Sayfalar

28 Mayıs 2015 Perşembe

2015 UEFA Şampiyonu


Dün akşam Avrupa’nın doğusunda Polonya’nın başkenti Varşova’da futbol şöleni vardı. Ukrayna ekibi Dnipro ile İspanyol takımı Sevilla kozlarını onbinlerin önünde Avrupa Ligi Şampiyonu olmak için paylaştılar.
Tam beş golün atıldığı finalde Dnipro'yu  3-2  mağlup eden  Sevilla, üst üste ikinci kez Avrupa Ligi şampiyonu oldu.

İspanyol temsilcisi daha evvel bu kupayı  2006, 2007 ve 2014 olmak üzere 3 kez kazanmıştı.  Bu kez kupayı  4.kez kazanıp müzesine götürmeyi başardı. Hatırlanacağı üzere Sevilla geçen yıl Benfica'yı penaltılarla yenerek kupanın sahibi olmuştu. Fakat bu kez işi penaltı atışlarına götürmeden maçın normal süresi içerisinde  bitirmeyi ve sonuca gitmeyi bildi.


Kısaca maça değinmek gerekirse Sevilla karşılaşmaya oyunun kontrolünü elinde tutarak başladı. Buna rağmen ilk dakikalarda etkili bir atak geliştiremedi ve henüz daha 7. dakikada Ukrayna temsilcisi Dnipro’nun kıvrak oyuncusu  Kalinic'in golüyle 1-0 öne geçti. Dnipro daha sonra savunma ağırlıklı bir futbol oynayarak hızlı hücumlarla gol aradı.
Kalesinde golü gördükten sonra rakip kalede üst üste tehlikeli ataklar geliştirmeye başlayan Sevilla, istediği ve arzuladığı gölü 28. dakikada Krychowiak’in ayağından buldu. 31. dakikada ise Bacca'nın golüyle öne geçmeyi başardı.
Yenik duruma düştükten sonra rakip kaleye daha fazla giden Dnipro, eşitlik golünü 44. dakikada kaptan Rotan'ın muhteşem frikik atışından buldu ve ilk yarı 2-2'lik beraberlikle tamamlandı.
İkinci yarının büyük bölümünde oyunun hakimi olan Sevilla, özellikle son 30 dakikalık bölümde yoğun baskısıyla Dnipro'yu adeta bunalttı diyebiliriz. Üst üste köşe vuruşları kazanan İspanyol ekibi aradığı golü 73. dakikada Bacca ile buldu. Kendisinin ikinci, takımının üçüncü golünü atan Kolombiyalı Sevilla'ya kupayı getirdi. Ne tesadüftür ki televizyonda Bacca gollerini atarken ben de  maç sonrası yazarımız Ömer Faruk Uzun’un “BACA” adlı kitabını okuyup bitirecektim.
Okuduğum bu kitapla ilgili inceleme yazımız ilerleyen günlerde yazacağım.
Şimdi bir spor sever olarak SEVİLLA’nın şampiyonluğunu kutlamak istiyorum.
Ama Dnipro’yu da oynadığı güzel futboldan dolayı tebrik ediyorum. Gönül isterdi ki
Bizim takımlarımızdan birisi veya ikisi bu finali oynasaydı.
Ne diyelim İNŞALLAH!!!

26 Mayıs 2015 Salı

Torino Kefeni

Kitap Hakkında:

Yazar : Jamilla Rhines Lankford 
Çevirmen : Engin Süren 
Yayın Evi : Maya Kitap
Sayfa :  400 
Ücret: 20 TL
Ebat: 13x21 cm

Yazar Hakkında:

Yazarın özgeçmişini eklemeyi ve bilgi sahibi olmayı severim ama maalesef yaptığım araştırma sonuçsuz kaldı. Hiçbir bilgiye ulaşamadım. 

Gönül isterdi ki, yayınevinin kitabını yayımladığı kitabın yazarı hakkında birkaç satırla da olsa okuyucularına ve kitap dostlarına bilgi verseydi. Bence bu Maya Yayınları’nın büyük bir eksikliği. 
Diğer Eserleri: Kutsal Sahtekar, Tanrının Kayıp Oğlu

Arka Kapaktan:

Torino Kefeni: Hz. İsa'nın çarmıhtan indirildikten sonra sarıldığı iddia edilen keten kumaş.”

Çok ciddi bir teşebbüsün hikâyesi—Hz. İsa’yı klonlama teşebbüsünün.
Hikâyenin merkezinde, Torino Kefeni üzerinde yapılan araştırmayı yönetirken daha önce hiç dile getirilmemiş sorulara yanıt aramak zorunda kalan, varlıklı mikrobiyolog Dr. Felix Rossi bulunuyor. Acaba kumaşta İsa’nın DNA’sını taşıyan kan var mıydı? Varsa bile DNA hala sağlam mıydı?
Felix Rossi, New York’taki evinde bu çılgınca fikir üzerinde çalışırken nişanlısı, fedakâr kız kardeşi ve hizmetçisinin meraklı bakışlarından da kaçınmak zorundaydı. Üstelik, çok gizli tutmak istediği araştırmasıyla ilgilenen bir muhabirin ortaya çıkmasıyla birlikte ona karşı kendiliğinden bir ittifak kurulmuş oldu. Artık daha fazla gecikmeden, kafasındaki çılgınca fikri hayata geçirebilmek için modern zamanların Meryem Ana’sını bulmalıydı.
Torino Kefeni okuyucuyu, bir dedektif romanının tüm belirsizliği, bir gerilim romanının tüm heyecanı ve tehlikeli bir maceranın tüm ürpertisiyle sosyetik galalardan İrlanda barlarına, Harlem Kiliselerinden faşist dönem ve günümüz İtalyası’na kadar uzanan bir yolculuğa çıkartıyor. Kopmuş aile bağlarını, kaybolan bir kültürel mirası, bir adamın Tanrı’yı arayışını ve umutsuz bir kadının kendini özel hissetme çabalarını dile getiriyor. Hızla gelişen bu karmaşık olaylar zinciri içerisinde doğan beklenmedik ve dokunaklı bir aşk öyküsünü anlatıyor. 
J R Lankford’un zekice tasarlanmış ve ustalıkla yazılmış bu sürükleyici romanı, bilimsel bir araştırmanın ayrıntıları ile farklı kültür ve inançları başarılı bir şekilde harmanlıyor.

2003 yılın kitabı finalisti-ForeWord Magazin 
2004 en iyi roman finalisti - PMA Benjamin Franklin Awards
Harika bir kitap!- Booklist

Torino Kefeni mükemmel sembolleriyle ilgi çekici bir gerilim hikâyesi… Hızı etkileyici sonuyla tavan yapıyor.
Heartland Reviews, Ocak/Şubat 2003

Kitabın Analizi & Yorumum:

Kitap yaklaşık bir yıl alışveriş listemde takibimde kaldıktan sonra nihayet bir ay evvel okuma açlığımı bastırmak ve içimdeki albenisi yüksek beklentiyi dindirmek adına kitabı satın aldım.

Maya Yayınları’ndan çıkan bir eseri ilk defa okuyordum. Küçük puntolarla basılmış, sayfa boşlukları mümkün olduğunca az tutulmuş 400 sayfalık kitabın her bir sayfası dolu doluydu. Açıkçası bu beni biraz kastı. Bölüm geçişlerinde bir canlılık; ne bileyim küçük bir işaret, resim bir simge olsaydı. Ya da dinlenme molası verecek kadar boşluk olmasını isterdim doğrusu. Yazarın kitabında sıradan bir konuyu ele almayıp farklı bir konu işleyerek tüm insanların merakını uyandırmış olması ve bunu da iyi bir kurgu ile eserin son sayfasına kadar heyecan dozu yüksek bir şekilde okuyucuya sunması güzel elbette. Lakin konu ne kadar absürt ve birçok kitap okuyucusunun ilgisini çekecek cinsten olsa da eserin edebi bir yanının bulunmaması her ne kadar 400 sayfalık bir kitabı kaleme almış olsa da benim gözümde sıradan olmaktan çıkamadı doğrusu.

Sadece gerilim ve nispeten de polisiye tarzı bir kitap diyebilirim. Kitabı almadan evvelki beklenti ve merakımı giderememiş olması bence negatif yönüydü. Bir negatif yönü ise  bana göre yazar dini propaganda yapıyor. Bunu yazarın yazmış olduğu diğer eserleri görünce anlamak mümkün.

Her şeye rağmen pozitif bir yanı olduğunu da kabul etmem lazım. O da kitabı okuyup bitirdikten sonra bir kadın doğum uzmanı kadar bilgiye sahip olduğumdur:)
Kitabı alıp okuyacak kitap dostlarının şevkini kırmamak adına kitabın içeriğini burada satır satır anlatmak istemiyorum. Zira zevkler ve renkler tartışılmaz.

Kitabın içeriğine birkaç cümle ile değinmek gerekirse:

Dr. Felix adında bir bilim adamı Hz.İsa’nın ölümünde sarıldığı kefenden bir adet kanlı iplik almayı başarır. Bu iplik üzerinde DNA kalıntısı bulmayı ümit etmektedir. Temin ettiği bu DNA’yı taşıyıcı bir anne bularak Hz. İsa’yı yeniden hayata döndürmek arzusundadır.
İlk başta bu görev için sevgilisi Adeleine’a teklifte bulunur. Ama ondan beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. DNA’nın da canlı kalma süresinin daralması Dr. Felix’i yeni bir anne bulma konusunda ciddi şekilde köşeye sıkıştırmaktadır. Tam da bu esnada çözüm aslında yanı başında durmaktadır.  Acaba Dr. Felix’in düşünü gerçekleştirmesi mümkün olacak mıdır? Ya da bu o kadar kolay mıdır?

Yoksa, her şeyi biz insanlardan daha iyi bilen yüce Allah biz insanların selameti için daha farklı bir sonuçla tüm insanlığın hayrına olanı mı yapacaktır.
Bu tarz kitaplar ilgi duyanlar okuyabilirler. Ben pek beğenmedim.

O nedenle benden 


19 Mayıs 2015 Salı

19 MAYIS

19 MAYIS

Marmara’dan esen rüzgâr
Karadeniz’de coştu, kükredi
Vapurdaki Atamı
Samsun kıyısında onbinler bekledi

Sevinç gözyaşları döktü analar
Adım atar atmaz Atam
Bereketlendi,
Huzur buldu topraklar

O gün Samsun ufuklarından
Şanlı bir güneş doğdu
Milletimin imanı
Düşmanı kahretti boğdu

Bıraktığın bu bayram
İlelebet kutlanacak Atam
Albayrak gönderde
Nazlı nazlı dalgalanacak Atam

-  Yaşar SALDIK  19.05.2015 11:19 –

19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA 
GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI'MIZ 
KUTLU OLSUN

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Ben Yalnız Bir Adamım



BEN YALNIZ BİR ADAMIM

Yalnız bir adamım ben
Dingin denizler
Kıyısız sahiller
Gemisiz limanlar benim
Terk edilmiş köhne
Balıkçı kulübeleri
Dik yamaçlarda
Kanadı kırık uçurtmalar benim
Sıvası dökülmüş evlerde
Boyasız, boş odalar benim
Sessiz, sakin sokaklar
Soğuk kaldırımlar benim
Herkes tanır beni bu şehirde
Ama kimse sormaz
Derdin nedir, yaran nerede

Yalnız bir adamım ben
Gittiğim yollar tozlu ve ırak,
Elimi attığım her dal kuru
Yürüdüğüm yollar dikenli
Döndüğüm her köşede
Bin bir tuzak,
Ruhumda hep hicran
Güneşse ufkumdan çok uzak.

Uykuları çoktan unutmuş
Yalnız bir adamım ben
Geç saatlerde akrep
Akrep tek dostum
Ondan gözlerimdeki fersiz bakışlar.
Gündüzleri unuttum,
Kaç zamandır güneşe hasret
Bir yanım.
Biliyorum haykırışlarım boş,
Ne kadar çırpınsam faydasız
Karanlıkta kayboluyor
Çünkü sözlerim

Yalnız bir adamım ben
Hayata bakışım farklı
Kitaplardır benim arkadaşım
Dostluk ateşini yakışım farklı
Üşüdüğümde onlara sığınır
Onlara yakınlaşırım
Yalnızlığımı onlarla paylaşırım

Yalnız bir adamım ben
Yüreğimde insan sevgisi
Özde, ta derinde yaralarım
Elimde halimi anlayanım
Dert ortağım, yazanım.
Başucumda, dostum kitaplarım
Zihnimde hep yaradanım,
Allah’ım

Ben yalnız bir adamım.


