Sayfalar

26 Mayıs 2014 Pazartesi

ACIMAK - Reşat Nuri GÜNTEKİN

Klasiklerden okumaya devam ediyorum. Bu seferki ise Reşat Nuri Güntekin'in "ACIMAK" isimli romanı.




Kitap Hakkında:
Adı: Acımak
Yazar: Reşat Nuri GÜNTEKİN
Sayfa Sayısı: 127
Boyut: 14 x 20 cm
Yayınevi: 
İnkılap Kitabevi
Basım Tarihi: İstanbul, 2007
Kâğıt Türü: 3.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti:  17 TL
Değerlendirmem: %85

Ne Buldum:Türk Klasikleri arasına hak ederek girdiğine inandırdı beni.




YAZAR HAKKINDA: 1889-1956) romancı, oyun yazarı,eğitimci. İzmir Fransız Okulu’nu, İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1912). Çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir dönem milletvekilliği dışında 1931′den 1954′e kadar M. Eğitim Bakanlığı müfettişliğinde bulundu. Bu görevinin büyük bir bölümü Paris öğrenci müfettişliğinde geçti. Oradan emekliye ayrıldı. I956′da hasta olarak tedavi için gittiği Londra’da öldü. Reşat Nuri Güntekin, cumhuriyet döneminin önde gelen yazarlarından biridir. 1922′de yayımladığı Çalıkuşu adlı romanıyla büyük üne kavuştu. Reşat Nuri’nin romanları sanat açısından ikiye ayrılır. Duygusal içerikli romanlar, sosyal içerikli romanlar. Sosyal konuları işlediği romanlarında kuşaklar arasındaki farklı değer yargılarının getirmiş olduğu anlaşmazlıkları batılılaşmanın yanlış olarak değerlendirilmesi, eğitimin toplumdaki önemini işler. Eserlerini yalın bir dille yazmış olması geniş halk toplulukları tarafından okunmasını sağlamıştır.

Başlıca eserleri: Çalıkuşu. Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi. Bir Kadın Düşmanı, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Eski Hastalık, Ateş Gecesi, Değirmen, Miskinler Tekkesi, Son Sığınak,; oyun: Hançer, Eski Rüya, Taş Parçası, Hülleci, Balıkesir Muhasebecisi.

ARKA KAPAK TANITIMI:
Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra Öğretmen ile babası Mürşit'in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini anlatıyor. 

Yazar, cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir mülkiyelinin iş ve sosyal yaşamdaki çatışmalarını ve uyumsuz ilişkilerini anlatırken, dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına ait önemli ipuçları da veriyor. Şehirden kasabalara sürüklenirken, ardında birer birer ilkelerini de bırakan genç adam hatalı bir evlilikle korkunç bir sona doğru sürükleniyor. 

Acı ve sefaletle dolu ortamdan tesadüfle sadece kızı Zehra'yı kurtarabiliyor. Acımak; aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını, adeta ders verir gibi gözler önüne seriyor.



KİTAP HAKKINDA BİLGİ VE YORUMUM:
Küçük yaşta gördüğü kötü muamelelerden dolayı acıma duygusunu kaybetmiş Zehra isimli bir öğretmenin yaşamından bir kesitin sunulduğu kitapta yazar olağanüstü bir iş çıkartarak Tük klasikleri arasına giren müthiş bir eser sunmuş biz okurlara. Sıradan bir Anadolu kasabasında sıradan bir insanın kendi iç hesaplaşmalarını ve yetişkinlikte çektiği sıkıntıları, ustaca kaleme almış.
Kitabı e-kitap olarak okudum. Elektronik ortamda okuyarak bu kadar keyif aldığıma göre temin ederek, dokunarak okumuş olduğumda alacağım okuma hazzını düşünemiyorum bile. Müthiş…
Kitabın içeriğine değinmek gerekirse kısaca şöyle özetlemek gerekir.

Romanın başkarakteri acıma duygusundan yoksun, otuzlu yaşlarda, ufak tefek yapılı ama diri ve kuvvetli, esmer tenli, çıkık elmacık kemikli, görev yaptığı okulda başöğretmen olan Zehra öğretmendir. Zehra öğretmen öğrencilerini yaptıkları ufacık bir hatada bile affetmeyen onları cezalandıran, birisidir. İnsanların yaşamlarında hata yapabileceklerini ya da bazı durumlarda yapılan hataların affedilebileceğini asla kabul etmez. Affetmek ve acımak ona yabancıdır. Acımasızlığı dillere düşmüş olsa da aynı zamanda bir o kadar da becerikli, doğruluktan ve fedakârlıktan ayrılmayan haksızlığın ve yalanın düşmanı olan, bu yönüyle herkes tarafından sevilen birisidir aynı zamanda. 
Lakin Zehra’yı çok yakinen tanıyan maarif müdürü olan Tevfik Hayri Bey Zehra’nın babasının hasta olduğunu öğrenir. Kendisi Mebus Şerif Halil Bey ile konuşarak Zehra’nın babasının yanına ziyarete gitmesi konusunda izin alır. İzin alınması esnasında Zehra’nın aslında iyi birisi olduğunu canla başla çalıştığını görevinin bilincinde olduğunu, tek eksikliğinin acıma duygusundan yoksunluk olduğunu anlatır. Halil Bey bu duruma şaşırmıştır, zira Zehra’nın babasız olduğunu sanmaktadır. Tevfik Bey ile Şerif Bey okulları teftişe giderler ve ilk Zehra’nın okulundan başlarlar ve babasının hastalığından söz ederler ama Zehra babasının olmadığını söyler ve onlarda üstüne fazla gitmezler. Maarif Müdürü Zehra’nın babasının öldüğünü öğrenir öğrenmez izin işini halleder. Tevfik Bey Zehra’yı odasına çağırır ve durumu tekrar anlatır. Hemen babasının yanına gitmesi gerektiğini ona hatırlatır ve telgrafı Zehra’ya verir. Zehra babasının kötü biri olduğunu anlatır ve gitmek istemez. Ama sonra Zehra fikrini değiştirir ve Tevfik Bey’e söyleyerek okuldan ayrılır.

Uzun süren tren yolculuğu esnasında babasıyla ilgili çocukluğunda yaşadığı hatıralara zihninde canlanır. Alkolik babasının annesine, anneannesine, ablasına ve kendisine; kısacası hayatına kim girdiyse herkese olan kötü muamelelerini hatırlar.  Zavallı annesi ve anneannesinin çektiği acılar, ablasının gözyaşları gözünün önünden gitmez. Hiçbir işte tutunamayan ve evdekilere kötü davranan, işe yaramaz babası şimdi ölmüştür.  Fakat Zehra babasının ölümünden dolayı yüreğinde en ufak bir acı ve üzüntü hissetmemektedir.
Zehra babasını hep kötü biri olarak bilmiştir. Tüm bunları düşünürken nihayet tren İstanbul’a gelmiştir. Babasının cenazesinin bulunduğu uzak akrabaları olan Vehbi Efendi’nin evine gelir. 
Fakat Zehra babasının bulunduğu odaya bile girmez ve başka bir odaya geçer, orada kendi halinde bekler. Bu esnada evin sahibi babasından kalan eşyaların olduğu bir sandığı Zehra’ya verir. Verirken de ölmeden önce hep seni sayıkladı der. Zehra sandığı açar. Sandıkta, kumaş parçaları, berbat yazılarla dolu birkaç kağıt ve babasının hatıra defterini bulur.
Hatıra defterinin son bölümlerinde alkolik bir adamın titrek ve berbat yazıları vardır. Fakat defterin ilk sayfalarına baktığında çok okunaklı ve düzgün yazılmış bir yazıyla karşılaşır. Babası ilk sayfada memuriyete başladığından bahsetmektedir. Zehra bir anda kendisini hatıra defterinin derinliklerinde aile yaşamının sır perdesini aralarken bulur ve acı gerçekler yüzüne bir tokat gibi iner ve müthiş bir sonla biter.
İşin bu kısmından sonrasını anlatmanın doğru olmayacağı kanaatindeyim. Zira okumak isteyenlerin okuma keyfini kaçırmak istemiyorum.
Yazar Reşat Nuri Güntekin romanını oldukça akıcı ve gerçekçi, sade anlaşılması kolay bir dille anlatılmış, tasvirleri ise çok yerinde kullanmış.
Kitaptan etkilenmedim dersem yalan olur. Kurgusuyla beni kendisine hayran bıraktı doğrusu. Basit fakat müthiş öyküsüyle de unutulmaz bir kitap olduğunu söylersem hakkını yememiş olurum. Dediğim gibi kitabı e-kitap olarak okudum, ama en kısa zamanda satın alarak kitaplıktaki hak ettiği yere koyacağım. 

Şehir yaşamının getirdiği güçlükler ve teknolojinin hayatımıza daha fazla girdiği ve bu sebeple her geçen gün bizleri yorduğu ve insanlığımızı yozlaştırdığı şu dönemde ruhunun derinliklerinde maneviyat hasreti çekenlerin gözyaşlarını harekete geçireceğine inandığım bir eserdir “Acımak“.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder