Sayfalar

19 Aralık 2015 Cumartesi

Müzik: Eartha Mae Kitt

Amerika’nın Güney Carolina bölgesi verimli toprakları ve bu topraklarda yetiştirilen pamuğu ile meşhurdur. Takvimler 17 Ocak 1927’yi gösterdiğinde bu tarlalardan birinde çalışan Kızılderili ve Afro-Amerikan melezi  bir anne, tarlada doğum yapar ve bir kız çocuğu dünyaya getirir. Doğum tarlada gerçekleştiği için olacak ki kızına da Eartha (toprak) ismini koyar. Eartha, Alman asıllı olduğu söylenen ve annesinin çalıştığı çiftliğin sahibi olan babasını hiç tanımadan büyür. Tabi bu açık renkli kızın 1950’li yıllarda milyonların kalbinde taht kuracağını elbette kimse o zamandan tahmin edemez.
Sekiz yaşına kadar annesinin yanında büyüyen Eartha teninin diğer insanlardan daha açık olması sebebiyle zenciler arasında dışlanır. Beyazlar arasında da melez olduğu için kabul görmez. Bu nedenle annesi Eartha’yı New York’ta harlemde yaşayan teyzesinin yanına gönderir. Teyzesi bu utangaç yeğenini burada Katherine Dunham Dans Kumpanyası’na kayıt yaptırır. Amacı yeğenin toplumla kaynaşıp girişken olmasını istemesidir. Ama bilmeden Eartha’nın hayatını değiştirecek adımı atmış olur. Eartha bu gurupla daha henüz 20 yaşına gelmeden evvel bütün dünyayı dolaşır. 
Bir Fransa turnesinde Paris’te ünlü aktör ve sinema yönetmeni Orsen Welles Eartha’nın yeteneğini keşfeder ve Dr.Faust filminde Truvalı Helen karakterini oynaması için teklif götürür.
Eartha teklifi kabul eder. Bu vesile ile Eartha Sanat dünyasına adım atar. Gece kulüplerinde şarkılar söylemeye başlar. 1950’lerde Eartha Kitt’in yolu bir turne esnasında İstanbul’a düşer. Burada yeni açılmış olan Kervansaray gazinosunda sahne alır ve Kâtibim (Üsküdara Giderken) şarkısını Fransız aksanıyla seslendirir. 
1960’lara kadar televizyon, film ve gece kulüplerinde şarkı çalışmalarına devam eder. 
Bu yıllarda seslendirdiği Let’s Do It, Champagne Taste, C’est si bon, Monotonous, Santa Baby ve Katibim  gibi şarkılarla sanat hayatının zirvesine çıkar.
Dört dili çok iyi konuşan ve 10’dan fazla dilde şarkı söyleyebilen, 35 filmde rol alan sayısız long play, single ve CD çıkartan Eartha, elde ettiği başarılarla müzik dünyasında Emmy ödüllü ve altın plaklar başta olmak üzere sayısız ödül kazanır. Sanat ve müzik dünyasına adını altın harflerle yazdıran Eartha Kitt  25 Aralık 2008’de, 81 yaşında kolon kanserinden hayatını kaybeder. Geride ise müzik dünyasına hiç unutulmayacak eserler bırakır.
İşte böyle yalnızca hafta sonlarında vakit bulduğumda, sesinin rengini çok beğendiğim Eartha gibi sanatçıların seslendirdiği şarkılar eşliğinde kitap okumayı çok seviyorum.
Bu hafta sonu da Eartha Kitt’in seslendirdiği şarkılar eşliğinde kahvemi yudumlarken okuma keyfime keyif kattım.

10 Aralık 2015 Perşembe

Kitap: Ayrılık Mevsimi


Kitap Hakkında:

Adı : Ayrılık Mevsimi  
Yazar:Robin Antalek
Çevirmen:Aslı Gizem Korkmaz
Yayınevi:Artemis Yayınları
 Sayfa Sayısı: 352
Ebat:14x20 cm
Değerlendirmem: %35
Ne Buldum: Hiçbir şey



Yazar Hakkında:

Birkaç tane roman ve elli küsür kurgu hikâye yazdığı dışında hayatı ile ilgili maalesef pek bir şey bulamadım. 

Çok ta şaşırmadım doğrusu. Edebiyat alanında başarılı olduğu ve başarı çıtasını yükseltebileceği konusunda benim pek ümidim yok. 




Arka Kapaktan:

Anne, aranan bir oyuncu, baba ise bir zamanların meşhur oyun yazarı. Haas kardeşler kargaşanın göbeğinde büyümüştü. Dünyaları hem ihmal, hem de pırıltıyla doluydu. Babaları öldükten sonra, öfke ve kırgınlıkla geçen yıllara rağmen, birbirlerine karşı hissettikleri, üzerini küller kaplamış yoğun ve hassas bağı yeniden kurup aile olmanın anlamını bir kez daha hatırlayacaklardı. Bazen acınacak kadar insancıl, bazense tahammül edilemeyecek kadar bencil olan kardeşlerin dördü de yanlış kararların esiriydi. Kardeşlik ve aile bağları üzerine kurulu bu hikâyede tatlı çekişmeler sizi kimi zaman gülümsetecek, kimi zaman da gerçekten ağlayacaksınız.

"Ayrılık Mevsimi öyle başarılı bir çıkış romanı ki, okurken kalbiniz sızlayacak ve telefonu alıp hemen kardeşinizi aramak isteyeceksiniz."
- Will Allison, What You Have Leftin yazarı

"Ayrılık Mevsimi, Haas ailesinin dört çocuğunun hikâyesini anlatıyor. Her bölümde zenginleşen ve netleşen hikâyeyi okudukça onların ruh halini, omuzlarındaki yükleri, birbirlerine bağlılıklarını daha iyi anlayacaksınız."
- Juliette Fay, Shelter Menin yazarı

"Bu dokunaklı romanın belki de en etkileyici özelliği yazarın karakterleriyle ilişkisi. Her kardeşin karmaşık hikâyesini şefkatle, saygıyla ve duyarlılıkla anlatan Antalek, kendisinin de ne kadar iyi bir ebeveyn olduğunu gözler önüne seriyor."
- Martha Moody, Best Friendsin yazarı

"Robin Antalekin ilk romanı, akıldan çıkmayacak bir okuma ziyafeti sunuyor. Bir aileyi parçalayan, herkesin başına gelebilecek dramatik olaylar ve aynı aileyi bir araya getiren tarifi imkânsız bir sevgi. Ayrılık Mevsimi unutamayacağınız güzellikte bir roman." 
- Diana Spechler, Who By Fireın yazarı. 


Kitabın Analizi & Yorumum:
4 farklı kardeşin hikâyesini anlatan ve sıkılmadan okuyup tavsiye edeceğim bir roman demeyi çok isterdim. Ama değil…

Kitabın kapağına ve arka kapakta anlatılan konusuna baktığımda ilgimi çeken bir kitap olmuştu. O şevk ve heyecanla çevirdim kitabın sayfalarını. Başladım okumaya. Aile bağlarının anlatılması, bağların güçlendirilmesi, güçlendirilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda bilmediğim ipuçlarını ve püf noktalarının anlatılacağını hep bir ümitle ve sabırla bekledim. Sabırla bekledim diyorum zira yarım asırdır iyi bir kitap okuyucusuyumdur. Başladığım hiç bir kitabı ne kadar da sıkıcı olsa da bitirmeden bırakmadım. Bu kitabı da kısa bir süre evvel okuyup bitirdim. Okuduğum kitapların içinde diyebilirim ki en berbat, en kötü en rezili. Yazar bu kitabı yazmakla acaba insanlara okuyucuya ne vermek istemiş anlayabilmiş değilim.
Tipik ve sıradan bir Amerikan ailesini, bu ailenin bireyleri arasındaki çıkar ilişkilerini, bencilliklerini, yozlaşmış rezilliklerini anlatıyor. Herkes kendi aleminde yaşıyor, kendi derdine çare arıyor. Babaları öldükten sonra mecburiyetten eve gelmeler. Birlikte vakit geçirmeler falan. Rezillik boyutuna girmeyeceğim buna terbiyem de müsaade etmiyor. 
Sevginin bir aileyi nasıl ayakta tuttuğundan da bahsetmiyor. Sevginin S’si, vicdanın V’si hak getire.
Göstermelik yapılan bir iki iyilik. Ona da ne kadar iyilik denilebilirse. Almanların dünya insanlarını ikiye ayıran bir sözü vardır, Morgenland-Abendlan (Şarklı-Garblı) diye. İşte kitapta da böyle. Tipik pörsümüş batı medeniyeti ve kültürü ile iç içe, çarpık, iffetsiz ilişkilerle dolu bir aile dramı. Okura edebi herhangi bir katkı sağlamaktan çok uzak bir eser.

352 sayfalık bu kitabı okuyarak elde edebileceğiniz olumlu hiç bir şey olamayacağı kanaatindeyim. Zamanınızı öldürdüğünüze değecek bir kitap değil. 
Bir çift söz de Artemis Yayınevi'ne etmeden geçemeyeceğim doğrusu:"Edep'ten uzak, edebiyattan uzak bu tip yazıları çevirttirerek insanlara ne vermek, okuyucuya ne kazandırmak istiyorsunuz kardeşim. Her yazılanı edebiyat saymaktan vazgeçin.
Adam gibi eserleri okurla buluşturun. Biz okuyucular da kitaplarınızı satın alalım ve Sizleri ayakta alkışlayalım. Umarım ne demek istediğimi anlamışsınızdır."

Kusura Bakmayın belki çok karamsar yorum yaptım ama maalesef gerçek bu. Okumak isteyenlere de sadece iyi okumalar derim. Tavsiye edeceğim bir kitap değil.  
Bu yüzden benden bu kitaba: 

2 Aralık 2015 Çarşamba

Şiirim: Herkes Âlim


Ben gündelik hayatta atasözlerini kullanmayı çok severim. Sevmemdeki birinci neden onların çok doğru, nokta atışı olmasından olsa gerek.
Hani şöyle bir soru yöneltilse “Kendini bir atasözüyle ifade etmek istesen, hangi atasözünü kendine yakıştırırsın" diye, hemen “söz gümüşse sükut altındır” sözü tam da beni ifade ediyor derim.

Bana neden susuyorsun, hiç konuşmuyorsun diyorlar. Şöyle bir durgunlaşıyor, kendi kendime düşünüyorum; bir noktaya odaklanıp baka kalıyorum. Ne konuşabilirim ki bilemiyorum. Zira 7’den 77’ye herkes, hepimiz her şeyi zaten birbirimizden daha iyi bilmiyor muyuz?

Bir işte tecrübelerini dile getiren, paylaşan bir büyüğümüzün sözünü dinliyormuş gibi yapıp, çoğu zaman es geçmiyor muyuz? Ya da senin anlattıklarının devri mi kaldı diye düşünmüyor muyuz?
Henüz daha bir yıllık bir çalışanken yıllarca dirsek çürütmüş birisiyle kendimizi aynı kefeye koymuyor muyuz? Daha iyi araç kullanıp, daha iyi yemek yapıp, tanımadığımız amir, memur, doktor, idari görevli yok mu? Trafik kurallarının alasını bilmiyor, ben senden, sen öbüründen daha iyi araç kullanmıyor muyuz?
Örnekleri sayfalarca uzatabiliriz.

Eee, o zaman bir de ben konuşsam ne olur, konuşmasam ne olur. Hepimizin âlim (!) olduğu şu zamanda bırakın bende susma hakkımı kullanayım.