Sayfalar

9 Temmuz 2014 Çarşamba

DÜNYA KUPASI

Benim gibi tüm futbolseverlerin merakla ve heyecan içinde bekledikleri dünyanın en büyük futbol festivali. Ta kuraların çekilmesinden başlayıp eleme maçlarıyla devam eden süreç zaman süzgecinden geçe geçe son 32 takımın katılacağı bir hal alır. Sonunda da
Guruplara ayrılan bu takımlar kendi aralarında gurup maçları yapmaya başlarlar.
7 sinden 77 sine her yaşta insan izlerken zevkten dört köşe olur adeta.

Bir ay boyunca dillerden düşmez oynanan futbol, oynayan futbolcular, gölü atan, gölü kurtaran, faul yapan, kart gören vs.vs.
1974 Yılından bu yana dünya kupası futbol müsabakalarını takip ediyorum.
Dört yılda bir yapılan bu spor organizasyonunun belki de tamamını detay detay şu an hatırlayamıyorum, ama her dünya kupasından aklımda kalan ve bende iz bırakan küçük detaylar olduğunu söyleyebilirim.

1974 dünya kupasını Almanya’nın kazanmasından ziyade o dünya kupasından aklımda kalan ve dikkatimi çeken  Alman futbolcu Rainer Bonhof olmuştur. Zira Bonhof toplara sert ve isabetli vuruşlarıyla oynadığı dönemde kalecilerin korkulu rüyası olmuştu. İngiliz kaleci Ray Clemence en çok korktuğu futbolcunun Rainer Bonhof olduğunu bir röportajında itiraf etmesi bunun apaçık bir delili gibidir. Hatta o dönemlerde Bonhof’un çektiği şutun saatte 150 km hız yaptığı basın tarafından dillendirilmişti.


1986 Dünya Kupası'nda, Batı Almanya'yı finalde 3-2 yenip kupaya uzanana Arjantin’de oynayan Maradona çeyrek finalde İngiltere'ye iki gol birden atmıştır. Burada aklımdan çıkmayan ve iz bırakan ikinci gol olmuştur. Maradona topu 60 metre sürerken beş oyuncuyu geçmiş ve gölü İngiliz ağlarına göndermişti.









1990 Dünya Kupası’nda Kamerun’un Arjantin’le yaptığı ve 1-0 kazandığı maç hala aklımdan çıkmıyor. Kamerun’lu oyuncular adeta sahada basmadık yer bırakmamış Afrika'nın ceylanları gibi uçarak ve sekerek hız sınırını aşmışlardı. Albert Roger Milla ise unutulmazlar arasına girmişti.








2002 DünyaKupası iki ülkenin beraber düzenlediği ilk dünya kupasıydı ve Güney Kore ile Japonya ev sahipliği yapmıştı.
Anılarımda iz bırakması ise turnuvaya 48 yıl aradan sonra ülke olarak katıldığımız dünya kupası olması ve Şenol Güneş yönetiminde dünya üçüncülüğü elde etmemizdi. Bu Dünya Kupasını Brezilya kazanmış, elde ettiğimiz bu başarıylaysa dünyalar bizim olmuştu.
Ayrıca 1998 Dünya Kupası şampiyonu olarak turnuvaya direkt olarak katılan Fransa’nın tek bir galibiyet bile alamadan elenip evinin yolunu tutması da o dönemde çok ti ye alınmıştı.

Ve geldik 2014 Dünya Kupasına. Kupa henüz sahibini bulmadı. Ama daha şimdiden bazı olaylar futbolseverlerin olduğu gibi benim de zihnimde bazı olaylarıyla iz bırakmaya başladı bile. Bunlardan en önemlisi bence dün gece Brezilya’nın Almanya’ya 7-1 gibi tarihi bir skorla yenilmesi oldu.

Her futbolseverin gönlünde her zaman taht kurmuş olan Brezilya dün gece oynadığı oyunla ve aldığı ağır yenilgiyle sanırım tahtından ayağa kalktı ve yavaş yavaş spor severlerin gönlündeki yerinden ayrılmaya başladı.
Brezilya’lılar huzursuz bir gece geçirirken, Almanların huzur içinde bebekler gibi mışıl mışıl uyuduklarından eminim…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder