Sayfalar

13 Mayıs 2014 Salı

YÜZBAŞININ KIZI

Dünya Klasikleri serisinden bir kitapla okumaya devam ediyorum...

Kitap Hakkında:
Adı: Yüzbaşının Kızı
Yazar: Alexandr Sergeyeviç Puşkin
Çeviren: Aslı Tohumcu
Sayfa Sayısı: 220
Boyut: 12 x 21 cm 
Yayınevi: Bordo Siyah Yayınları
Basım Tarihi: İstanbul, 2005
Kağıt Türü: 2.Hamur ciltsiz
Satış Ücreti: 7,5 TL *
Değerlendirmem: %75
Ne Buldum: tarihi romanı bu kadar rahat okuyacağımı ummuyordum…

Yazar Hakkında:
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, 26 Mayıs 1799’da Moskova’da doğar. Babası Sergey Lvoviç, soylu bir ailenin çocuğudur. Annesi ve babası çok kültürlü ve aynı zamanda gösteriş düşkünü insanlardı. Zamanlarının çoğunu balolarda geçirdikleri için Puşkin, anne ve baba şefkatinden uzak bir çocuk olarak büyüdü. Puşkin, ilk bilgilerini yabancı eğitmenlerden edindi. Henüz sekiz yaşındayken Fransızcası Rusçası kadar iyiydi. On bir yaşına geldiğinde ise özgürlükçü ve alaycı yazarlarına hayran olduğu Fransız Edebiyatı’nı neredeyse ezberlemiş ve Fransız şiirler ve komediler yazmaya başlamıştı. Döneminin tanınmış şair ve yazarları, Puşkin’in evine gelip gidenler arasındaydı. Ancak hiçbiri onu kendisine durmadan tuhaf masallar anlatıp, eski Rus türküleri söyleyen dadısı kadar etkilemedi. Yaşlı dadısı Arina’nın anlattıkları, Puşkin’in çocukluk ruhunda silinmez izler bıraktı.

EDEBİYATA BAŞLAMASI
Puşkin, on iki yaşına geldiğinde, Rus Çarı I. Aleksandr’ın Tsarskoye Selo’da (Çar’ın yazlık köyü) açtırdığı okula yazıldı ve buradaki altı öğrenim yılı boyunca tıpkı okulun diğer öğrencileri gibi, Petersburg’a gitme izni bile verilmeden adeta dış dünyadan koparılarak eğitim gördü. Puşkin’in lise yıllarında yazdığı şiirlerinde bile, gerçekçilik eğilimi açıkça göze çarpar. O dönem şiirinde kullanılmayan kaba ve gündelik sözcükleri rahatlıkla kullandığı ve canlı, kıvrak bir zekanın izlerinin görüldüğü şiirleriyle Derjavin’in dahi dikkatini çekmeyi başardı.
Rus Çarı I. Aleksandr tarafından Kafkasya’ya atanır ve burada ünlü “Kafkas Esiri” ve “Bahçesaray” adlı destanlarını yazar. Onun edebiyatında ne klâsik şiirin kuralcılığı ne de Romantizmin sahte, fantastik güzellikleri yer alır. O, gerçeği duyumsar, gerçeğin içinden gelir ve onu olduğu gibi anlatmayı ister.
Kafkasya’dan dönen Puşkin’in Rusya’daki askeri yönetime ulu orta sövmesinden dolayı dört yıl süreyle başkente girmesi yasaklanır ve ailenin sahip olduğu Mihaylovskoye köyünde yaşamak zorunda bırakılır. Hükümet tarafından oğlunu gözetim altında tutmakla görevlendirilen babası da görevini canla başla yerine getirir. Yirmi dört yaşındaki Puşkin, bu sürgün döneminde yedi yıl sonra tamamlayacağı Yevgeniy Onegin adlı romanını yazmaya başlar. “Çingeneler”, “Peygamber” ve “Boris Godunov” isimli önemli eserlerini de yine bu sürgün yıllarında yazar.
Bu uzun, sıkıcı ve gergin sürgün döneminden sonra Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova’ya çağırılan genç şairin kaleminden çıkan her şey artık çarın sansüründen geçecektir. Polis baskınları ve aşk serüvenleri ise Puşkin’in yaşamının ayrılmaz parçaları olur.
 ÖLÜMÜ
Bu dönemde hayatına George Charles d’Anthès adında biri girer. Puşkin, o sıralarda yazdığı birkaç imzasız mektup aracılığıyla, d’Anthès adındaki bu Fransız delikanlısının bayan Natalya Puşkin’e kur yaptığını, bayan Natalya Puşkin’in de d’Anthès’e karşı kayıtsız kalmadığını öğrenir. Çok üzülen Puşkin, 1837’de d’Anthès’i düelloya çağırır. Bu bir anlamda Puşkin’in ölüme meydan okuyuşudur. Çünkü, d’Anthès’in ordunun en iyi nişancılarından olduğu bilinmektedir. 27 Ocak 1837′de St.Petersburg yakınında Kara Dere’nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verilir. Puşkin’in şahidi arkadaşı Danzas’tır. Düello’da kullanacağı silahı almak için gümüşlerini sattığı iddia edilir. Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d’Anthès,Puşkin’i karnından yaralamayı başarır. Büyük bir soğukkanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, 29 Ocak, 1837 tarihinde hayata gözlerini yumar.
ESERLERİ
• Ruslan ve Ludmila (1820) (şiir)
•Kafkas Esiri (1822) (şiir)
•Küçük Trajediler (1830)
•Boris Godunov (1825) (drama)
• İvan Petroviç Belkin’in hikayesi (5 kısa hikayeden oluşur: Atış, Kar Fırtınası, Cenazeci,
Menzil Müdürü ve Bey’in Kızı) (1831) (düzyazı)
•Dubrovsky (1832-1833, yayınlandı1841, roman)
• Maça Kızı (1833) daha sonra operaya uyarlanmıştır.
•Balıkçı ve Altın Balığın Hikayesi (1835, şiir)
• Bronz Süvari (1833, şiir)
• Yüzbaşının Kızı (1836, düz yazı)
• Kırcali (kısa hikaye)
• Mısır Geceleri (kısa şiirsel hikaye, bitirilmemiştir)
• Haydut Kardeşler (oyun)
• Büyük Petro’nun Arabı (tarihsel roman, bitirilmemiş)
• Kont Nulin
• Kış akşamı

Konusu Arka Kapaktan:
Klasik Rus Edebiyatının kurucusu Puşkin, Yüzbaşının Kızı'nda bir halk ayaklanmasını ele alır. 
Emelyan Pugaçev önderliğindeki Kazak ve köylülerin katıldığı 25 bin kişilik ordu Çar ordusunu bozguna uğratarak, Moskova kapılarına dayanır. Rejimin bu sancılı döneminde orduya katılan genç bir subayla görev yaptığı kale komutanı yüzbaşının kızı arasındaki aşkı konu alan Yüzbaşının Kızı, Puşkin'in en önemli eserlerinden biridir.
Akıcı ve sade bir dile sahip olan Yüzbaşının Kızı, okurun elinden bırakamayacağı bir romandır.

KİTAP HAKKINDA BiLGi VE YORUMUM:
Bu kitap okunmak için kaç yıldır kitaplığımda sırada bekledi Allah bilir. Yüzbaşının Kızı’nı daha fazla bekletmek yakışık almazdı:) ben de Yüzbaşıya gerekli saygıyı göstererek yeni aldığım kitaplara “siz şöyle rafta bir dinlenin, sırada bekleyen o kadar kitap varken haddinizi bilin” :) Dünya klasikleri arasında kendisine hakkıyla yer edinmiş bir kitap varken ağzınızı açıp ta, hadi beni oku diye kesinlikle yalvarmayın arkadaşlar… Durun durduğunuz yerde… Askerdeki gibi okunma sırası bundan sonra kıdem sırasına göre yapılacak… o kadar :) dedim ve beni sıkıştıran cillop kitaplara restimi çektim.
Neyse şimdi lafı uzatmadan nihayet okuyup bitirdiğim bu kitaba geçelim.
Yaptığım araştırmada “Yüzbaşının Kızı’nın” Puşkin’in en çok bilinen öykülerinden biri olduğunu öğrendim. Ayrıca bu okuduğum ilk Puşkin eseriydi.

Petroviç Grinyov Simbirsk köyünde yaşayan varlıklı biridir. Rus ordusundan binbaşı rütbesiyle emekli olmuştur ve Avdotya Vasilyevna ile evlidir. Sekiz tane çocukları olmuş bunların hepsi de ölmüştür. Bu nedenle doğacak ilk çocuklarının erkek olması halinde aile dostlarından bir binbaşının yardımıyla Semenovski Alayına çavuş olarak yazdıracaklardır.
Çocukları Allah’ın kendilerine bir lütfu olarak erkek olur ve adını Pyotr Andreyiç koyarlar.

Savelyiç adında yaşlı bir hizmetkârı lala olarak görevlendirirler. Eğitim çağına gelen Pyotr Andreyiç Monsieur Beaupre isimli bir Fransız öğretmene teslim edilir. Bu adamdan
Bir müddet Fransızca, Almanca ve diğer bilimlerle ilgili dersler alırken ayrıca kılıç kullanmayı da öğrenir. 

On yedi yaşına basınca, babası, onun iyi bir subay olarak yetişmesi için, çavuş olarak yazdırdığı muhafız birliğine değil, daha uzakta ve zaman zaman Kazak çete ve isyancılarla çatışmalara girilen Orenburg'daki eski dostunun birliğine gönderir. Oğluna da bu eski arkadaşına verilmek üzere bir mektup yazar, yanına da onu koruması için lalası Savelyiç'i görevlendirir.

Pyotr Andreyiç ile lalası Savelyiç Orenburg’a ulaşmadan evvel vardıkları kasabada kendilerine lazım olacak erzakları temin ederler. Bu kasabada konakladıkları handa Pyotr Zurin adında bir subayla tanışır ve parasıyla bilardo oynarlar. Bu oyunda yüz ruble kaybeder ve lalasından fırça yer. Bu olayın sabahında bir at arabasıyla yola çıkarlar. Yolda hava kaptır ve şiddetli bir tipi çöker. Yolda bölgeyi bildiğini söyleyen yabancı birisiyle karşılaşırlar ve onu da arabaya alarak yola devam ederler. Ulaştıkları handa geceyi geçirirler. Yardımlarından dolayı Andreyiç bu yabancıya lalasının karşı çıkmasına rağmen bahşiş olarak bir miktar para verir ve ayrıca tavşan kürklü gocuğunu hediye eder.
Orenburg'a ulaştıklarında doğruca babasının arkadaşı olan general Andrey Karloviç’i bulur ve babasının yazdığı mektubu ona verir.
General mektubu okuduktan sonra atanma emriyle birlikte, subay alayına katılması için kahramanımızı Belegorski kalesindeki Yüzbaşı Mironov'un komutasındaki birliğe gönderir. Mironov, iyi dürüst bir subay olması sebebiyle Pyotr Andreyiç onun yanında gerekli eğitimi alacak ve disipline girecektir.
Kırgız bozkırlarının sınırında ıssız bir kale olan Belegorski, Orenburg'dan yaklaşık 50 km uzaktadır. Kuleleriyle, surlarıyla gerçek bir kale beklerken burada kütüklerden yapılma bir çitle çevrili küçük bir köyle karşılaşır kahramanımız. Yüzbaşı Mirriov, karısı Vasilisa Yegorovna ve yüzbaşının kızı Marya Mironova ile tanışır. İlk görüşte yüzbaşının kızına âşık olur.
Lala Savelyiçle birlikte bu köyde bir eve yerleştirilir. Bir gün sonra kısa boylu esmer bir subay olan ve düello nedeniyle muhafız birliğinden çıkarılan subay Svabrinle tanışır.
Svabrin’de aslında Marya İvanovna’ya ilgi duymaktadır. Bu nedenle Pyotr Andreyiç’e yüzbaşının kızının bir aptal olduğunu söyler. Amacı ondan uzak durmasını sağlamaktır. Yüzbaşı ve karısının kızlarını karşılarına çıkacak iyi bir adamla evlendirmek istedkilerini söylemesi kahramanımızın işini kolaylaştırır. Gün geçtikçe Marya’yı sevmeye başlar. Bu güzel kıza aşk şiirleri yazar. Yazdığı bu şiirlerden birisini Svabrin’e okuduğunda, Svabrin bunu beğenmez ve Marya’yı kötülemeye başlar, bu da Pyotr Andreyiç'i kızdırır. Bunun neticesinde bir düelloya tutuşurlarken yakalanarak kale komutanına götürülürler.
Kale komutanı barışmalarını ister. Lakin bu barışma göstermeliktir. Daha sonra yaptıkları düelloda ise Svabrin kendisini gafil avlar. Beş gün komada yatar. Yattığı bu süre içinde kendisine Marya bakmıştır. Kendine gelir gelmez Marya’ya evlilik teklifinde bulunur. 
Marya da kendisine ilgisiz değildir. Ama bu teklifi kabul edebilmesi için Andreyiç’in ailesinin de rızası olması gerektiğini söyler. Babasına yazılan mektuptan ise hem fırça yer hem de bu evliliğe onay çıkmaz.
Bu sırada Çariçeye karşı isyan başlar. İsyan başı ise Pugaçev adlı bir Kazak'tır. Onun etrafında toplanan isyancılarla birlikte kaleye saldırırlar. Svabrin’de isyancılara katılır.
Marya’nın babası idam edilir. İsyancılara ağır konuşan annesi ise başından aldığı darbe neticesinde ölür. Tam da Andreyiç idam sehpasına çıkartılmışken lalası Savelyiç koşarak gelir ve Pugaçev’e yalvarır. Pugaçev bu hizmetçiyi tanımıştır. Andreyiç'in, tipide kendini arabasına alan; kendine handa şarap ısmarlayan ve tavşan kürklü gocuğunu veren kişi olduğunu anlar.
Pugaçev denen bu isyancı ile başa çıkılabilecek midir? Kahramanımız Svabrin denen hainden ve namus düşmanından öcünü alabilecek midir? Marya kurtulabilecek midir?
Pyotr Andreyiç’in babası evliliğe izin verecek midir?
Bu ve buna benzer soruların cevabını ve gelişen sürpriz olaylarla dolu maceranın müthiş sonunu öğrenebilmek için dünya klasikleri arasına hak ederek girmiş bu kitabı okumak lazım.
Savaş sahnelerini dahi abartısız, yalın ve anlaşılır bir dille anlatan yazar Rus edebiyatında bir mihenk taşı olmuş ve ölümsüzler arasına girmekle kalmamış kendisinden sonraki Rus yazarlar Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Gogol ve Turgenyev’e öncülük etmiştir.
Yaşadığı dönemde romantizm ve gerçekçiliği iç içe yalın bir dille anlatan sayılı yazarlardan birisidir diye düşünüyorum.
Ayrıca romanda geçen karakter isimleri de ayrıca akılda kalabilen ve okunması kolay isimlerdir. Bu da romanın akıcılığını bozmayarak okunma kolaylığı sağlamaktadır.
Kısacası uzun süredir okunmayı bekleyen bu kitabı okuyup bitirdiğimde neden bir klasik olduğunu daha iyi anladım. Okunası bir kitap… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder