ALLAH nasib ederse inşallah yarın KURBAN BAYRAMI.
Dini
bayramlarımızdan biri olan Kurban Bayramı koşulsuz olarak ihlâslı bir kalple
yüce ALLAH’IN emrini yerine getirmek için yapılan önemli bir ibadettir.
Hz.
İbrahim a.s.’ın oğlu Hz. Yusuf’u Allah’a kurban adaması ile oluşmuş, koşulsuz
sadakatin, pak ve samimi imanın en güzel örneklerinden bir tanesidir. Bu olay
yüce kitabımız Kur-an’ı Kerim’de Sâffât Suresi’nde
söyle anlatılmaktadır:
“
İbrahim – Ey Rabbim, bana iyilerden bir oğul ihsan et dedi. Biz de kendisine
yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince, -Ey
oğlum, seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? Dedi. İsmail
–Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın
dedi. Her ikisi de Allah’a teslim oldular (Allah’ın emrine boyun eğdiler).
İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
Biz
de ona şöyle seslendik: “ Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin,
şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.” Dedik ona (İsmail’e karşılık) büyük bir
kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam
bıraktık. Selam Olsun İbrahim’e. İşte biz iyilik yapanları böyle
ödüllendiririz. Çünkü O, bizim mümin kullarımızdandır.” (Sâffât Suresi ayet 100-112)
Şu
sevgili güzel dünyamızı yaklaşık sekiz milyar insanla paylaşıyoruz. Ve dünyanın
her yerinde her gün onbinlerce hayvan kesilmekte, lakin bundan büyük çoğunlukla
hali vakti yerinde, zengin insanlar faydalanmakta. Fakir insanların ise alım
gücü olmadığından bu nimetleri elde edememekteler.
Dinimizin
güzel bir ibadeti olan kurban vesilesi ile yılda bir kez de olsa bu insanlara
da kesilen bu hayvanların etleri ulaştırılmaktadır.
Bayram
sabahı tüm ev halkı erkenden kalkar, erkekler ve erkek çocuklar abdest alırlar
ve birlikte bayram namazı kılmak üzere camiye giderler. Camiinin salonu almaz
olur avluya taşar insan kalabalığı. Huşu içinde namaz kılınır. Evde ise
bayanlar ve kız çocukları kahvaltı hazırlığı yapar eve son çeki düzenini
verirler. Namaz dönüşü evde bayramlaşma olur. Birlikte yapılan kahvaltı sonrası
kurbanlıklar kesilir. Herkes mutlu herkes güler yüzlü, çocuklar bir başka
sevecendir. Sonra kurban eti pay edilir.
Zira
dinimiz kesilen kurbanların etlerinin üçe pay edilmesini; bunlardan bir
bölümünün fakir ve muhtaç insanlara dağıtılmasını, bir bölümünün evimize konuk
olarak gelen insanlara ikram edilmesini kalan kısmının da ev halkının tüketimi
için ayrılmasını emretmiştir.
Kurbanın
kesilip dağıtılması komşularımız, akrabalarımız ve hatta hiç tanımadığımız
diğer insanlarla yakınlaşmamıza, köprü kurmamıza, birbirimizi daha iyi
tanımamıza vesile olur.
Bu da
toplumun daha iyi kaynaşmasını, sosyal yardımlaşmanın artmasını, toplumsal
refahın yükselmesini sağlar ve birbirimize kenetlenmemize yardımcı olur.
Kabir
ziyaretleri yapılır. Gün karşılıklı ziyaretlerle devam eder. Bu ziyaretlerden
en mutlu olanlar yaşlılar ve çocuklardır elbette.
Belki
bilindik ve duyulduk bir hikâyedir ama hoşuma gittiği için Kurban’ın manevi
değerinin bile nelere kadir olduğunu anlatan şu hikâyeyi paylaşmak isterim.
İstanbul’da
oturan Rum asıllı Yorgo Nikolav, kekeme olan oğlu Peter’in tedavisi için
elinden gelen her şeyi yapar ama çare bulamaz.
Tek
umudu oğlunun evlenmesidir.
Uygun
eş bulunur.
Düğün
yemekleri pişirilir ve gerekli hazırlıklar yapılır.
O
esnada evin kapısı tıklatılır.
Kapıdaki,
karşı komşuları Hatice Hanım’dır.
Bir
sene önce trafik kazasında kocası ölmüş ve iki çocuğu ile dul kalmıştır.
Davetliler
arasında onun adı yoktur.
Ateş
istemeye gelmiştir.
Kendisine
bir kürek dolusu ateş verirler.
Bu
arada misafirler de gelmeye başlamıştır.
Fakat
Hatice Hanım yine gelmiş ve yine ateş istemiş, kendisine yine ateş verilmiştir.
Bütün
davetliler geldikten sonra komşu kadın elindeki küreği ile çekine çekine tekrar
ateş istemeye gelince, Yorgo, bu işte bir iş var deyip hadisenin sırrını
anlamak için peşinden, avlunun arka kapısından gizlice Hatice Hanım’ın evine
doğru yürür. Açık pencereden gelen seslerle irkilir.
Ağlaşan
çocuklar, açlıklarını ve dertlerini dile getirmekte, Hatice Hanım: “Artık bir
daha gidemem. Ne yapayım beni anlamadılar. Biraz daha sabredin. Yarın Kurban
Bayramı nasıl olsa Müslüman komşularımız et getirirler.” demektedir.
Yorgo,
hemen eve dönüp hizmetçiyi yanına alarak, yemeklerle dolu tepsiyle Hatice
Hanım’ın evine gider:
“Kusura
bakmayın size davetiye verememişiz, şunları kabul edin.” der ve bir miktar da
para verip; “Yarın sizin bayramınız. Çocuklara bir şeyler alırsınız.” der.
Yorgo
gittikten sonra bu dul kadın ve yetimler: “Allah’ım Sen de onu sevindir. Rabbim
onun oğluna iyilikler ver.” diye içten bir dua ederler.
O
gece Yorgo bir rüya görür.
Kazanları
kurduğu ocaklar gül bahçesine dönmüştür.
Onlara
doğru yürür.
O
anda ak saçlı, uzun boylu, ak yüzlü bir ihtiyar güllerin yanında belirir.
Uzattığı
beyaz gül, Yorgo’ya güler.
Gülü
aldığı an, Yorgo yıldızlara doğru uçar.
Rüyasını
kimseye anlatmaz.
Aradan
yirmi gün geçer.
Yorgo’nun
evine Kayseri’den Hacı Ahmet Efendi gelir ve başından geçenleri şöyle anlatır:
“Bu sene Hac’da idim.
Bayramdan
bir gün önce Arafat’taki vakfe duasından sonra yorgunluğun ve sıcağın tesiriyle
uyumuşum. Rüyamda Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâmı gördüm.
Bana
sizin adınızı ve adresinizi verdi.
Sonra
‘Git ona benden selam söyle.’ dedi.
Bu
selamın bir manası olmalı.
Sen
o günlerde Allah’ın rızasını kazanacak ne gibi bir hayır işledin?”
Yorgo bunları dinledikten sonra, oğlunun kekemeliğinin iyileşmesine sebep olan esas sırrı da kavrar ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman olur.
Yorgo bunları dinledikten sonra, oğlunun kekemeliğinin iyileşmesine sebep olan esas sırrı da kavrar ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman olur.
MUTLU
BAYRAMLAR DİLERİM.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder