Kitap Hakkında:
Adı: Acımak
Yazar: Reşat Nuri GÜNTEKİN
Sayfa Sayısı: 127
Boyut: 14 x 20 cm
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Yayınevi: İnkılap Kitabevi
Basım Tarihi: İstanbul, 2007
Kâğıt Türü: 3.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 17 TL
Değerlendirmem: %85
Ne Buldum:Türk Klasikleri
arasına hak ederek girdiğine inandırdı beni.
YAZAR HAKKINDA: 1889-1956) romancı, oyun yazarı,eğitimci. İzmir
Fransız Okulu’nu, İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1912). Çeşitli
liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir dönem milletvekilliği dışında 1931′den
1954′e kadar M. Eğitim Bakanlığı müfettişliğinde bulundu. Bu görevinin büyük
bir bölümü Paris öğrenci müfettişliğinde geçti. Oradan emekliye ayrıldı.
I956′da hasta olarak tedavi için gittiği Londra’da öldü. Reşat Nuri Güntekin,
cumhuriyet döneminin önde gelen yazarlarından biridir. 1922′de yayımladığı
Çalıkuşu adlı romanıyla büyük üne kavuştu. Reşat Nuri’nin romanları sanat
açısından ikiye ayrılır. Duygusal içerikli romanlar, sosyal içerikli romanlar.
Sosyal konuları işlediği romanlarında kuşaklar arasındaki farklı değer
yargılarının getirmiş olduğu anlaşmazlıkları batılılaşmanın yanlış olarak
değerlendirilmesi, eğitimin toplumdaki önemini işler. Eserlerini yalın bir
dille yazmış olması geniş halk toplulukları tarafından okunmasını sağlamıştır.
Başlıca eserleri: Çalıkuşu. Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi. Bir
Kadın Düşmanı, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Eski Hastalık, Ateş Gecesi,
Değirmen, Miskinler Tekkesi, Son Sığınak,; oyun: Hançer, Eski Rüya, Taş
Parçası, Hülleci, Balıkesir Muhasebecisi.
ARKA KAPAK TANITIMI:
Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu
eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra
Öğretmen ile babası Mürşit'in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini
anlatıyor.
Yazar, cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir mülkiyelinin iş ve sosyal yaşamdaki çatışmalarını ve uyumsuz ilişkilerini anlatırken, dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına ait önemli ipuçları da veriyor. Şehirden kasabalara sürüklenirken, ardında birer birer ilkelerini de bırakan genç adam hatalı bir evlilikle korkunç bir sona doğru sürükleniyor.
Acı ve sefaletle dolu ortamdan tesadüfle sadece kızı Zehra'yı kurtarabiliyor. Acımak; aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını, adeta ders verir gibi gözler önüne seriyor.
KİTAP HAKKINDA BİLGİ VE YORUMUM:
Küçük yaşta gördüğü kötü muamelelerden
dolayı acıma duygusunu kaybetmiş Zehra isimli bir öğretmenin yaşamından bir
kesitin sunulduğu kitapta yazar olağanüstü bir iş çıkartarak Tük klasikleri
arasına giren müthiş bir eser sunmuş biz okurlara. Sıradan bir Anadolu
kasabasında sıradan bir insanın kendi iç hesaplaşmalarını ve yetişkinlikte
çektiği sıkıntıları, ustaca kaleme almış.
Kitabı e-kitap olarak okudum. Elektronik
ortamda okuyarak bu kadar keyif aldığıma göre temin ederek, dokunarak okumuş
olduğumda alacağım okuma hazzını düşünemiyorum bile. Müthiş…
Kitabın içeriğine değinmek gerekirse
kısaca şöyle özetlemek gerekir.
Romanın başkarakteri acıma duygusundan
yoksun, otuzlu yaşlarda, ufak tefek yapılı ama diri ve kuvvetli, esmer tenli,
çıkık elmacık kemikli, görev yaptığı okulda başöğretmen olan Zehra öğretmendir.
Zehra öğretmen öğrencilerini yaptıkları ufacık bir hatada bile affetmeyen onları
cezalandıran, birisidir. İnsanların
yaşamlarında hata yapabileceklerini ya da bazı durumlarda yapılan hataların affedilebileceğini
asla kabul etmez. Affetmek ve acımak ona yabancıdır. Acımasızlığı dillere düşmüş olsa da aynı zamanda bir o kadar da becerikli, doğruluktan ve fedakârlıktan ayrılmayan haksızlığın ve yalanın
düşmanı olan, bu yönüyle herkes tarafından sevilen birisidir aynı zamanda.
Lakin Zehra’yı çok yakinen tanıyan
maarif müdürü olan Tevfik Hayri Bey Zehra’nın babasının hasta
olduğunu öğrenir. Kendisi Mebus Şerif Halil Bey ile konuşarak Zehra’nın
babasının yanına ziyarete gitmesi konusunda izin alır. İzin alınması esnasında
Zehra’nın aslında iyi birisi olduğunu canla başla çalıştığını görevinin
bilincinde olduğunu, tek eksikliğinin acıma duygusundan yoksunluk olduğunu anlatır. Halil Bey bu duruma şaşırmıştır, zira Zehra’nın babasız olduğunu
sanmaktadır. Tevfik Bey ile Şerif Bey okulları teftişe giderler ve ilk Zehra’nın okulundan başlarlar ve babasının hastalığından söz ederler ama Zehra
babasının olmadığını söyler ve onlarda üstüne fazla gitmezler. Maarif Müdürü Zehra’nın babasının öldüğünü
öğrenir öğrenmez izin işini halleder. Tevfik Bey Zehra’yı odasına çağırır ve
durumu tekrar anlatır. Hemen babasının yanına gitmesi gerektiğini ona
hatırlatır ve telgrafı Zehra’ya verir. Zehra babasının kötü biri olduğunu
anlatır ve gitmek istemez. Ama sonra Zehra fikrini değiştirir ve Tevfik Bey’e söyleyerek
okuldan ayrılır.
Uzun süren tren yolculuğu esnasında babasıyla ilgili çocukluğunda yaşadığı hatıralara zihninde canlanır. Alkolik babasının annesine, anneannesine, ablasına ve kendisine; kısacası hayatına kim girdiyse herkese olan kötü muamelelerini hatırlar. Zavallı annesi ve anneannesinin çektiği acılar, ablasının gözyaşları gözünün önünden gitmez. Hiçbir işte tutunamayan ve evdekilere kötü davranan, işe yaramaz babası şimdi ölmüştür. Fakat Zehra babasının ölümünden dolayı yüreğinde en ufak bir acı ve üzüntü hissetmemektedir.
Zehra babasını hep kötü biri olarak
bilmiştir. Tüm bunları düşünürken nihayet tren İstanbul’a gelmiştir.
Babasının cenazesinin bulunduğu uzak akrabaları olan Vehbi Efendi’nin evine gelir.
Fakat Zehra babasının bulunduğu odaya
bile girmez ve başka bir odaya geçer, orada kendi halinde bekler. Bu esnada evin
sahibi babasından kalan eşyaların olduğu bir sandığı Zehra’ya verir. Verirken
de ölmeden önce hep seni sayıkladı der. Zehra sandığı açar. Sandıkta, kumaş
parçaları, berbat yazılarla
dolu birkaç kağıt ve babasının hatıra defterini bulur.
Hatıra defterinin son bölümlerinde
alkolik bir adamın titrek ve berbat yazıları vardır. Fakat defterin ilk
sayfalarına baktığında çok okunaklı ve düzgün yazılmış bir yazıyla karşılaşır. Babası
ilk sayfada memuriyete başladığından bahsetmektedir. Zehra bir anda kendisini hatıra
defterinin derinliklerinde aile yaşamının sır perdesini aralarken bulur ve acı
gerçekler yüzüne bir tokat gibi iner ve müthiş bir sonla biter.
İşin bu kısmından sonrasını anlatmanın
doğru olmayacağı kanaatindeyim. Zira okumak isteyenlerin okuma keyfini kaçırmak
istemiyorum.
Yazar Reşat
Nuri Güntekin romanını
oldukça akıcı ve gerçekçi, sade anlaşılması kolay bir dille anlatılmış, tasvirleri ise
çok yerinde kullanmış.
Kitaptan
etkilenmedim dersem yalan olur. Kurgusuyla beni kendisine hayran bıraktı
doğrusu. Basit fakat müthiş öyküsüyle de unutulmaz bir kitap olduğunu söylersem
hakkını yememiş olurum. Dediğim gibi kitabı e-kitap olarak okudum, ama en kısa
zamanda satın alarak kitaplıktaki hak ettiği yere koyacağım.
Şehir
yaşamının getirdiği güçlükler ve teknolojinin hayatımıza daha fazla girdiği ve
bu sebeple her geçen gün bizleri yorduğu ve insanlığımızı yozlaştırdığı şu
dönemde ruhunun derinliklerinde maneviyat hasreti çekenlerin gözyaşlarını
harekete geçireceğine inandığım bir eserdir “Acımak“.