Sayfalar

10 Eylül 2017 Pazar

Çocukça Rüyalar

ÇOCUKÇA RÜYALAR
Uzun bir aradan sonra bugün yine doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim köyümdeyim. Tek bir fark var, bugün artık çocuk değilim. Yetişkin, genç bir adam olarak köyümdeyim.  Ayak bastığım andan itibaren yaşadığım şehre dönüşü düşünmüyorum. Oh! Zaman ve iletişim araçlarıyla da bir bağlantım yok.  Horozların sesiyle uyanır uyanmaz kırlara çıkıyorum. Ana yolda bir müddet yürüdükten sonra bilmediğim bir patika yola giriyorum.

Yaşadığım şehirde görmediğim ve karşılaşma ihtimalimin dahi olmadığı bitki türlerini hayranlıkla izliyor ve nemli bir sabahla karşılaşıyorum. Her yerde alabildiğine yetişen çiçek ve yeşilliklerin üzerini çiğ tanecikleri kaplamış. Toprak dahi güneşin henüz yeni doğmuş olmasını fırsat bilerek gecenin ıslaklığını üzerinden atmamış. Yol aldığım patika, dere yataklarının eteklerinden bir aşağı, bir yukarı köyün dışında kıvrıla kıvrıla devam ediyor. Dilime, eski bir türkünün melodisi dolanıyor ve hafif hafif ıslık çalıyorum.

Gördüğüm her bir çiçek, dokunduğum her bir nebat düşüncelerimdeki açlığı doyurmaya şimdilik yetmiyor. Şu eşsiz ve muhteşem manzara karşısında mümkün olup olmayacağını bilmiyorum ama, doyumsuz yaşamı kucaklamak istiyorum.
Bilinçsizce takip ettiğim patika nihayet beni eşsiz bir düzlüğe çıkarıyor. Düzlüğün eşsizliği, gözün alabildiğine her dört bir tarafın kıpkırmızı gelincik bahçesi ve tam orta yerinde yükselen kocaman ve yemyeşil bir çam ağacının bu manzarayı tamamlıyor olmasından. Bu müstesna ve muhteşem manzara beni mutluluktan çılgına döndürüyor. Sevinçten ne yapacağımı şaşırıyor, başımı göğe kaldırarak kendi etrafımda dönmeye başlıyorum. Bir yandan da, beklemediği bir anda çok güzel bir oyuncağa kavuşmuş şen çocuklar gibi kahkahalar atarak gülüyorum. Uzun yıllardır hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum.  Beni bu şekilde gören birisi olsa kesinlikle çıldırmış olduğumu düşünür. Varsın deli sansınlar, en azından deli olduğumu düşünceklerinden kimse yanıma yaklaşarak beni rahatsız etmez. 


Yakınımda olacak ki, şakıyan güzel sesli bir kuş düşüncelerimden kurtulup kendime gelmemi sağlıyor. Bu sefer de, bu huri sesli kuşu görebilmek için, bütün vücudumla kulak kesilip sesin geldiği noktayı tam olarak tespit etmeye çalışıyorum. Etrafıma dikkatlice bakınmama rağmen bu güzel sesli kuşu göremiyorum. Bulunduğum yerde hiç kıpırdamadan duruyorum. Hareket ederek çıkaracağım ufak bir gürültünün bu güzel sesli kuşu ürkütüp bulunduğu yerden uçuracağını da biliyorum. Fakat çıt dahi çıkarmadığım halde sağımdan, yanıbaşımdan kuş uçuveriyor bir anda. Başımı çevirip baktığımda ise kuşun gökyüzünde çoktan yükselmiş olduğunu farkediyorum. Ama ne cins bir kuş olduğunu seçemiyorum. Ah bir görebilseydim diyerek iç geçiriyorum. Sonra da, varsın ben görememiş olayım ve özgürce uçup masmavi gökyüzünde kanat çırpsın diye kendimi avutuyorum.

Bütün bu güzelliklerden adeta mest olmuş bir halde vaktin nasıl geçtiğinden habersiz çam ağacının altında buluyorum kendimi. Sırtımı, bu perilerden daha güzel koyu yeşil yapraklı çam ağacının gövdesine dayayarak ayaklarımı çimenlerin üzerine uzatıyorum.
Derin bir nefes çekerek temiz ve serin oksijenle ciğerlerimin bayram etmesini sağlıyorum. Kısa bir süreliğine de olsa, içime misafir olan temiz hava şehrin kirli havasına alışmış olan  bedenimde  çok pozitif etki yaratıyor. Başım dönüyor. Gözlerimi kapatıyorum. 
Apansız, kulakları çınlatan mekanik bir ses gözlerimi açmama neden oluyor. Yastığımın yanıbaşında zır zır çalan masa saati vaktin altı olduğunu söylüyor, bu asabımı bozuyor. Bir anda, gördüğüm tatlı rüyanın büyüsü kayboluyor... :( 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder