Bir
insanın okuyabileceği, eğitim alabileceği tüm okulları bitirmiş hepsinden
başarıyla mezun olmuştum.
Fakat
şimdi ömrümün sonuna dek sürecek olan ve geride bıraktığım yirmi yıllık öğrencilik
yaşantımdan daha zor olan hayat okulunun içindeydim.
Burada
başarılı olup olamayacağımı zaman gösterecek ti, lakin notumu ve
değerlendirmeyi içinde yaşadığım sosyal toplum yapacaktı. Bunu biliyordum.
Bazı
zamanlarda hayat okulundaki notumla ilgili kısmı değerlendirmeleri olumlu yahut
olumsuz olarak yaşarken görebiliyor veya bu bana hissettiriliyordu. Ama Hayat
okulunu geçip geçemediğimi ben göremeyecektim. Onu ancak Allah gecinden versin
ahir zamana göçtükten sonra diğer insanların arkamdan konuşacakları
olumlu
yada olumsuz değerlendirmeler belirleyeceklerdi. Evet, yaşanan bir olay veyahut
hatırlanan bir anı esnasında işte filanca yaramaz adamdı, olmadı bir başkası başka
bir durumda o var ya adam gibi adamdı diyecekti belki de. Gerçi insanın gönlü
hep ikinci seçenekten yana konuşulmasını arzu eder elbette değil mi?
İşte
hayat okulunda nöbette, işimin başında olduğum bir gün karşıma lisedeki karı
koca matematik öğretmenlerim çıkıverdiler. Burada adlarını zikretmekten gurur
duyacağım iki öğretmenim
Muhittin
ve Servet KANDİLCİ. Kalabalık salon içerisinde kendilerini hemen fark etmiştim.
Fark etmemiş olmam aptallık, kadir bilmezlik olurdu. Tam üç yıl boyunca isimlerini
aşağıda vereceğim diğer öğretmenlerimle varlarını yoklarını, değerli
zamanlarını, tüm orta yaş enerjilerini, kendi öğretmenlerinden ve hayat
okulundan aldıkları tecrübeleri ile birleştirerek topluma faydalı bir fert
olarak yetişmemi sağlayan canım öğretmenlerim.
Alınlarındaki ve yüzlerindeki çizgiler biraz daha derinleşmiş ve artmış
olmasına rağmen her ikisinin de hafızamdaki resimleri hala aynıydı. Benim iyi
bir meslek sahibi olmam, vatanıma ve milletime, aileme faydalı bir insan olmam
için mesai harcandıkça derinliği artan o çizgiler. Biz öğrencilerin yalnız ve
tek başımıza kaldığımızda önümüze çıkan güçlüklere nasıl göğüs germemiz
gerektiğini, karşılaştığımız çatallanmış bir kavşakta hangi yolu seçmemiz
gerektiğini, seçtiğimiz yolda sağlam adımlarla nasıl yürünmesi gerektiğini
öğretirken derinleşen o çizgiler. O çizgiler benim için onlara yüce Allah’ ın
vermiş olduğu birer gurur nişanesiydi.
Hemen
yanlarına koştum ve önce bayan olması dolayısı ile Servet Hocam’ ın ellerinden
öptüm, ardından Muhittin Hocam’ ın zamanın derisini bir pamuk gibi yumuşattığı
ellerine sarıldım ve öptüm. Her ikisi de beni yanaklarımdan öptüler. Zaman
Muhittin Hocam’ ın sadece ellerini değil yüreğini de yumuşatmıştı. Duruşu ve
görüntüsü itibari ile hep sert mizaçlı olarak bir görüntüsü vardı. Ama bu
görüntüsünün altında altın gibi bir kalbi olduğunu ben dahil bütün öğrencileri
bilirdik. Bu sırada Servet Hocam bana yaptığım iş ve mesleğimle ilgili sorular sordu.
Ben
lise mezuniyetim sonrasındaki yaşantımı kısa birkaç cümleyle ifade ettim ve
kendilerine müteşekkir olduğumu, her şeyin kendi eserleri olduğunu büyük bir
heyecan ve hürmetle aktarırken Muhittin Hocam’ ın koyu renkli gözlük camının ardından
bir damla yaşın ağır ağır yanaklarına doğru süzüldüğünü fark ettim. Servet
Hocam bak gördün mü Hocan çok duygulandı onu ağlattın dedi. Ama bu gözyaşının
bir öğrencisini topluma faydalı bir birey olarak karşısında görmenin getirdiği
gururdan olduğunu da söyledi. Yıllar sonra sevdiğim, değer verdiğim bu muhteşem
iki insanın hakkımda olumlu cümleler sarf ediyor olması sonucu şimdi de benim
gözlerim dolmuştu. Hayat okulunda doğru yolda emin adımlarla yürüdüğümün bir
işaretiydi bunlar ve ben o zaman tüm öğretmenlerimden elde ettiğim bu ışıkla
yoluma devam etme kararı aldım. Daha sonra gurur, sevinç, mutluluk ve biraz da
hüzünle vedalaştık.
O
akşam işten eve dönüp de gece başımı yastığa koyduğumda ilkokuldan üniversite
bitimine kadar kişiliğimin ve toplum içerisindeki yerimin oluşmasında katkıda
bulunan tüm öğretmenlerim gözümün önünden bir film şeridi gibi, ama dünyanın en
güzel filmini izler gibi geçiyordu ki rahatlamış huzurla uykuya dalmışım. Ama
filmin devamını o gece rüyamda izlemeye devam ettim. Bu filmde öğretmenlerim bir insanı, yani beni
inşa ediyorlardı. Temel taşlarımı ve okuma sevgisini ilkokul öğretmenim Yahya
Çiller, yaşama sevincimi üniversite hocam Walter Menzler veriyordu. Disiplinli
olmayı lisede matematik öğretmenim Muhittin Kandilci öğretirken, sosyalleşmemi
lise öğretmenlerim Servet Kandilci ve Bilal Baz sağlıyordu. Espri anlayışıma
lise öğretmenim Ahmet Duran Yavuz etki ederken, zamanı iyi değerlendirmeyi ve
dakik olmamı ortaokul öğretmenim Bay Gruber enjekte ediyordu. Hayat okulunun giriş
şifresini üniversite hocam Turgut Ekmekçi öğretirken, vatan sevgisini lise
öğretmenim Kemal İzzet Naldöken önce zihnimde damıtıp sonra yüreğime
damlatıyordu.
Çalışma
azmimi üniversite hocam Onur Bilge Kula kamçılarken, dili temiz ve düzgün
kullanmama üniversite hocam Sylvia Zinzade katkıda bulunuyordu.
Bir
huşu içinde filmi izleyip giderken çalar saatin kulakları tırmalayıcı sesiyle
06:30’da istemeyerek uyandım. Ama daha adını sayamadığım ve sevgilerini
yüreğimin ta derinlerinde yaşattığım ve hissettiğim tüm öğretmenlerimin
ellerinden saygıyla öperken, hepsinin öğretmenler gününü kutluyorum. Hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler
dilerken, hakkın rahmetine kavuşmuş olanların mekânlarını Allah cennetten bir
bahçe eylesin inşallah.