Sayfalar

27 Şubat 2014 Perşembe

Ağaçların Tepesinde Yükseklerde

Kitap Hakkında: 
Adı: Ağaçların Tepesinde Yükseklerde
Kitabın Orijinal Adı: Up High in the Trees
Yazar: Kiara Brinkman
Çeviren: İrem Mirzai
Sayfa Sayısı: 328
Boyut: 14 x 20 cm 
Yayınevi: Siren Yayınları
Basım Tarihi: İstanbul, 2008
Kağıt Türü: 2.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 19 TL Değerlendirmem: %85

Ne Buldum: Beklentime cevap verdi

Yazar Hakkında: Kiara BRİNKMAN 
1979 yılında Amerika Omaha/Nebraska da doğdu. Brown Üniversitesinden mezun oldu.  Uzun yıllar otistik çocuklarla çalıştı. Halen San Francisco’da yaşayan yazar Kiara Brinkman’ın ilk romanı, Ağaçların Tepesinde Yükseklerde, The New York Times, Los Angeles Times, San Francisco Chronicle, Washington Post ve Chicago Tribune tarafından övgüyle karşılandı. 
Kısa öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlandı. Brinkman’ın yazınındaki kendine özgü ses ve hassasiyet Amerikan edebiyatında yeni ve çarpıcı bir soluğun müjdecisi.

Arka Kapaktan:
Zamanımızın Küçük Prens’i,
Cristina Garcia

Uzun yıllar otistik çocuklarla çalışmış olan yazar Kiara Brinkman’ın romanında, yaşamı, ölümü ve dünya işlerini algılamaya çabalayan sekiz yaşındaki Sebby’nin sesi, bizleri, belki de çoktan gerilerde bıraktığımız içimizdeki çocuğu kucaklamaya, sevgiye, anlayışa ve hayatta her türlü engel karşısında dimdik ayakta durmaya davet ediyor.
“Sebastian’ıma, 
Bugün beş yaşındasın. Sana bunu artık söylemeliyim. Seni kucağıma aldığımda, içimde garip bir his oluyor. Seni kucağımda tutarken bile özlüyormuşum gibi hissediyorum, kollarımın arasında sana bakıyor olsam bile. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Belki sen anlarsın. Lütfen, anlamaya çalış. Şu anda uyuyorsun. Uyurken seni izliyor ve seni yine de özlüyorum. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Seni seviyorum. Senin bunu bilmeni ve her zaman ayakta dimdik durmanı istiyorum.
Sevgiler,
Annen” 
Mektuptaki sözcüklere bakıyorum. Sonra mektubu katlıyor ve cebime geri koyuyorum, bütün sözcükleri hâlâ kafamın içinde görebiliyorum. Onları o kadar çok okudum ki, sadece sözcük oluyorlar, artık ne anlama geldiklerini bilmiyorum.
Sıradışı bir çocuğun sıradışı hayatını anlatan Ağaçların Tepesinde Yükseklerde, naif ve akıcı dili, çarpıcı kurgusu ve sesiyle kolay kolay unutulmayacak bir roman. Kaybettiği annesinin yasını tutarken elinde olmaksızın büyüyen bir çocuğun, Sebby’nin hikâyesini okurken içinizdeki çocuğun sesine siz de kayıtsız kalamayacaksınız.

Kitabın Analizi & Yorumum:
Herkesin okumak ve satın almak için bir yarışın içine girdiği, popüler gösterilen yazarların kitapları yerine farklı yazarların eserlerini okumayı daha çok seviyorum. Öncelikle kitabın ismi ve kapak resmi ilgimi çekti. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen listemin ön sıralarında yerini almayı başardı. Sade tarzı, yalın üslubu okurken sıkılmadan sayfaları çevirmeme neden oldu... Yazarın çok güzel bir anlatım şekli var.
Küçük bir çocuğun  Seby’nin gözünden annesine duyduğu özlem yürek burkan, iç sızlatan, duygu yüklü ve basit bir dille anlatılınca ister istemez etkilendim. Duyguları, yaşadıkları, yaptıkları, yapamadıkları dokundu bana. Her okuyucunun kendinden mutlaka bir şeyler bulacağı, çocukluk anılarına dönüşler yapacağı etkileyici bir eser. Çalışıyor olmama rağmen iki akşamda okuyup bitirdiğim bir kitap. Hoşuma gitti. Gerçekten sevdim bu kitabı. Belli bir zaman sonra tekrar okuyacağımı düşünüyorum.

Off off bakın yine duygulandım ya.
Yıllar önce sevgili annem ve tüm elleri öpülesi anneler için yazmış olduğum şiir aklıma geldi onun bir dörtlüğünü burada şimdi paylaşmak isterim.  

ANNE

Sen hep suskun kalsan da öyle anne
Çoğu zaman bitkin ve yorgun olsan da anne
Nefes alıp başucumda dursan yeter be anne
Beni yalnız bırakıp ta gitme, gitme ne olur
 
 - Yaşar SALDIK  08.06.2008  15:33 - 

26 Şubat 2014 Çarşamba

Kadeş Galibi

Kitabın Adı: Kadeş Galibi
Yazarı: Birgit Brandau
Çeviri : Nazife Mertoğlu
Yayınevi: Arkadaş Yayınları
Sayfa: 287
Ebat: 14x20 cm
Basım: Ankara , 2002
Kağıt Türü: 3.Hamur
Puanım: %85
Ne Buldum: Tarihi bir romandan beklediğimden fazlasını


Yazar Hakkında:
1951 Almanya doğumlu Birgit Brandau aslında tiyatro bilimleri mezunudur. Focus ve Ren Mercury dergilerinde yazılar yazmıştır. 1977 yılında hazırladığı “Troia: Bir Kent ve Mitleri Yeni Keşifler” adlı bilimsel araştırmasıyla kendini gerek bilim dünyasına, gerekse geniş bir okur kitlesine kanıtlamıştır.

1990 yılından itibaren ise kendisini çok ilgilendiği konu olan arkeoloji ve tunç çağı tarihine adamıştır. Arkeoloji alanında Anadolu da yaptığı derinlemesine araştırmalar meyvesini vermeye başlamış ve bunun neticesi olarak 2001 yılının sonbaharında Hartmut Shickert’le birlikte hazırladığı “Hititler: Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu” adlı Hitit araştırması yayımlanmıştır. Diğer bir eseri ise “Resimlerle Troya”dır. Kadeş  Galibi yazarın ilk romanıdır.

Arka Kapaktan:
Ünlü Kadeş Savaşı’nda II.Ramses’e galip gelen, eski dünyanın en modern görüşlü hükümdarı, Hitit Büyük Kralı III.Hattuşili’yi konu edinen ilk roman.
“Ancak kardeşim tanrı olunca, ardında meşru bir oğul bırakmadığından, bir harem kadınından doğan oğlu Urhi-Teşrup’u hükümdar yaptım.
Tüm Hattuşa’yı onun ellerine bıraktım. O Hatti Ülkesi’nin Büyük Kralı oldu. Ben ise Hakpis Kralı olarak kaldım. Kardeşime duyduğum saygıya bağlı kalarak bu duruma yedi yıl katlandım. Ancak Urhi-Teşup beni yok etmek istiyordu ve elimden Hakpis ve Nerik’i de aldı. Artık daha fazla dayanamadım ve ona savaş açtım…”
(…) Kardeşime saygıdan ötürü, Urhi-Teşup’a kötülük yapmadım, sadece üstüne yürüyüp ona bir tutsak gibi davrandım. Ona Nuhasse ülkesinde kale kentler verdim, bundan sonra hep orada kaldı. Efendim İştar bana Hatti Ülkesi’nin krallığını bahşetti, Büyük Kral oldum.”
III.Hattuşili’nin, milattan önce 1266 yılında meydana gelen olaylara ilişkin “savunmasından”
 
Kitabın Analizi & Yorumum:

Anadolu, tarih boyunca üzerinde onlarca medeniyetin hüküm sürdüğü eşsiz güzellikteki verimli topraklar. Canım Anadolu. Değerini ve kıymetini çoğu zaman bilemeden yaşadığımız Anadolu. 
Ata yadigarı, her bir karışından kültür fışkıran Anadolu. Sana yeterince sahip çıkıp değer veremez iken, binlerce kilometre uzaklıkta yaşayan Alman bir yazarın, bir arkeoloğun kaleminden senin hakkında kıtanın her bir köşesinde yaşayan insanların hayranlığını kazanan bir eser ortaya çıkarmış olması ne acı değil mi?
Biz neden yaşadığımız yerin, yerlerin tarihini, kültürünü araştırma gereği duymuyoruz. Ne zamana kadar vurdumduymaz yaşamaya devam edeceğiz.  
Durup dururken nerden çıktı şimdi bu demeyin lütfen. Brigitte Brandau’nun kitabı “Kadeş Galibi”ni elime alıp okuyunca yaralarım depreşti. Umarım ki yeni nesil gençlerimiz, çocuklarımız yurdumuza hak ettiği değeri verir de biz büyüklerin yaptığı hataları telafi ederler.
Bu kadar acı edebiyatı yeter sanırım. Madalyonun öbür tarafından bakınca da ister istemez gururlanıyor insan. Neden dediğinizi duyar gibiyim. Öyleyse konuya geçeyim.
Evet KADEŞ GALİBİ adlı tarihi romanı okuyup bitirdim.
Yazar yaptığı arkeoloji araştırmaları neticesinde elde ettiği önemli ve gerçek tutanaklara dayanarak hazırladığı eserinde bizleri bundan 3280 yıl öncesinin Hattuşa bugünkü bilinen adıyla  Boğazköy (Çorum’un 82 km güneybatısında) götürüyor.  
Büyük Kral 3. Hattuşili ile eşi Kraliçe Puduhepa’nın ilk hükümranlık yıllarıdır. Ramses’le girdiği Kadeş  Savaşı’nı kazanan kral 3.Hattuşili ülkesindeki hasımlarına  ve çevresindeki komşu ülkelere kendisini ispat etmek için ülkedeki 3 günlük bayramı fırsat bilir ve büyük bir tören hazırlığına başlanması talimatını verir. Törenin hazırlanmasında başrol oynayan başyazıcı Wlaviziti dışa vuramasa da içten içe kraliçeye karşı gizli bir hayranlık duymakta olmasına rağmen kralına da sıkı sıkıya bağlıdır.
Lakin arkası arkasına işlenen cinayetler hem çözüme kavuşturulmak zorunda hem de törene katılan misafirlerin hiçbir şeyden haberdar olmaması gerekmektedir. Bayram töreni tüm hızıyla sürüp giderken cinayetlerin işlenmesi ve sıradaki kurbanın Kral olup olmayacağı Walviziti’nin kafasını karıştırsa da, o kendi bildiği yöntemle adım adım olayı çözmeye başlamıştır bile.

Kitabı sadece tarihi bir roman olarak kabul etmek bence yanlış olur. Bir Agatha Christie eseri kadar iddialı olmasa da ayrıca polisiye bir tarzı olduğunu da söylemek lazım. Kitabı okurken kendinizi Hattuşa’nın sokaklarında hissetmiyorsunuz desem yalan olur. Ayrıca Sn. Nazife Mertoğlu'na yaptığı başarılı çeviri için, Arkadaş Yayınevi'ne de bu güzel eseri biz okuyuculara kazandırdığı için teşekkür etmem gerekiyor.
Tek sıkıntı kitabı okurken kahramanların isimlerine ilk başta alışmakta güçlük çekiyorsunuz. Ama biraz okuyunca ona da alışıyor insan.

Valla ne diyeyim çok yüksek bir beklentiye sahip olmadan okumaya başladığım bu tarihi romanı okuyup bitirdikten sonra iyi ki okumuşum dedim kendi kendime. Yazarını tebrik ediyorum. Harika...

25 Şubat 2014 Salı

Başladım, o halde iyi yoldayım…



Uzun zamandır kendime ait bir blog oluşturmak ve yazmak istiyordum. Lakin iş yoğunluğundan bir türlü nasip olmamıştı. Nihayet dün kısmet oldu ve bloğumu açtım.

Ertelememdeki tek sebep zamansızlıktı. Gel gör ki adımı atıp ta başlamayınca bekleyerek de bir yere varamıyor insan. “Başlamak bitirmenin yarısıdır” demişler. O halde iyi yoldayım değil mi? :)

Amacım günlük yaşamın zorluklarından bunaldığımda bundan kurtulmak için yaptıklarımı; stres, gam, keder, hüzün ve iletişim karmaşası içinde, gürültü kirliliğiyle birlikte yaşamak zorunda kalanlarımızla paylaşmak.


Herhangi bir beklenti içinde değilim. Ben neysen oyum. Benim gibi düşünen dostları da “huzurlu adam” da görmek beni mutlu edecektir. Huzur arayanlar buyursunlar efendim:)