- Yaşar SALDIK 28.12.1996 17:38 - 

5 Mayıs 2015 Salı

Kan Bağı

Kitap Hakkında:
Kitabın Adı: Kan Bağı
Yazarı: Michael Connelly
Çeviri:İyet Çetinkaya
Sayfa: 390
Ücret: Temin edilemeyen bir kitap
Değerlendirmem:%85
Ne buldum:Kusursuz, gerilim dolu bir polisiye

YAZAR HAKKINDA:
21 Temmuz 1956 yılında Amerika Pennsylvania’da doğan yazar Los Angels Times polis muhabiridir. Yazdığı dedektiflik romanları ile ünlenen yazarın eserleri 35 dile çevrilmiş,
2003 ve 2004 yıllarında “Yılın Gerilim Yazarı Ödülü”nü iki kez kazanmasını sağlamıştır.
Karanlık ve dramatik hikâyeleri yazabilmek için, suçluların dünyasını ve düşünce şekillerini anlamak gerekir. Michael Connelly bu anlayışı yazdığı kitaplara bir şairin duyarlılığı ile aktarabilen ender yazarlardan biridir.
Yazarın başlıca eserleri ise şunlardır:
Tünel Fareleri (1992) – Kara Buz (1993) – Betondaki Sarışın (1994) – Hile (2000)
Kaybolan Işık (2003) – Faili Meçhul (2005) – Güneşin Karanlığında(2005) – Şair (1996)
Kan Bağı (1998) – Yanlış Numara (202)

Kitabın Analizi & Yorumum:
Lise yıllarından bu yana polisiye romanlar okumaya ara vermiştim. O zamanlarda Agatha Christie, Edgar Allan Poe kitaplarını kaçırmazdım. Ne zaman kitaplığımda olmayan bir kitap görsem alırdım. Aradan yıllar geçti ve Michael Connely’nin bu kitabı elime geçti. Bari nostalji olsun, bir polisiye okuyayım diyerek araya bunu sıkıştırdım. Sanırım artık kitabı analiz etmeye başlayabilirim.

Roman kahramanı FBI’in önde gelen dedektiflerinden Mc Caleb kalbiyle ilgili rahatsızlık yaşamaktadır. Rahatsızlığının kesin çözümü isi kalp naklidir. Nakil bekleyen hastalar listesindedir. Ve nihayet o gün gelmiş ve yapılan başarılı bir operasyonla kalp nakli gerçekleşmiştir. Fakat her şeyden önemlisi yaptığı işten, hareketli yaşamdan ve stresten uzak durması gerekmektedir. Oysa kendisi işini çok sevmektedir. Ama yapacak bir şey yoktur. O da huzurlu yaşama başlamak adına gerekeni yapar ve babasından miras kalan bir teknede yaşamaya başlar.

Tam da sessiz sakin yaşama ve yeni kalbine alışmışken bir gün tekneye güzel, alımlı bir genç bayan gelir ve kendisiyle görüşmek ister. Başarılarla dolu geçmişini ve ününü duymuş olan bayanı da diğer insanları başından savdığı gibi savmak ister. Ama bu hiçte kolay değildir. Zira kadının söylediği “Göğsündeki kalp, hayatını kurtaran o kalp benim kız kardeşime aitti. Ve o bir cinayete kurban gitti. Yaşamını ona borçlusun; katilini bul” sözü Mc Claleb’i bir miktar düşünmeye sevk eder. Yaşaması için stresten uzak durması gerektiğini bilse de zihnini kemiren vefa duygusu onu rahat bırakmaz. Her ne olursa olsun kalbini taşıdığı kadının katilini bulmak onun için bir onur mücadelesine dönüşmüştür. Yeni kalbinin sahibinin katilini bulmaya çalışırken taşıdığı kalbi yerinden kim sökmek isteyecek acaba :) 

1998 yılının En İyi Anthony Roman Ödülünü ve Macavity ödülünü alan eser gerçekten müthiş. Aynı zamanda usta oyuncu Clint Eastwood’un başrolünü oynadığı filmle de beyaz perdeye aktarıldı.

Yazarın tarzı, anlatım biçimi, olay kurgusu, olayların ve kişilerin gerçekçiliği on numaraydı.  İyi ki de okumuşum hani. O neydi öyle ya :) Heyecan desen dorukta, duygusallık desen o da var. Bu arada yazarın okuduğum ilk kitabıydı Kan Bağı. Fırsat bulursam psikolojik-gerilim ustası yazarın diğer kitaplarından birkaçını daha okumak isterim açıkçası.