Sayfalar

3 Ekim 2014 Cuma

Kurban Bayramı

ALLAH nasib ederse inşallah yarın KURBAN BAYRAMI.

Dini bayramlarımızdan biri olan Kurban Bayramı koşulsuz olarak ihlâslı bir kalple yüce ALLAH’IN emrini yerine getirmek için yapılan önemli bir ibadettir.
Hz. İbrahim a.s.’ın oğlu Hz. Yusuf’u Allah’a kurban adaması ile oluşmuş, koşulsuz sadakatin, pak ve samimi imanın en güzel örneklerinden bir tanesidir. Bu olay yüce kitabımız Kur-an’ı Kerim’de Sâffât Suresi’nde söyle anlatılmaktadır:

“ İbrahim – Ey Rabbim, bana iyilerden bir oğul ihsan et dedi. Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Oğlu yanında koşacak çağa gelince, -Ey oğlum, seni rüyamda boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? Dedi. İsmail –Babacığım, sana ne emrolunuyorsa yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın dedi. Her ikisi de Allah’a teslim oldular (Allah’ın emrine boyun eğdiler). İbrahim, oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
Biz de ona şöyle seslendik: “ Ey İbrahim, rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.” Dedik ona (İsmail’e karşılık) büyük bir kurbanlık fidye verdik. Kendisine sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selam Olsun İbrahim’e. İşte biz iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Çünkü O, bizim mümin kullarımızdandır.” (Sâffât Suresi ayet 100-112)

Şu sevgili güzel dünyamızı yaklaşık sekiz milyar insanla paylaşıyoruz. Ve dünyanın her yerinde her gün onbinlerce hayvan kesilmekte, lakin bundan büyük çoğunlukla hali vakti yerinde, zengin insanlar faydalanmakta. Fakir insanların ise alım gücü olmadığından bu nimetleri elde edememekteler.
Dinimizin güzel bir ibadeti olan kurban vesilesi ile yılda bir kez de olsa bu insanlara da kesilen bu hayvanların etleri ulaştırılmaktadır.

Bayram sabahı tüm ev halkı erkenden kalkar, erkekler ve erkek çocuklar abdest alırlar ve birlikte bayram namazı kılmak üzere camiye giderler. Camiinin salonu almaz olur avluya taşar insan kalabalığı. Huşu içinde namaz kılınır. Evde ise bayanlar ve kız çocukları kahvaltı hazırlığı yapar eve son çeki düzenini verirler. Namaz dönüşü evde bayramlaşma olur. Birlikte yapılan kahvaltı sonrası kurbanlıklar kesilir. Herkes mutlu herkes güler yüzlü, çocuklar bir başka sevecendir. Sonra kurban eti pay edilir.
Zira dinimiz kesilen kurbanların etlerinin üçe pay edilmesini; bunlardan bir bölümünün fakir ve muhtaç insanlara dağıtılmasını, bir bölümünün evimize konuk olarak gelen insanlara ikram edilmesini kalan kısmının da ev halkının tüketimi için ayrılmasını emretmiştir.
 Kurbanın kesilip dağıtılması komşularımız, akrabalarımız ve hatta hiç tanımadığımız diğer insanlarla yakınlaşmamıza, köprü kurmamıza, birbirimizi daha iyi tanımamıza vesile olur.
Bu da toplumun daha iyi kaynaşmasını, sosyal yardımlaşmanın artmasını, toplumsal refahın yükselmesini sağlar ve birbirimize kenetlenmemize yardımcı olur.




Kabir ziyaretleri yapılır. Gün karşılıklı ziyaretlerle devam eder. Bu ziyaretlerden en mutlu olanlar yaşlılar ve çocuklardır elbette.






Belki bilindik ve duyulduk bir hikâyedir ama hoşuma gittiği için Kurban’ın manevi değerinin bile nelere kadir olduğunu anlatan şu hikâyeyi paylaşmak isterim.

İstanbul’da oturan Rum asıllı Yorgo Nikolav, kekeme olan oğlu Peter’in tedavisi için elinden gelen her şeyi yapar ama çare bulamaz.
Tek umudu oğlunun evlenmesidir.
Uygun eş bulunur.
Düğün yemekleri pişirilir ve gerekli hazırlıklar yapılır.
O esnada evin kapısı tıklatılır.
Kapıdaki, karşı komşuları Hatice Hanım’dır.
Bir sene önce trafik kazasında kocası ölmüş ve iki çocuğu ile dul kalmıştır.
Davetliler arasında onun adı yoktur.
Ateş istemeye gelmiştir.
Kendisine bir kürek dolusu ateş verirler.
Bu arada misafirler de gelmeye başlamıştır.
Fakat Hatice Hanım yine gelmiş ve yine ateş istemiş, kendisine yine ateş verilmiştir.
Bütün davetliler geldikten sonra komşu kadın elindeki küreği ile çekine çekine tekrar ateş istemeye gelince, Yorgo, bu işte bir iş var deyip hadisenin sırrını anlamak için peşinden, avlunun arka kapısından gizlice Hatice Hanım’ın evine doğru yürür. Açık pencereden gelen seslerle irkilir.
Ağlaşan çocuklar, açlıklarını ve dertlerini dile getirmekte, Hatice Hanım: “Artık bir daha gidemem. Ne yapayım beni anlamadılar. Biraz daha sabredin. Yarın Kurban Bayramı nasıl olsa Müslüman komşularımız et getirirler.” demektedir.
Yorgo, hemen eve dönüp hizmetçiyi yanına alarak, yemeklerle dolu tepsiyle Hatice Hanım’ın evine gider:
“Kusura bakmayın size davetiye verememişiz, şunları kabul edin.” der ve bir miktar da para verip; “Yarın sizin bayramınız. Çocuklara bir şeyler alırsınız.” der.
Yorgo gittikten sonra bu dul kadın ve yetimler: “Allah’ım Sen de onu sevindir. Rabbim onun oğluna iyilikler ver.” diye içten bir dua ederler.
O gece Yorgo bir rüya görür.
Kazanları kurduğu ocaklar gül bahçesine dönmüştür.
Onlara doğru yürür.
O anda ak saçlı, uzun boylu, ak yüzlü bir ihtiyar güllerin yanında belirir.
Uzattığı beyaz gül, Yorgo’ya güler.
Gülü aldığı an, Yorgo yıldızlara doğru uçar.
Rüyasını kimseye anlatmaz.
Aradan yirmi gün geçer.
Yorgo’nun evine Kayseri’den Hacı Ahmet Efendi gelir ve başından geçenleri şöyle anlatır: “Bu sene Hac’da idim.
Bayramdan bir gün önce Arafat’taki vakfe duasından sonra yorgunluğun ve sıcağın tesiriyle uyumuşum. Rüyamda Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâmı gördüm.
Bana sizin adınızı ve adresinizi verdi.
Sonra ‘Git ona benden selam söyle.’ dedi.
Bu selamın bir manası olmalı.
Sen o günlerde Allah’ın rızasını kazanacak ne gibi bir hayır işledin?”
Yorgo bunları dinledikten sonra, oğlunun kekemeliğinin iyileşmesine sebep olan esas sırrı da kavrar ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman olur.












                                            MUTLU BAYRAMLAR DİLERİM.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder