Benim gibi tüm futbolseverlerin merakla ve heyecan içinde
bekledikleri dünyanın en büyük futbol festivali. Ta kuraların çekilmesinden
başlayıp eleme maçlarıyla devam eden süreç zaman süzgecinden geçe geçe son 32
takımın katılacağı bir hal alır. Sonunda da
Guruplara ayrılan bu takımlar kendi aralarında gurup
maçları yapmaya başlarlar.
7 sinden 77 sine her yaşta insan izlerken zevkten dört
köşe olur adeta.
Bir ay boyunca dillerden düşmez oynanan futbol, oynayan
futbolcular, gölü atan, gölü kurtaran, faul yapan, kart gören vs.vs.
1974 Yılından bu yana dünya kupası futbol müsabakalarını
takip ediyorum.
Dört yılda bir yapılan bu spor organizasyonunun belki de
tamamını detay detay şu an hatırlayamıyorum, ama her dünya kupasından aklımda
kalan ve bende iz bırakan küçük detaylar olduğunu söyleyebilirim.
1974 dünya kupasını Almanya’nın kazanmasından ziyade o
dünya kupasından aklımda kalan ve dikkatimi çeken Alman futbolcu Rainer Bonhof olmuştur. Zira
Bonhof toplara sert ve isabetli vuruşlarıyla oynadığı dönemde kalecilerin
korkulu rüyası olmuştu. İngiliz
kaleci Ray Clemence en çok korktuğu futbolcunun Rainer Bonhof olduğunu bir
röportajında itiraf etmesi bunun apaçık bir delili gibidir. Hatta o dönemlerde
Bonhof’un çektiği şutun saatte 150 km hız yaptığı basın tarafından
dillendirilmişti.
1986
Dünya Kupası'nda,
Batı Almanya'yı finalde 3-2 yenip kupaya uzanana Arjantin’de oynayan Maradona çeyrek finalde İngiltere'ye iki gol birden atmıştır.
Burada aklımdan çıkmayan ve iz bırakan ikinci gol olmuştur. Maradona topu 60
metre sürerken beş oyuncuyu geçmiş ve gölü İngiliz ağlarına göndermişti.
1990 Dünya Kupası’nda Kamerun’un Arjantin’le yaptığı ve
1-0 kazandığı maç hala aklımdan çıkmıyor. Kamerun’lu oyuncular adeta sahada
basmadık yer bırakmamış Afrika'nın ceylanları gibi uçarak ve sekerek hız
sınırını aşmışlardı. Albert Roger Milla ise unutulmazlar arasına girmişti.
2002 DünyaKupası iki
ülkenin beraber düzenlediği ilk dünya kupasıydı ve Güney Kore ile Japonya ev sahipliği
yapmıştı.
Anılarımda iz bırakması
ise turnuvaya 48 yıl aradan sonra ülke olarak katıldığımız dünya kupası olması
ve Şenol Güneş yönetiminde dünya
üçüncülüğü elde etmemizdi. Bu Dünya Kupasını Brezilya kazanmış, elde ettiğimiz
bu başarıylaysa dünyalar bizim olmuştu.
Ayrıca 1998
Dünya Kupası şampiyonu olarak turnuvaya direkt olarak katılan Fransa’nın
tek bir galibiyet bile alamadan elenip evinin
yolunu tutması da o dönemde çok ti ye alınmıştı.
Ve geldik 2014 Dünya Kupasına. Kupa henüz sahibini
bulmadı. Ama daha şimdiden bazı olaylar futbolseverlerin olduğu gibi benim de
zihnimde bazı olaylarıyla iz bırakmaya başladı bile. Bunlardan en önemlisi
bence dün gece Brezilya’nın Almanya’ya 7-1 gibi tarihi bir skorla yenilmesi
oldu.
Her futbolseverin gönlünde her zaman taht kurmuş olan
Brezilya dün gece oynadığı oyunla ve aldığı ağır yenilgiyle sanırım tahtından
ayağa kalktı ve yavaş yavaş spor severlerin gönlündeki yerinden ayrılmaya
başladı.
Brezilya’lılar huzursuz bir gece geçirirken, Almanların
huzur içinde bebekler gibi mışıl mışıl uyuduklarından eminim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder