Sayfalar

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Momo



Kitap Hakkında:
Adı: MOMO
Yazar: Michael ENDE
Çeviren: Leman ÇALIŞKAN
Sayfa Sayısı: 305
Boyut: 14 x 20 cm 
Yayınevi: Kabalcı Yayınevi
Basım Tarihi: İstanbul, 2004
Kağıt Türü: 2.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 15 TL
Puanım: %90

Ne Buldum: zamanımı nelerin çaldığını ve onun değerini anladım




Yazar Hakkında: (Michael Andreas Helmuth Ende) 

12 Kasım 1929 yılında sürrealist ressam Edgar Ende ve fizyoterapist Luise Bartholomä Ende’nin oğlu olarak  Almanya'da Garmisch-Partenkirchen'de dünyaya gelir.
Aile 1931 yılında iç mimarisi Joseph Flossman tarafından düzenlenen Münih’teki artists' quarter of Schwabing " sokağındaki villaya taşınır. Büyüdüğü bu edebi ve sanatsal yönden zengin ortam daha sonra yazılarını da etkiler.

1936'yılında babasının işi "yozlaşmış" ilan edilir ve Nazi partisi tarafından yasaklanır. Bu yüzden babası gizli çalışmak zorunda kalır. İkinci dünya savaşının ağır dehşeti çocukluğunu etkiler. İlk hava saldırısı Münih'de gerçekleştiği zaman o henüz on iki yaşındadır.
1945’te, on altı yaşındayken askere çağrılınca eğitimini sürdürdüğü Waldorf okulundan ayrılır.
Savaştan sonra 1948-1950 yılları arasında bir drama okuluna katılır, aktörlük yapar, skeçler ve kısa oyunlar yazarı, Münih Halk Tiyatrosu’nda yönetmenlik ve Bavyeralı bir yapım şirketi için film eleştirmenliği yapar.
Fantezi dünyasını seçen, fakat gerçek dünyayla olan bağlarını da koparmayan öyküleriyle pek çok övgü ve ödül almasına karşın alçak gönüllülükten vazgeçmez.

Ende’nin en çok ses getiren kitabı 1979’da yayımlanan The Neverending Story’ydi (Bitmeyecek Öykü). Roman 30’dan fazla dile çevrilir ve uluslararası alanda çok satanlar listesine girer. Ayrıca Momo adlı kitabı ise büyük ses getirir. Kitabında zamandan bahseden yazar, bu romanın hikâyesini birinden duyduğunu, duyduklarını hiç değiştirmeden aktardığından ifade eder.
Ende, 20. yüzyılın en popüler Alman yazarlarından biridir. Genelde çocuk kitaplarındaki büyük başarılarından söz edilse de yetişkinler için de kitaplar yazmıştır. Ende "Hikâyelerimi içimdeki çocuk ve hepimiz için anlatıyorum" ve "benim kitaplarım 80 ve 8 yaş arasındaki tüm çocuklar içindir" demiştir.

Michael Ende ve 1952 tarihinde bir yılbaşı partisinde tanıştığı Ingeborg Hoffmann’ la 1964 yılında Roma evlenir.1985 yılında Hoffman'ın ani ve beklenmedik ölümüyle ilişkileri sona erer. Birbirlerinin hayatlarını başka yollarla etkilemişlerdir. Hoffman hümanist değerleri sürdürmek için kararlı bir örgüte, Hümanist Birliğine katılmak için Ende'yi teşvik etmiştir. Birlikte insan hakları için çalışırlar. Ineborg Hoffman'ın birçok rehberliği sayesinde Ende çeşitli gruplara tanıtılır.
Karısı Ingeborg Hoffman'ın beklenmedik ölümünden sonra Ende İtalya, Casa Liocorno daki evlerini satar ve Münih'e döner. 1976 yılında İtalya Bologna’daki Gençlik Kitap Festivalinde tanışmış olduğu Japon çevirmen Mariko Sato ile Münih’te 1989 yılında 2. kez evlenir.

1992 yılında, Ende’ye mide kanseri teşhisi konulur. İki yıl boyunca kendisine comparison of various tedavisi uygulanır. Ancak 28 Ağustos 1995 tarihinde Stuttgart yakınlarındaki Filderstadt- Bonlanden’de hastalığa yenik düşerek vefat eder.

Eserleri: 
Ayna İçinde Ayna - Bitmeyecek Öykü - Büyü Okulu - Cim Düğme ve Lokomotifçi Lukas
Cim Düğme ve Vahşi 13'ler - Çıplak Gergedan - Dilek Şurubu - Momo -Özgürlük Hapishanesi
Pimpirik ile Sümsük- Santa Cruz'a Giden Uzun Yol

Arka Kapaktan:

Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi... Momo'nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Bu gerçeği hiç kimse duman adamlardan daha iyi bilemezdi. Bir saatlik, bir dakikalık, hatta bir saniyelik yaşamın değerini hiç kimse onlar kadar iyi ölçemezdi. İnsanların zamanı üzerine planlar kuruyorlar, ince hesaplarla hazırlanmış planlar. Yaptıklarından kimsenin haberdar olmaması onlar için çok önemliydi. Büyük kente yerleşip halkın arasına karışırken hiç dikkat çekmemişlerdi. Hiç kimse farkına bile varmadan adım adım ilerliyor ve insanlara egemen oluyorlardı. Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... Ama Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey İnsanlık, dinle ve anla!... Onikiye beş kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... Zamanınızı çalıyorlar Bitmeyecek Öykü ile çok sevilen Michael Ende'den efsaneleşmiş bir eser daha... Üstelik yine hem çocuklara hem de çocuk kalmaya uğraşan büyüklere...
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Analizi & Yorumum:

Otuza yakın dile çevrilerek dünyanın birçok ülkesindeki okura ulaşmıştır.

Olaylar, eski dönemlerde de pek görkemli olmayan büyük ve sıradan bir şehrin varoş kesimlerinde çam ağaçlarından oluşan küçük bir ormanın içinde gizli kalmış bir tiyatroda geçmektedir. Bu tiyatroya artık sadece  yolunu şaşırıp gezmeye gelen ve birkaç fotoğraf çekip giden turistler uğrardı. Bunun haricinde kalan zamanda ise bölgede yaşayan insanların hayvanlarını otlattığı, çocukların top oynadığı, karanlık çökünce de genç sevdalı çiftlerin buluştuğu bir yerdir.
Bir gün bu tiyatro kalıntısına ufak tefek cılız yapılı, siyah kıvırcık saçlı, iri simsiyah güzel gözlü, yalın ayak gezmekten kararmış çıplak ayaklı, garip giyinen MOMO isimli bir kız çocuğu yerleşti. Kışın soğuktan korunmak için ayaklarına sağda solda bulduğu eski ayakkabılar giyerdi. Rengârenk yamalı topuklarına kadar uzanan bir eteği, bunun üzerindeyse bir hayli bol bir erkek ceketi vardı. Bu tiyatro kalıntısının dış duvar yarıklarında bulunan delikten girilen bir odacığa yerleşmişti.

Bölge sakinleri Momo ile yaptıkları görüşmede hiç kimsesinin olmadığını öğrendiklerinde kendisine daha rahat etmesi için bir yuvaya yerleştirme önerisinde bulunduklarında ise zaten oradan haksız yere dayak yemesi ve kötü davranılması yüzünden bir gece gizlice kaçtığı bilgisini verir.
Evlerine almak istediklerindeyse kimseye yük olmak istemediğini, bu eski harabe tiyatrodaki küçük yuvasında mutlu olduğunu söyler. Momo’nun yaşadığı bu yeri yaşanabilir hale getirmekten başka çare yoktur.
Duvarcı ustası olan biri bu küçük odaya bir ocak yapar. Buldukları eski paslı bir boruyu da ocağa takarlar. Yaşlı bir marangoz birkaç eski sandık parçasından bir masa ile iki sandalye yapar. Kadınlar da çubuklarla tutturulmuş bir demir karyola ile az yıpranmış bir yatak ve iki yorgan getirirler. Tiyatronun sahne altına denk gelen bu taş kovukçuk, artık küçük ve rahat bir odacığa dönüşmüştür.
Bu tiyatro kalıntısına çocuklar artık çekinmeden sıkılmadan oyun oynamaya gelirler.
Her nedense Momo’nun katılımıyla çok güzel vakit geçirip, çok değişik fikirler ortaya çıkararak güzel güzel oynarlar.
 Evet, işte hikâye ya da masal, yoksa roman mı desem böyle başlıyor.
İnsanı ilk sayfasından başlayarak sarıyor ve içine çekiyor. Sadece çocukların değil benim gibi çocuk kalanlarında:) ilgisini çektiği aşikar.

Momo’nun çok sevdiği iki dostu vardır. Bunlardan birisi çöpçülük yapan
Momo’nun hemen yanı başında tiyatro yıkıntısının içinde derme çatma bir teneke kulübede yaşayan yaşlı Beppo. Hafif kambur, başının üstünde üç tel ak saçı bulunan bu ihtiyarın deli olduğu söylense de aslında pek öyle biri değildir. Bir olayı anlatacağı zaman önce zihninde tartar, iyicene düşünür sonra az ve öz konuşurdu. Yani iki susan bir konuşan yapısı vardı. Ama Momo da iyi bir dinleyiciydi.

Momo'nun diğer dostu ise, çöpçü Beppo'nun tam tersine çok genç, yakışıklı ve inanılmaz bir konuşma yeteneği olan Giggi adında bir delikanlıydı. Şakacı, komik gamsız bir yapısı vardı. Her türlü işi yapar, ama en çokta turistlere rehberlik yapmayı sever, bildiği ve uydurduğu her şeyi anlatırdı. Daha güzel bir yaşamı yakalama konusunda çok büyük hayalleri vardı. Baş karakterler bunlardı.

Kitap yirmi bir bölümden oluşmaktadır. Bunlardan bir tanesinde yaşanan ilginç olay kitapta şu şekilde anlatılmıştır: 
Bir gün on onbir çocuk sıkıntılarını atmak ve oyun oynamak için Momo’nun yanına tiyatroya gelirler. Tiyatronun taş basamaklarına oturup Momo’yu beklemeye başlarlar, ama Momo ortalıkta yoktur. Çocuklar kendileri bir oyun oynamaya karar verirler ve tiyatroyu komple bir Gemi olarak kabul ederler.
Birisi kaptan, bir diğeri dümenci, bir başkası doğa bilimcisi bir profesör kızlar komple tayfa olurlar.
Gemilerine ise bilimsel araştırma gezisi görevi ve ARGO ismini vererek güneydeki mercan denizine doğru yelken açarlar. Tabii, araştırma gemisi Argo her türlü tehlike ve hortumla karşılaşma olasılığına karşı özel olarak donatılmıştır. Bükülen ama kırılmayan bir kılıç gibi yekpare mavi çelikten yapılmıştır. Üstelik özel bir döküm tekniğiyle, kaynak yapılmadan, tek parça olarak eksiz dökülmüştür. Mercan Denizi ise içinde sayısız girdapların, mercan kayalıklarının ve görülmemiş canavarların kaynaştığı bir denizdir. Üstelik bu denizde "Sonsuz Tayfun" dedikleri durup dinlenmek bilmeyen bir bela da vardır. Sularda devamlı dolaşır; canlı, kurnaz bir yaratık gibi, yutacak av arar. Ne yapacağı hiç belli olmaz. Ve bu tayfun, dev pençesine düşürdüklerini kıymık gibi un ufak etmedikçe bırakmazdı.

Bu sırada gökyüzünde toplanan simsiyah bulutlar tayfun olarak patlar. Oluşan dev dalgalar gemiyi onlarca metre yüksekliğe çıkararak bir beşik gibi oradan oraya savurur. Herkes oluşan bu asi ve korkunç tayfun hakkında fikir yürütmekte farklı bilimsel isimlerle adlandırmaktadırlar. Kaptanın yaptırdığı usta manevralarla gemiyi tayfunun ana çekirdeğine ulaştırmayı başarırlar. Profesör, tayfunun bir Hop-Hopus-Topulastikus olduğunu tespit eder. Manasının ne olduğunu soran arkadaşlarına ise bunun belki de dünyanın yaratıldığı günlerden kalma bir milyar yıldan daha yaşlı bir toz kütlesi olduğunu açıklar.

Bu devasa hortumu nasıl durduracakları konusunda ise hiç kimsenin bir fikri yoktur. Çünkü ilk defa karşılaştıkları bir şeydir.

Gemide bulunan güzel yerli kızı Mamosan atalarının bu gibi olaylar karşısında kendilerine miras kalan bir şarkının faydalı olacağını söyler. Kimse böyle bir hortumun bir yerli şarkısı ile durdurulabileceğine inanmak istemez. Ama kaptan, yerlilerin yaptıklarında bir gerçeklik payının olabileceğini, bu şarkının hortuma karşı söylenmesinin bir zararının olmayacağını söyler. Mamosan kaptanın isteğiyle şarkıyı söylemeye başlar. Bu sözlerin hep tekrarlandığı "Eni meni alubeni Vanna tai susura teni!" diye devam eden kendine özgü bir şarkıdır. Mamosan bir yandan da ellerini çırparak, tempo ile zıplayarak döner.
Melodisi ve sözleri basit olan şarkıyı diğerleri de yavaş yavaş mırıldanmaya başlarlar, sonunda bütün gemi personeli hep birlikte el çırpıp zıplamaya ve hep birlikte şarkı söylemeye koyulur.
Ve sonunda gerçekten, belki de hiçbirinin inanmadığı şey olur... O dev gibi topaç yavaşlar, yavaşlar, sonunda durulup batıp kaybolup gider... 
Fırtına geçer, yağmur diner, bulutlar açılır, gökyüzü masmavi olur ve deniz durulur. Argo, çarşaf gibi denizin üzerinde hiçbir şey olmamış gibi durur.
Oyun bittiğinde ise çocuklar yağmurun gerçekten yağmış olduğunu üzerilerinin ıslanmış olmasından anlarlar.
 Görüldüğü gibi hikâye fantastik bir kurgu içinde masal-roman üslubunda insanı sıkmadan heyecan ve merakla okunan satırlarla sürüp gidiyor. Hemen bitiminde başka bir hikâye de Momo ve arkadaşlarının maceraları devam ediyor.

Bir diğer macerada ise insanları kandırarak onların zamanını çalan Zaman hırsızı duman adamlardan bahsediliyor. Hikâyede duman adamlar ilk olarak kasabanın berberine gelirler ve kendisine zaman birikimi yaparak zaman konusunda ne kadar kazançlı çıkacağı safsatasını anlatarak ikna ederler ve kendisiyle bir anlaşma yaparlar.

Belli bir zaman sonrasında ise kasabanın büyük bölümüne bu şekilde hükmetmeye başlarlar. Bunun neticesinde de kasabada mutsuz insanlar ordusu ortaya çıkar.



Aynı duman adamlardan birisi ise bir gün zaman pazarlığı yapmak için Momo’ya bir teklifte bulunur. Momo teklifi redder.  Duman adam Momo’yu ikna edebilmek için istemeden kendi sırlarını ifşa eder. Momo arkadaşları Giggi ve Beppo ile zaman hırsızlarına karşı mücadele etmek üzere karar alırlar ve kasabadaki tüm çocuklarında yardımıyla büyük bir toplantı düzenlemeye karar verirler. Ama toplantıya zamanları olmadığı için hiçbir büyük katılmaz. Bu girişimden sonuç alamazlar.

Aynı günün akşamında Beppo duman adamların bir toplantısına tesadüfen şahit olur ve onların gerçek yüzünü bir kez daha görür. Aldıkları bu öneli karar Momo’yu yakalamaktır. Bunu duyan Beppo Momo’ya haber vermek üzere yola çıktığındaysa Momo kendisine yardım etmek için gelen Kassiopeia adında bir kaplumbağayı takip etmektedir. Duman adamlar ise her yerde köşe bucak Momo’yu aramaktadırlar. Kaplumbağa ile Momo ise zamanın ötesine çoktan geçmişlerdir bile. Burada Hora Usta ile tanışır. Hora usta aslında insanlara zamanı paylaştıran ölümdür. Hora usta zaman evinde Momo’ya kendi yüreğinin içini gösterir. Burası öyle bir yerdir ki güzelliği akıllara durgunluk veren müthiş bir şeydir.


Fakat Momo’nun zaman evinde geçirdiği bir gün kendi yaşadığı zaman diliminde bir yıla tekabül etmektedir. Yani Momo tam bir yıl uyumuştur ve bu süreç içinde duman adamlar Momo’nun tüm arkadaşlarını hâkimiyetleri altına almışlardır. Acaba Momo duman adamlara karşı başlattığı savaşı kazanıp, insanları kurtarabilecek midir?


 Diyerek hikâye müthiş bir heyecan fırtınası ile devam eder. İnsan bir anda kendini MOMO’nun yanında maceranın içine atılmış hissediyor.
Burada daha fazla anlatmayı kesiyorum. Detaylara girmedim çünkü hikâye müthiş.

Yazar Michael Ende, Alman Gençlik Kitap Ödülü alan ve Avrupa Gençlik Kitap Ödülü Şeref Listesine giren bu eserinde biz insanlara bahşedilen ZAMAN denen olgunun ne denli önemli olduğunu ve nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda çok önemli mesajlar veriyor.
Çocuk olanların ve içinde hala çocukluğu yaşatanların, hatta 7’den 77’ ye herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir eser.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder