Kitap Hakkında:
Adı: MOMO
Yazar: Michael
ENDE
Çeviren: Leman
ÇALIŞKAN
Sayfa
Sayısı: 305
Boyut: 14
x 20 cm
Yayınevi: Kabalcı
Yayınevi
Basım
Tarihi: İstanbul, 2004
Kağıt
Türü: 2.Hamur ciltsiz
Satış
Ücreti: 15 TL
Puanım: %90
Ne
Buldum: zamanımı nelerin çaldığını ve onun değerini anladım
Yazar Hakkında: (Michael Andreas Helmuth
Ende)
12
Kasım 1929 yılında sürrealist ressam Edgar Ende ve fizyoterapist Luise
Bartholomä Ende’nin oğlu olarak Almanya'da Garmisch-Partenkirchen'de
dünyaya gelir.
Aile
1931 yılında iç mimarisi Joseph Flossman tarafından düzenlenen Münih’teki
artists' quarter of Schwabing " sokağındaki villaya taşınır. Büyüdüğü bu
edebi ve sanatsal yönden zengin ortam daha sonra yazılarını da etkiler.
1936'yılında
babasının işi "yozlaşmış" ilan edilir ve Nazi partisi tarafından
yasaklanır. Bu yüzden babası gizli çalışmak zorunda kalır. İkinci dünya
savaşının ağır dehşeti çocukluğunu etkiler. İlk hava saldırısı Münih'de
gerçekleştiği zaman o henüz on iki yaşındadır.
1945’te,
on altı yaşındayken askere çağrılınca eğitimini sürdürdüğü Waldorf okulundan
ayrılır.
Savaştan
sonra 1948-1950 yılları arasında bir drama okuluna katılır, aktörlük yapar,
skeçler ve kısa oyunlar yazarı, Münih Halk Tiyatrosu’nda yönetmenlik ve
Bavyeralı bir yapım şirketi için film eleştirmenliği yapar.
Fantezi
dünyasını seçen, fakat gerçek dünyayla olan bağlarını da koparmayan öyküleriyle
pek çok övgü ve ödül almasına karşın alçak gönüllülükten vazgeçmez.
Ende’nin
en çok ses getiren kitabı 1979’da yayımlanan The Neverending Story’ydi
(Bitmeyecek Öykü). Roman 30’dan fazla dile çevrilir ve uluslararası alanda çok
satanlar listesine girer. Ayrıca Momo adlı kitabı ise büyük ses
getirir. Kitabında zamandan bahseden yazar, bu romanın hikâyesini birinden
duyduğunu, duyduklarını hiç değiştirmeden aktardığından ifade eder.
Ende,
20. yüzyılın en popüler Alman yazarlarından biridir. Genelde çocuk
kitaplarındaki büyük başarılarından söz edilse de yetişkinler için de kitaplar
yazmıştır. Ende "Hikâyelerimi içimdeki çocuk ve hepimiz için
anlatıyorum" ve "benim kitaplarım 80 ve 8 yaş arasındaki tüm çocuklar
içindir" demiştir.
Michael
Ende ve 1952 tarihinde bir yılbaşı partisinde tanıştığı Ingeborg
Hoffmann’ la 1964 yılında Roma evlenir.1985 yılında Hoffman'ın ani ve
beklenmedik ölümüyle ilişkileri sona erer. Birbirlerinin hayatlarını başka
yollarla etkilemişlerdir. Hoffman hümanist değerleri sürdürmek için kararlı bir
örgüte, Hümanist Birliğine katılmak için Ende'yi teşvik etmiştir. Birlikte
insan hakları için çalışırlar. Ineborg Hoffman'ın birçok rehberliği sayesinde
Ende çeşitli gruplara tanıtılır.
Karısı
Ingeborg Hoffman'ın beklenmedik ölümünden sonra Ende İtalya, Casa Liocorno daki
evlerini satar ve Münih'e döner. 1976 yılında İtalya Bologna’daki Gençlik Kitap
Festivalinde tanışmış olduğu Japon çevirmen Mariko Sato ile Münih’te 1989
yılında 2. kez evlenir.
1992
yılında, Ende’ye mide kanseri teşhisi konulur. İki yıl boyunca kendisine
comparison of various tedavisi uygulanır. Ancak 28 Ağustos 1995 tarihinde
Stuttgart yakınlarındaki Filderstadt- Bonlanden’de hastalığa yenik düşerek
vefat eder.
Eserleri:
Ayna
İçinde Ayna - Bitmeyecek
Öykü - Büyü
Okulu - Cim
Düğme ve Lokomotifçi Lukas
Cim
Düğme ve Vahşi 13'ler - Çıplak
Gergedan - Dilek
Şurubu - Momo -Özgürlük
Hapishanesi
Pimpirik
ile Sümsük- Santa
Cruz'a Giden Uzun Yol
Arka Kapaktan:
Momo
karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek
şekilde dinlerdi... Momo'nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde
oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır
zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir
şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür
kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü
zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Bu gerçeği hiç kimse duman
adamlardan daha iyi bilemezdi. Bir saatlik, bir dakikalık, hatta bir saniyelik
yaşamın değerini hiç kimse onlar kadar iyi ölçemezdi. İnsanların zamanı üzerine
planlar kuruyorlar, ince hesaplarla hazırlanmış planlar. Yaptıklarından kimsenin
haberdar olmaması onlar için çok önemliydi. Büyük kente yerleşip halkın arasına
karışırken hiç dikkat çekmemişlerdi. Hiç kimse farkına bile varmadan adım adım
ilerliyor ve insanlara egemen oluyorlardı. Zamanınızı çalıyorlar sevgili
dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... Ama
Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey İnsanlık, dinle ve anla!... Onikiye beş
kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... Zamanınızı
çalıyorlar Bitmeyecek Öykü ile çok sevilen Michael Ende'den efsaneleşmiş bir
eser daha... Üstelik yine hem çocuklara hem de çocuk kalmaya uğraşan
büyüklere...
(Tanıtım
Bülteninden)
Kitabın Analizi &
Yorumum:
Otuza
yakın dile çevrilerek dünyanın birçok ülkesindeki okura ulaşmıştır.
Olaylar,
eski dönemlerde de pek görkemli olmayan büyük ve sıradan bir şehrin varoş
kesimlerinde çam ağaçlarından oluşan küçük bir ormanın içinde gizli kalmış bir
tiyatroda geçmektedir. Bu tiyatroya artık sadece yolunu şaşırıp gezmeye gelen ve birkaç fotoğraf
çekip giden turistler uğrardı. Bunun haricinde kalan zamanda ise bölgede
yaşayan insanların hayvanlarını otlattığı, çocukların top oynadığı, karanlık
çökünce de genç sevdalı çiftlerin buluştuğu bir yerdir.
Bir
gün bu tiyatro kalıntısına ufak tefek cılız yapılı, siyah kıvırcık saçlı, iri
simsiyah güzel gözlü, yalın ayak gezmekten kararmış çıplak ayaklı, garip
giyinen MOMO isimli bir kız çocuğu yerleşti. Kışın soğuktan korunmak için
ayaklarına sağda solda bulduğu eski ayakkabılar giyerdi. Rengârenk yamalı
topuklarına kadar uzanan bir eteği, bunun üzerindeyse bir hayli bol bir erkek
ceketi vardı. Bu tiyatro kalıntısının dış duvar yarıklarında bulunan delikten
girilen bir odacığa yerleşmişti.
Bölge
sakinleri Momo ile yaptıkları görüşmede hiç kimsesinin olmadığını
öğrendiklerinde kendisine daha rahat etmesi için bir yuvaya yerleştirme
önerisinde bulunduklarında ise zaten oradan haksız yere dayak yemesi ve kötü
davranılması yüzünden bir gece gizlice kaçtığı bilgisini verir.
Evlerine
almak istediklerindeyse kimseye yük olmak istemediğini, bu eski harabe
tiyatrodaki küçük yuvasında mutlu olduğunu söyler. Momo’nun yaşadığı bu yeri
yaşanabilir hale getirmekten başka çare yoktur.
Duvarcı
ustası olan biri bu küçük odaya bir ocak yapar. Buldukları eski paslı bir boruyu
da ocağa takarlar. Yaşlı bir marangoz birkaç eski sandık parçasından bir masa
ile iki sandalye yapar. Kadınlar da çubuklarla tutturulmuş bir demir karyola
ile az yıpranmış bir yatak ve iki yorgan getirirler. Tiyatronun sahne altına
denk gelen bu taş kovukçuk, artık küçük ve rahat bir odacığa dönüşmüştür.
Bu
tiyatro kalıntısına çocuklar artık çekinmeden sıkılmadan oyun oynamaya
gelirler.
Her
nedense Momo’nun katılımıyla çok güzel vakit geçirip, çok değişik fikirler
ortaya çıkararak güzel güzel oynarlar.
Evet,
işte hikâye ya da masal, yoksa roman mı desem böyle başlıyor.
İnsanı
ilk sayfasından başlayarak sarıyor ve içine çekiyor. Sadece çocukların değil
benim gibi çocuk kalanlarında:) ilgisini çektiği aşikar.
Momo’nun
çok sevdiği iki dostu vardır. Bunlardan birisi çöpçülük yapan
Momo’nun
hemen yanı başında tiyatro yıkıntısının içinde derme çatma bir teneke kulübede
yaşayan yaşlı Beppo. Hafif kambur, başının üstünde üç tel ak saçı bulunan bu
ihtiyarın deli olduğu söylense de aslında pek öyle biri değildir. Bir olayı
anlatacağı zaman önce zihninde tartar, iyicene düşünür sonra az ve öz
konuşurdu. Yani iki susan bir konuşan yapısı vardı. Ama Momo da iyi bir
dinleyiciydi.
Momo'nun
diğer dostu ise, çöpçü Beppo'nun tam tersine çok genç, yakışıklı ve inanılmaz bir
konuşma yeteneği olan Giggi adında bir delikanlıydı. Şakacı, komik gamsız bir
yapısı vardı. Her türlü işi yapar, ama en çokta turistlere rehberlik yapmayı
sever, bildiği ve uydurduğu her şeyi anlatırdı. Daha güzel bir yaşamı yakalama
konusunda çok büyük hayalleri vardı. Baş karakterler bunlardı.
Kitap
yirmi bir bölümden oluşmaktadır. Bunlardan bir tanesinde yaşanan ilginç olay
kitapta şu şekilde anlatılmıştır:
Bir
gün on onbir çocuk sıkıntılarını atmak ve oyun oynamak için Momo’nun yanına
tiyatroya gelirler. Tiyatronun taş basamaklarına oturup Momo’yu beklemeye
başlarlar, ama Momo ortalıkta yoktur. Çocuklar kendileri bir oyun oynamaya
karar verirler ve tiyatroyu komple bir Gemi olarak kabul ederler.
Birisi
kaptan, bir diğeri dümenci, bir başkası doğa bilimcisi bir profesör kızlar
komple tayfa olurlar.
Gemilerine
ise bilimsel araştırma gezisi görevi ve ARGO ismini vererek güneydeki mercan
denizine doğru yelken açarlar. Tabii, araştırma gemisi Argo her türlü tehlike
ve hortumla karşılaşma olasılığına karşı özel olarak donatılmıştır. Bükülen ama
kırılmayan bir kılıç gibi yekpare mavi çelikten yapılmıştır. Üstelik özel bir
döküm tekniğiyle, kaynak yapılmadan, tek parça olarak eksiz dökülmüştür. Mercan
Denizi ise içinde sayısız girdapların, mercan kayalıklarının ve görülmemiş
canavarların kaynaştığı bir denizdir. Üstelik bu denizde "Sonsuz
Tayfun" dedikleri durup dinlenmek bilmeyen bir bela da vardır. Sularda
devamlı dolaşır; canlı, kurnaz bir yaratık gibi, yutacak av arar. Ne yapacağı
hiç belli olmaz. Ve bu tayfun, dev pençesine düşürdüklerini kıymık gibi un ufak
etmedikçe bırakmazdı.
Bu
sırada gökyüzünde toplanan simsiyah bulutlar tayfun olarak patlar. Oluşan dev
dalgalar gemiyi onlarca metre yüksekliğe çıkararak bir beşik gibi oradan oraya
savurur. Herkes oluşan bu asi ve korkunç tayfun hakkında fikir yürütmekte
farklı bilimsel isimlerle adlandırmaktadırlar. Kaptanın yaptırdığı usta
manevralarla gemiyi tayfunun ana çekirdeğine ulaştırmayı başarırlar. Profesör,
tayfunun bir Hop-Hopus-Topulastikus olduğunu tespit eder. Manasının ne olduğunu
soran arkadaşlarına ise bunun belki de dünyanın yaratıldığı günlerden kalma bir
milyar yıldan daha yaşlı bir toz kütlesi olduğunu açıklar.
Bu
devasa hortumu nasıl durduracakları konusunda ise hiç kimsenin bir fikri yoktur.
Çünkü ilk defa karşılaştıkları bir şeydir.
Gemide
bulunan güzel yerli kızı Mamosan atalarının bu gibi olaylar karşısında
kendilerine miras kalan bir şarkının faydalı olacağını söyler. Kimse böyle bir
hortumun bir yerli şarkısı ile durdurulabileceğine inanmak istemez. Ama kaptan,
yerlilerin yaptıklarında bir gerçeklik payının olabileceğini, bu şarkının
hortuma karşı söylenmesinin bir zararının olmayacağını söyler. Mamosan kaptanın
isteğiyle şarkıyı söylemeye başlar. Bu sözlerin hep tekrarlandığı "Eni meni
alubeni Vanna tai susura teni!" diye devam eden kendine özgü bir şarkıdır.
Mamosan bir yandan da ellerini çırparak, tempo ile zıplayarak döner.
Melodisi
ve sözleri basit olan şarkıyı diğerleri de yavaş yavaş mırıldanmaya başlarlar,
sonunda bütün gemi personeli hep birlikte el çırpıp zıplamaya ve hep birlikte
şarkı söylemeye koyulur.
Ve
sonunda gerçekten, belki de hiçbirinin inanmadığı şey olur... O dev gibi topaç
yavaşlar, yavaşlar, sonunda durulup batıp kaybolup gider...
Fırtına
geçer, yağmur diner, bulutlar açılır, gökyüzü masmavi olur ve deniz durulur.
Argo, çarşaf gibi denizin üzerinde hiçbir şey olmamış gibi durur.
Oyun
bittiğinde ise çocuklar yağmurun gerçekten yağmış olduğunu üzerilerinin ıslanmış
olmasından anlarlar.
Görüldüğü
gibi hikâye fantastik bir kurgu içinde masal-roman üslubunda insanı sıkmadan
heyecan ve merakla okunan satırlarla sürüp gidiyor. Hemen bitiminde başka bir
hikâye de Momo ve arkadaşlarının maceraları devam ediyor.
Bir
diğer macerada ise insanları kandırarak onların zamanını çalan Zaman hırsızı
duman adamlardan bahsediliyor. Hikâyede duman adamlar ilk olarak kasabanın
berberine gelirler ve kendisine zaman birikimi yaparak zaman konusunda ne kadar
kazançlı çıkacağı safsatasını anlatarak ikna ederler ve kendisiyle bir anlaşma
yaparlar.
Belli
bir zaman sonrasında ise kasabanın büyük bölümüne bu şekilde hükmetmeye
başlarlar. Bunun neticesinde de kasabada mutsuz insanlar ordusu ortaya çıkar.
Aynı
duman adamlardan birisi ise bir gün zaman pazarlığı yapmak için Momo’ya bir
teklifte bulunur. Momo teklifi redder. Duman
adam Momo’yu ikna edebilmek için istemeden kendi sırlarını ifşa eder. Momo
arkadaşları Giggi ve Beppo ile zaman hırsızlarına karşı mücadele etmek üzere
karar alırlar ve kasabadaki tüm çocuklarında yardımıyla büyük bir toplantı
düzenlemeye karar verirler. Ama toplantıya zamanları olmadığı için hiçbir büyük
katılmaz. Bu girişimden sonuç alamazlar.
Aynı
günün akşamında Beppo duman adamların bir toplantısına tesadüfen şahit olur ve
onların gerçek yüzünü bir kez daha görür. Aldıkları bu öneli karar Momo’yu
yakalamaktır. Bunu duyan Beppo Momo’ya haber vermek üzere yola çıktığındaysa
Momo kendisine yardım etmek için gelen Kassiopeia adında bir kaplumbağayı takip
etmektedir. Duman adamlar ise her yerde köşe bucak Momo’yu aramaktadırlar.
Kaplumbağa ile Momo ise zamanın ötesine çoktan geçmişlerdir bile. Burada Hora
Usta ile tanışır. Hora usta aslında insanlara zamanı paylaştıran ölümdür. Hora
usta zaman evinde Momo’ya kendi yüreğinin içini gösterir. Burası öyle bir
yerdir ki güzelliği akıllara durgunluk veren müthiş bir şeydir.
Fakat
Momo’nun zaman evinde geçirdiği bir gün kendi yaşadığı zaman diliminde bir yıla
tekabül etmektedir. Yani Momo tam bir yıl uyumuştur ve bu süreç içinde duman
adamlar Momo’nun tüm arkadaşlarını hâkimiyetleri altına almışlardır. Acaba Momo
duman adamlara karşı başlattığı savaşı kazanıp, insanları kurtarabilecek midir?
Diyerek
hikâye müthiş bir heyecan fırtınası ile devam eder. İnsan bir anda kendini
MOMO’nun yanında maceranın içine atılmış hissediyor.
Burada
daha fazla anlatmayı kesiyorum. Detaylara girmedim çünkü hikâye müthiş.
Yazar
Michael Ende, Alman Gençlik Kitap Ödülü alan ve Avrupa Gençlik Kitap Ödülü
Şeref Listesine giren bu eserinde biz insanlara bahşedilen ZAMAN denen olgunun
ne denli önemli olduğunu ve nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda çok
önemli mesajlar veriyor.
Çocuk
olanların ve içinde hala çocukluğu yaşatanların, hatta 7’den 77’ ye herkesin
okuması gerektiğini düşündüğüm bir eser.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder