. Ancak 1947’de kazanılan özgürlük, uğruna savaştığı idealleri beraberinde getirmeyecek, Müslüman olan ailesi evlerini geride bırakıp yeni kurulan Pakistan’a göç etmek zorunda kalacaktır.


KİTABIN ANALİZİ & YORUMUM:
Kitapçılara girip kitaplara dokunarak, onların parmak uçlarımdan başlayarak ta yüreğimin derinliklerine kadar inerek yarattıkları kıvılcımları ve sonrasında ruhumda hissettiğim sıcaklık sonrası
Kitap satın almayı yeğlerim. Lakin günümüz şartlarında çalışan insanların pek vakti olmadığından dönem dönem de olsa benim gibi kitap alışveriş sitelerine de girerek kitap aldığım oluyor. Bunu pek tasvip etmesem de yaşadığım kasaba da şöyle ağız tadıyla rafların arasında gezerek kitaplarla göz göze gelebileceğim kitapçı dükkânlarının olmaması buna etken elbette.
Hani kitapçı var da ben mi almıyorum kardeşim:)

Neyse, işte böyle kitap arzusu ile yanıp tutuştuğum bir günde bir web sitesinden aldığım bir kitabı Yorgun Nesilleri tanıtacağım. Merakımı çeken yazarın Asya kökenli olması oldu. Bir diğer çekim gücü ise hangi nesillerin yorgun olduğuna cevap bulma olanağına kavuşacak olmamdı.
Everest yayınlarından çıkan kitap 450 sayfanın üzerinde kalın bir kitap olmasına rağmen akıcı konusu sıkılmadan okunabilmesini sağlıyor. 

Romanımızın başkahramanı Naim adında kendi yağı ile kavrulan çok küçük bir toprak sahibinin, çiftçinin oğludur. Kırsalda küçük bir köyde, başlarını sokacak kadar küçük bir evde yaşamaktadırlar. Büyük çiftlik ağasının kızı Azra’yı ilk gördüğü an ona âşık olur. Ama aralarındaki zengin-fakir sınıf farkı tek büyük engeldir. 

Naim’in İngilizlerin topladığı askerlerle birlikte batı cephesinde 1.Dünya Savaşı’na katılması, cephede çarpışırken bir kolunu kaybederek savaş gazisi ve şerefe madalyası alarak dönmesi bu farkın ortadan kalkmasına bir vesile olacaktır. Bunda Azra’nın da Naim’i seviyor olması ve onunla evlenmek istemesi önemli elbette. 

Buraya kadar her şey yolunda gitmiştir. Naim tek kolunu kaybetse de sevdiği kızla evlenmiştir. Ama Naim’i rahatsız eden daha önemli bir sorun çıkmıştır ortaya o da İngiliz askerlerinin kendi ülkesindeki vatandaşlara karşı uyguladığı sömürgeci ve ezici politika. Bu işkence boyutundaki baskılara daha fazla tahammül edemeyen Naim özgürlükçü vatanperverlerle ilişkiye girer. Ülkesi için ne yapabileceğini sorgular. Kahramanımız İngilizlere karşı yapılan birçok eyleme katılır ve tutuklanır. Ama hiçbir şey onun özgürlük düşüncesinden geriye koymaz.

Acaba Naim ülkesinin kurtuluşunu görebilecek midir, ya da çatırdayan yuvasını kurtarabilecek midir?
Hapse düştükten sonra babasının ölmeden evvel kendisine emanet ettiği kardeşi Ali’nin akıbeti ne olmuştur? Tüm bunların cevabı bu kitapta detayları ile harika bir şekilde anlatılmış.

Hep batılı yazarları okumaktan sıkılmıştım. Ne yalan söyleyeyim, Asyalı bir yazarın kitabını okumak bana büyük bir keyif verdi.