Sayfalar

9 Ocak 2015 Cuma

Üç Ölüm

KİTAP HAKKINDA:
Kitabın Adı: ÜÇ ÖLÜM
Yazarı: Ley Nikolayeviç TOLSTOY
Çeviri: Süheyl GÜVEN
Yayınevi: Bahar Yayınevi
Sayfa:124
Değerlendirmem:%75
Ne Buldum:Ölümün acı ve kaçınılmaz olduğu

YAZAR HAKKINDA:

Asıl ismi Ley Nikolayeviç Tolstoydur. Soylu, tanınmış bir ailenin çocuğu olarak 9 Eylül 1828 yılında Rusya’nın küçük bir kasabası olan Yasnaya-Polyana’da dünyaya geldi.
Çok küçük yaşlarda önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü.
 Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Bir süre Kazan Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Okulu bırakıp yaşadığı yere geri döndü. Çiftçilik yapıp kendini yetiştirdi. Halkını tanıdı.

Sonra sıkıldı, Moskova ve Petersburg’un hareketli ortamını tercih etti. Burada Fransızcasını geliştirdi. Voltair ve J.J. Rousseau’yu okuma fırsatı buldu. Bu iki yazar onun düşünce ve yazımına etki etti. 1851 yılında asker olan kardeşi Nikolay’ın yanına gitti ve orduya katıldı. 1852 yılında ilk kitabı Çocukluk’u yazdı. Kırım savaşını yaşadı. Savaşın yıkımını, çevresindeki ölümün dehşetini yaşadı. Savaştan sonra ordudan ayrıldı.  1857 yılında Fransa, İsviçre ve Almanya’yı kapsayan bir geziye çıktı. Tekrar Yasna’ya döndü. Köylülerin eğitimine ağırlık verdi. 1860-1861 yılları arasında bir Avrupa seyahati daha yaptı. Avrupa’daki eğitim sistemlerini inceledi. Ülkesine dönüşte eğitim dergisi çıkardı ve ders kitapları yayımladı.

1862 yılında huzur bulmak adına 16 yaşındaki Sophi Behrs ile evlendi. Bu evliliği ona aradığı huzuru sağladı ve 12 çocuğu oldu. Bunlardan 5 tanesi öldü. En muhteşem iki eseri olan Savaş ve Barış’ı 1865 yılında Anna Karenina’yı ise 1875 yılında yazdı. Dünya edebiyatının en büyük romanlarından Savaş ve Barış’ın yazımı tam 7 yıl sürdü. Anna Karenina’yı bitirdikten sonra bunalıma girdi ve intiharın eşiğinden döndü. Geniş halk yığınlarının, özellikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı.
1900’lerden sonra zamanının büyük bölümünü dini düşüncelere ayırdı, Hristiyan inancını sorgulamaya başladı ve kilise tarafından aforoz edildi. Bu dönemde Kroçyer Sonat, Efendi ile Uşak, İman Nedir, Kilise ve Devlet, İtiraflarım adlı eserleri yazdı.
82 yaşındayken 20 Kasım 1910 yılında Astoppya’da ıssız bir tren istasyonunda zatürreden yaşamını yitirdi.

Romanları: Savaş ve Barış – Anna Kareninna – Diriliş – İnsan Ne İle Yaşar- Hacı Murat – Kazaklar – Efendi ile Uşağı
Öyküleri: Aile Saadeti – Üç Ölüm – İki Süvari Subayı - Baskın


ARKA KAPAKTAN:

Aynı sonla karşılaşan iki hastanın, birisinin zengin tabakadan, diğerinin fakir halktan oluşu ele alınmış ve ölüm anına kadar her ikisinin de duyuş, görüş ve düşüncelerini en ince ayrıntılarına kadar çok güzel bir şekilde canlandırmıştır. Zengin hanımefendinin kaçınılmaz olan ölümden kurtulmak için çırpınışı, yabancı memlekete gitmek arzuları, ölümden kurtulmak için her çareye başvuruşu, buna karşılık yabancı arabacının kaderin cilvesine boyun eğerek; tevekkül ederek; ölümü bekleyişi gerçekten de hayatın tam bir ifadesi olarak canlandırılmıştır. Ve yine üçüncü ölüme sebep olan insanoğlunun karakterini göstermektedir. Zira hiçbir varlığın – menfaat karşılığı dahi olsa – bir diğerinin hayatını son vermeye hakkı olmadığını ve her varlığın, yaratılışı gibi ölümünü de tevekkül ederek Allah’tan bekleyeceğini göstermektedir. 


Kitabın Analizi & Yorumum:

Ayda bir kez olsa da tozunu aldığım kitaplığımda uzun süredir okunmayı bekleyen bu dünya klasiğinin rafta daha fazla toz yutmasına gönlüm razı gelmedi. Ayrıca yakın zamanda bir yakınımın ölmüş olması ve onun cenaze törenine katılmış olmam bu kitabı okumamda etkili oldu sanırım.
Malum dünya edebiyatının en tanınmış ve en ünlülerinden biri kabul edilen ünlü Rus yazar Tolstoy’un birçok öykü kitabı mevcut.  Ama ben bu dönemde “Üç Ölüm’ü” okumayı tercih ettim.
Bahar Yayınları tarafından 2004 yılında yayımlanmış, çevirisi Süheyl Güven tarafından yapılmış eser topu topu 124 sayfacık. Lakin bu kadarcık kısa sayfalara Tolstoy ölüm denilen kaçınılmaz olguyu çarpıcı bir anlatımla işlemiş.
Kitapta üç sıradan insanın ölümü anlatılmış. Bunlardan ilki zengin tabakadan diğeri fakir halktan bir kişinin ölüm anında yaşadıkları, hissettikleri en ince ayrıntısına kadar çok güzel bir şekilde gözler önüne serilmiş. Varlıklı hasta kadının kaçınılmaz son olan ölümden kurtulmak için başka bir memlekete tedavi olmaya gitme düşüncesi ve çaresiz çırpınışı, diğer yanda ise fakir köylü arabacı Hvdor’un kaderine boyun eğerek son nefesini vereceği anda veda edeceği ölümü bekleyişi çarpıcı ifadelerle anlatılmış. Arabacı Hvdor’un ölümünden önce genç arabacının gelerek ailesinden çizmelerini istediği anı okurken aklıma bizim bir atasözümüz geldi. “Koyun can derdinde, kasap et derdinde.”
Yahu bu ne sakat bir düşünce, zavallı adam orada  ölüm döşeğinde ecelle saklambaç oynuyor, sen tut  "çizmelerini bana verir misin" diye bangır bangır bağır. Bu ne gaddarlık. Bu ne terbiyesizlik. Ama buna rağmen zavallı hasta Hvdor, çizmeleri bu genç adama veriyor. 
Üçüncü ölüme gelince, yine fakir bir köylünün ızdırap dolu intiharı sonucunda gerçekleşen bir ölüm olayı. Zavallı köylü, yeni yetme döneminde hayatın ve kötü kaderin bir oyununa alet oluyor ve hırsızlık damgası yiyor. Tam da bu damgadan kurtulmak için önüne bir fırsat çıkmışken kader ağlarını yine örüyor ve çaresiz genç köylü bunu gururuna yediremiyor ve acı da olsa, zor da olsa onursuzca, gurursuca yaşamaktansa ölmeyi  tercih ediyor. Ne acıdır ki gerçek ortaya çıkıyor ama
İş işten geçmiş oluyor elbette. Kör talih. Başka ne diyebilir ki insan. Evet işte böyle birkaç saat içinde okuyup bitirdiğim kitaptı.
Yalın, sade ve anlaşılır bir dille kaleme alınmış güzel bir eserdi.
Kısa ve öz olmakla beraber çarpıcı tespitlerle ölüm anlatılmış.
Yazarın bir Fransa gezisi sırasında giyotinle bir ölüm anına tanıklık etmesi
Yaşamında dönüm noktası olmuştur. Bununla ilgili detayları başka bir zamanda ele almanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Şimdi bu üç ölüm hikâyesinden sonra takatim kalmadı doğrusu:(

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder