BAYRAMLAR BAYRAM, İNSANALAR İNSAN OLSA
Ah be Hocam! Yazma vakti geldi yine. Nereden mi biliyorum?
Biliyorum işte. Ne yapsam da söndüremediğim bir yangın var yüreğimde. İçim
yanıyor. Alıyorum kalemimi aziz dostumu, sırdaşımı elime.
Oysa o benden de dertli, başlıyor bembeyaz kağıt üzerinde
hayatı karalıyor habire. Neler yazmıyor ki; önce eski bayramlardaki çocuklardan
bahsediyor:
Çocuklar, bayram sabahı en güzel, en temiz elbiselerini
giymiş, ayaklarında gıcır gıcır ayakkabıları ve her birinin ellerinde küçük
birer naylon torbalarıyla rengarenk birer güvercin sürüsü gibi sokaktaki tüm
kapıları tıklatıp el öpen ay yüzlü şirin çocuklar. Her bir evden aldıkları
kendileri kadar tatlı şekerleri ellerindeki torbalara atıp bir sonraki kapıya koşan
çocuklar.
Ucu körelmeye başlasa da elimdeki kurşun kalem mola vermeden
yazmaya devam ediyor.
Ah be Hocam! Ya şimdiki bayramlar, çocuklar, evler avlular;
kapılar kapalı, kilitli, sürgülü. Ya çocuklar, sahi onları göreniniz var mı
bayramlarda? Onlar da kapalı odalarda... Ellerine bizzati alıp tutuşturduğumuz
kaç milyonluk oyuncaklarıyla. Yedikleri elvan çeşit çikolata, pasta, gofret ve
cipsler önlerinde yemedikleri ev yemekleri mutfakta tencerede...
Hangi çocuk bilmem hangi şekeri hak etmek için neden öpsün
hangi büyüğün ellerini... Değil mi ya... O körpe yaramaz çocuklarımızın gün
içinde yeni neye ihtiyacı var, hangi bayram şekerinin özlemini kaç ay değil kaç
dakika duyacak kadar zaman geçecek ki sevinsin garibim bir bayram şekeriyle.
Öyle bir şekerle avutulacak çocuklar kalmadı, kalmadı çocukluklar; hepsi
eskidendi, yaşandı bitti...
Yazmaya devam ediyor, hızını alamıyor kalemim, tıpkı bayram
tatilinde otoyollarda hız limitlerini altüst eden arabalar gibi... Hızını
alamayan arabalar değil aslında; arabaların ön koltuğuna oturttuğumuz trafik
canavarları. Bir önünde giden aracı mutlaka geçmesi ve birinci sıraya
yerleşmesi gerekir. Ama bilmiyor ki, kendini en önde gidiyor sandığında bile
ondan önde gidenler var yollarda. Ne önde gidenler biter, ne de yollar tükenir
bu dünyada. Böyle vurdumduymaz, böyle kural tanımaz ve canları böyle yok
saydığında biter bu yollar ve de biter,
bitmez sanılan ömür bir anda. İşte o zaman her şey için çook geçtir. Sen de
bitersin, geride bıraktıklarında biter.
Bak eskiden olduğu gibi bardaktan boşanırcasına yağmıyor
yağmur Çukurova'da. Aylardır sarı sıcak kavuruyor düz ovayı. Sokakların kiri
kurudu kaldırımlarda; bir de yüreklerimizdeki kin ve kir katmerlendi son
yıllarda.
Her kurban bayramı sonrası yağmur yağardı eskiden, şimdilerde
bir damla yağmura hasret bekleşiyoruz kapalı odalarda. Ah bir yağmur yağsa,
yağsa be Hocam, sokaklardaki kiri yumuşatsa, yüreğimizdeki kini ve kiri yıkasa,
alıp götürse insanlıktan uzaklara... Her şey eskiden olduğu gibi güzel olsa.
Bayramlar bayram gibi olsa, çocuklar hep çocuk kalsa, bir de insanlar eskisi
gibi insan olsa. Ne güzel olur ya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder