Sayfalar

5 Ağustos 2018 Pazar

BU SABAH


Herkes bekliyor muydu bilinmez ama, bu sabah güneş yine her zamanki gibi ufkun altından yükselmeye başlamıştı, ısı ve ışınları bereketli topraklar üzerine kurulmuş kibrit kutusundan farksız binlerce beton yığınının üzerine düşüyordu. 
Sıkı sıkıya örtülmüş perdelerin arasından geçerek yerine göre sidikliye, yerine göre güzele vuran güneş, penceresi doğuya bakan her odayı tek tek üşenmeden ziyaret ediyor, yataklarında uyuyanların alınlarına birer buse konduruyordu. 
Ama yaptığı bu ziyaretlerin hiç birisinde ayrım yapmıyor herkesi neşeyle kucaklıyor ve kimin güzel kimin sidikli olduğunu da insanlar gibi ifşa etmiyordu...
Güneşiniz ve neşeniz bol olsun, bu sabah ve her sabah...

3 Ağustos 2018 Cuma

Renklerin Gizemi


Tabiatın bütün renklerinin sırrı yaşamın içinde gizlidir. Gördüğümüzü sandığımız şey renklerin sadece küçük birer parçası ve onların hayata yansımasıdır.

Siz de dikkatli bakarsanız, bir gün renkleri tüm ihtişamıyla hayatın içinde görür ve ruhunuzda YAŞAR'sınız...

29 Temmuz 2018 Pazar

Doğrular ve İnsan


Herkes seni kendine göre ayarlamaya çalışır. Hâlbuki doğruları vardır her insanın zamana, kişilere ve mekâna göre değişmeyen.

Çok önceden ayarlamışsındır sen kendini. Dışarıdan müdahale ile ayar çekilmeyi kabul etmezsin sen. İşte en çok bu yüzden sevilmezsin; bu yüzden değersizleştirilmeye çalışırlar seni.

Oysa hep olduğu gibi doğru birdir ve tektir. Hangi yoldan yürürsen yürü, hepsi er ya da geç ulaştırır seni doğruya...

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Ay Yüzlü Çocuklar


Ay yüzlü çocuklar değiliz belki ama

Rüzgârın alnımızdan öpmesi ve saçlarımızı okşaması bir tesadüf mü..?

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Şiir: Beklerdim...


Düne bir el sallayıp,
Karasından kaçtım bu şehrin;
Denizin mavisine dalıp dalıp,
Ufuklara bakıp üşümezdim;
Köpük, köpük geleceğini bilseydim,
Bugün değil, dün de beklerdim...

Bu sıcak temmuz yazında,
Dökerdim içimde ne varsa;
Dağıtırdım her bir acıyı etrafa,
Giyinip mavi umutları üstüme;
Mehtapla geleceğini bilseydim,
Bugün değil, dün de beklerdim...

-Yaşar SALDIK-

21 Temmuz 2018 Cumartesi

GÜLMEYİ SAKIN UNUTMA


Sabah güneşinin pencerelerimizi aydınlattığı gibi, sen de gözlerini uykudan açar açmaz aydınlat dünyamızı çocuk… Sonra, sabırsızca sabahı bekleyen kuşlar gibi cıvılda, bir o odada, bir bu odada… Devir değişse de, düzen eski düzen olmasa da, sen hiç değişme sen hep aynı kal, sen hep gül, gül sen çocuk…

Gözlerindeki ışıltı, yüzündeki nur aydınlatsın içimize sinen karanlığı…
Sen hep gül, karanlıklar boğulsun ışığınla, gül çocuk…
Çoğu zaman mutluluk bizden uzak dursa da, bize uğramasa da, acılar içimizi sızlatsa da, sen karamsar olma boş ver aldırma; sen karanlığa, karamsarlığa inat bir kez daha gül, sen gül ay yüzlü çocuk…
Zaman zaman bulutlar gibi biz de ağlarız, içimizi dağlayan özleme, kat be kat büyüyen hasrete, katlanılmaz olan gurbete; sen bizimle ağlama ne olur; sen hep gül, ağlarsan sevinçten ağla, mutluluktan ağla, ama her şeye inat yine de bi gül, gül be çocuk…

Hayat darmadağın etse de bizi, sen gül topla hayat bahçesinden, sonra bi gül.. Bahçede saklambaç oyna… Bizim kendimizi toparlamaya çalıştığımıza bakma, bırak senin oyuncakların odada dağınık kalsın, saçlarını rüzgâr dağıtsın, yağmur öpsün çocuk kokan saçlarından, masmavi umut ol, ulaşılmaz umutlarımızı denizden topla, topla ve dalga dalga bize getir, kucaklarımıza dolarken gülüşün, bizim içimiz içimize sığmaz olurken sen bi daha gül, yine gül, gül be çocuk…

Sen geleceksin, sen istikbal, sen gökteki yıldızsın, yüreğimizdeki umut, sen yağmur sonrası semada oluşan renk cümbüşü… Biz çalışırız, didiniriz; ekmek, para pul büyüklerin işi; sen küçük ellerinle çiçek topla, kalem tut, resim çiz, top oyna ne olur; ha bi de gül, gülmeyi sakın ama sakın unutma… Bak güldün yine...Hadi bi daha Gül... Gül Çocuk...
- Yaşar SALDIK -

30 Haziran 2018 Cumartesi

MUHTEŞEM SÜRPRİZ


Yaşadığımız kalabalık ve kocaman şehirlerde bazen hiç beklenmedik güzel sürprizlerle de karşılaşabiliyor insan. Kaldırımda, bir çınar ağacının hemen altında ters dönmüş bir şekilde bacakları üzerine doğrulmaya çalışırken gördüm onu.

İlk kez gördüğüm bu eşsiz güzellikteki canlıyı böyle sırtüstü bırakıp sonra da çekip gidemezdim. Bu, bir hayvan ve tabiat sever olarak bana yakışmazdı ve ayrıca yaşadığım doğaya nankörlük olurdu. 

Önce çınar ağacından bir yaprak kopardım ve onu incitmemeye özen göstererek itinayla yaprağın üzerine koydum. Bir müddet yaprağın üzerinde kendini toparlamasını bekledim. Sonrasında o çok sevdiğini tahmin ettiğim muhteşem güzellikteki çınar ağacının gövdesine usulca bırakıverdim. Muhteşem renklere sahip bir kabuğu vardı.
Zavallı kim bilir kaç zamandır yerde yatıyordu, hem de bu sıcak yaz gününde.

Benim onun yoluna çıkmam mı yoksa onun benimle mi karşılaşmış olması bir şans bilinmez ama bilinen bir gerçek var ki bu harika böceğe dokunmuş elime almıştım. 

16 Haziran 2018 Cumartesi

FOTOĞRAF SADECE FOTOĞRAF MIDIR?


Birçoğumuzun zaman zaman karıştırdığı bir olaydır resim ve fotoğraf. Resim nedir, fotoğraf nedir çok aldırmayız. İkisi de aynı şeymiş gibi konuşuruz genellikle. İkisinin de aynı şey olduğunu zannetsek de geri planda zihnimizi kurcalayıp durur bu kelimeler. Şimdi fotoğraf dedim ama doğrumu söyledim diye. Hâlbuki ikisinin arasındaki fark çok basittir; fotoğraf çekilir, resim ise çizilir. Aralarındaki tek fark budur aslında.

Fotoğrafı çekmek için bir aygıta ihtiyaç varken, resmi bir kalemle veya bir kömür parçasıyla da çizebiliriz; hatta bir taş veya çubukla bile… Bu, resmi nereye çizdiğimize bağlı biraz da.
Daha ilk çağlarda insanların mağara duvarlarının üzerine, kayaların üstüne resimler çizdiklerini biliyoruz.
Fotoğraf çekmek için kullanılan fotoğraf makinesi ise çok da uzak olmayan bir zamanda icat edilmiştir.
Bu bilgiler ışığında bildiğimiz gibi Dünya tarihinde resim, fotoğraftan daha eskidir.

Fotoğraf mı resim mi? diye sorarsanız bu başlı başına ayrı bir konu, müsait bir vakitte üzerinde uzun uzadıya konuşmamız gerekir. Her ne kadar iyi bir fotoğrafçı olmama rağmen şunu da itiraf etmeliyim ki, güzel resim çizebilmeyi hep istemişimdir. Güzel resim çizenlere ise hep gıpta etmişimdir. Ama yapacak bir şey yok, olmazsa olmaz. Herkesin kendine göre yaptığı iyi şeyler vardır. Benim de kendime göre meziyetlerim yok değil hani.

Neyse konuyu dağıtmayalım ve fotoğrafla devam edelim. Evet fotoğraf makinesinin icat edilmesi 1800 lü yılların ilk çeyreğini bulmuştur. Kim kaç yılında nasıl icat etmiş çokta önemli değil bana göre.
Kaldı ki bu bilgiyi bilsen sana kazandıracağı çok da bir şey yok aslında. Zira artık 7’den 77’ye herkesin evinde demiyorum cebinde ve elinde fotoğraf makineleri var. 

Beş on yıl öncesine kadar insanlar fotoğraf makinelerini kılıfından çıkartıp özel günlerde yaşadığı güzel anları, birliktelikleri çekerlerdi. Bunu yaparken de şık giyinip saçlarını o biçim tararlar ve genellikle en neşeli, en mutlu anlarını fotoğraflarlardı. Ya şimdi, şimdi öyle mi?
Elimizdeki fotoğraf makineleri ile yaşanan her anın fotoğrafını çekiyoruz. Bazıları o kadar aşırıya kaçıyor ki bunun için ölüyor bile... Bu da üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir konu...
Hiç kimse fotoğrafta eksik yanının çıkmasını istemiyor ve istemez. Oysa doğal olsak ne güzel olurdu değil mi?.

Evet eskiden fotoğraf çekildikten sonra bunlar özel fotoğraf stüdyolarında tab ettirilir ve fotoğraf kâğıdına bastırılırdı. Sonra özel olarak alınan fotoğraf albümlerinde itinayla saklanır ve eve bir misafir geldiğinde, sohbet koyulaşmaya başlayınca tavşankanı çaylar yudumlanırken elden ele dolaştırılır ve her bir fotoğrafın üzerinde dakikalarca konuşulacak bir şeyler bulunurdu. Ne günlerdi ama o zamanlar değil mi ya …?

Gelin şimdi foroğrafa bir başka boyuttan bakalım; ne dersiniz.
Fotoğraflar, iki boyutlu parlak kâğıt parçaları. Onlar gerçekten düşündüğümüz gibi değerli midir? Onları bu kadar değerli kılan içerisine yerleştirdiğimiz albümler, küçük sedef işlemeli kutular mıdır? Yoksa kâğıt parçası üzerinde gördüğümüz ve çoğu zaman tanıdık kişiler, doğduğumuz topraklar, yaşadığımız şehirler, caddeler ve anlar mıdır?
Fotoğraf sadece bunlardan ibaret olamaz.
Oysa fotoğrafların bir de görünmeyen yüzleri vardır; memleket kokmayan, anne diye sarılamayacağınız, oğlum deyip havaya atıp kucaklayamayacağınız, kızım deyip öpemeyeceğiniz, baba diye sırtınızı dayayamayacağınız…

Fotoğraflar sizi anlayamazlar, donuk donuk yüzünüze bakarlar. Bakarken, iyi bir arkadaş, vefalı bir dost, canınızdan kanınızdan bir kardeş gibi gözyaşınızı da silemezler. O size bakarken buz keser vücudunuz. Siz ona baktıkça da her bir köşesi içinize batar, yüreğinizin en hassas yerinden yaralar sizi ve burnunuzun direğini sızlatır; ve fotoğrafı tuttuğunuz elleriniz kanar usul usul ve sessizce, için için ağlar kalbiniz.

Yıllar sonra elinize alıp baktığınız, rengi hafiften sararmaya başlamış bu kağıt parçası acı verir size. Nefesinizi keser ve kalbinizin sıkıştığını hissedersiniz. Dudaklarınızı dişlerinizin arasına alır ısırırsınız farkında olmadan, derin bir ah ya da off çekersiniz.
Acıyla, özlemle, hasretle, minnetle, pişmanlıkla, bazen öfkeyle, kimi zaman nefretle, sevgiyle ve şefkatle iç içe geçmiş karma karışık duyguların içinde heder olursunuz.

Bulunduğunuz zamanı ve mekanı unutup dalıp gidersiniz farklı bir hayal alemine. Bazen çıkmak istemezsiniz fotoğrafta içerisine girdiğiniz mekandan, kendinizi oranın bir parçası görürsünüz ve kala kalakalırsınız orada.
Zihninizde yaratmaya ve yaşamaya başlarsınız o anları, bazen de öyle bir an gelir ki bir anda hiddetlenir yırtıp atmak istersiniz ya da bir çılgınlık yapıp parça parça yırtıp savurursunuz etrafa, o onlarca yıllık fotoğrafı.
Bazen de fotoğrafa baktıkça kızarsınız ama başınızı bir sağa bir sola çevirip "ya boşver, olan olmuş" der affedersiniz. Ne güzel bir hatıra der göğsünüze bastırıp orada içinize, yüreğinize gömmek istersiniz, tıpkı her şeyi zamanın içine gömdüğümüz gibi...
Ya siz, fotoğraf için siz ne dersiniz?

15 Haziran 2018 Cuma

Şiir :Çocuklar Gördüm


  :) 
 :) :)


Yaşarken ben ne insanlar gördüm
Kıskanç, hırs küpü, karnı dar
Şeytan gibi kibirli, tilki kadar sinsi

Bir o kadar da kindar...
Ben ne insanlar gördüm:
Hamuru çöplük, sözü yalan
Ben ne insanlar gördüm
Kalbi kör, riyada boğulan.


Oysa ben çocuklar da gördüm..
Ama ne çocuklar gördüm,

Ruhu sabah güneşi kadar aydınlık,
Umutları gökyüzü kadar mavi;
Ben ne çocuklar gördüm,
Sevgileri Ilgaz kadar ulvi...


Ben öyle çocuklar gördüm ki
Gözleri ışıl ışıl, baktıkça

Umutlara umut ekleyen
Ben öyle çocuklar gördüm,
Tez canlı, canlara can yükleyen
Asalet dolu iffetli, ay yüzlü
pırıl pırıl ASEL'imi gördüm.


Kimi zaman
Akşam güneşi kadar huzur dolu,

Kimi zaman deniz hırçınlığında
Dalga dalga saçlı
Yakışıklı yağız, hanlar hanı
DENİZHAN'ımı gördüm.


Ben ne çocuklar gördüm:
Fırat gibi coşkulu ve hayat dolu,

Babayiğit, onurlu, yusuf yüzlü
Mert EFE'mi gördüm.


Ben ne çocuklar gördüm
Başımı çevirdiğimde

Van Gölü kadar huzurlu,
Kuşlar gibi cıvıl cıvıl
İBRAHİM'imi gördüm.

İşte ben şen şakrak,
Mutlu, neşeli ve hayat dolu

Çukurova gibi güzel yürekli,
Alınları pak, melek ruhlu
Çocuklar gördüm...

Yasar SALDIK 15 Haz'18 –

10 Haziran 2018 Pazar

Şiir : Sen Nerdesin?


Gününü gün ediyorsun cehâlet batağında
Bin bir günah taşıyorsun cebinde, eteğinde
Bir de uzanıp yatıyorsun rahatça yatağında
Haydi kalk! Sana gel diyor, daha ne desin
Hz.Kur’an seni çağırıyor, sen nerdesin!
***
Yanılıyorsun! Bu bilim çağı değil, Kur’an çağı
Bir de kafana örmüşler çağdaşlık denen ağı
Tırmandığın dağ, şeytan dağı, kibir dağı
Haydi kalk! Sana gel diyor, daha ne desin
Hz. Kur’an seni çağırıyor, sen nerdesin!
***
Aptal olma, sanma ki seçenek dolu
Yol, ya şeytanın yolu ya da Hak yolu
Kendin seçeceksin gideceğin o yolu
Haydi kalk! Sana gel diyor, daha ne desin
Hz.Kur’an seni çağırıyor, sen nerdesin!
***
Malı, mülkü, parayı bir şey zannedip azarlar
Vakti gelince sana da iki metre çukur kazarlar
Bihaber mehtabı seyredip, üzerinde gezerler
Haydi kalk! Sana gel diyor, daha ne desin!
Hz. Kur’an seni çağırıyor, sen nerdesin!
***
Şöhret insanın insana taktığı etikettir, kanma!
114 Surede anlattı Allah, sen hâlâ inanma!
İnanmayan Ebu Leheb’ler yandı, sen de yanma
Hâlâ anlamadıysan...Yaşar sana ne desin
Hz. Kur’an seni çağırıyor, sen nerdesin!

- Yaşar SALDIK 07.09. 2001 23:19-

Günümüz menfaat dünyasında, menfaatleri bir kenara bırakarak bireylerin kişisel haklarına dokunmadan, eşref-i mahlûkata yakışır bir şekildemutluluğu, neşeyi ve tebessümü yüzüne yansıtabilen insanları görebilmektir arzumuz. Bunu gündelik yaşamına yansıtarak diğer insanların da hayata tebessümle bakabilmelerini
başarıyor olabilmek ise ayrı bir güzelliktir.
Tüm güzellikleri bize bahşeden yüce Allah'a hamdolsun. Bu mübarek günde yapacağımız ve yaptığımız tüm dualarımız kabul olsun İnşallah. KADİR GECEMİZ MÜBAREK OLSUN...  -Yaşar SALDIK-

2 Haziran 2018 Cumartesi

Aslolan Güzellik


Günümüz toplum yaşamında tüketim kültürünün egemen olduğunu ve dış görünüşün iç güzelliğin önüne geçtiğini görüyoruz. Oysaki dış görünüş yanıltıcı ve şaşırtıcı olabilirken iç güzellik değişken olmadığı gibi aslolan güzelliktir.

İç güzelliği, manevi güzelliği ve ruhi güzellikleri görebilmemiz lazım. Bunları gördüğümüz vakit kendimizi ve hayatı daha iyi anlıyor olacağız.
Huzurun, sükûtun, masumiyetin yüze yansıması ve iç güzelliğin duru bir şekilde tecellisi bu fotoğrafta (minik kuzenim ZÜMRA) apaçık kendini göstermemiş mi sizce de? 
Melekler gibi mışıl mışıl huzur içinde uyuyan şirin yeğenime Allah’tan uzun ve güzel bir ömür diliyorum.

27 Mayıs 2018 Pazar

ACZİYET VE İNSAN


İnsan, nelere muhtaç değildir ki. Havaya, suya, sevgiye, merhamete… Zerreden aydınlığa, şefkatten nihayetsiz tüm ihtiyaçlara muhtaçtır.
Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah bu fakirlik durumunu insana, her ihtiyacında, ihtiyacı olmayanı bulması için vermiştir. 

Yani nereye bakarsa, hangi şeye ihtiyaç duyarsa, orada fakirlik penceresi ile fakir olmayan Allah’ı bulabilsin diye. 
Bulabilen insan ne güzel bir insan, ne mutlu bulan insana…Ya bulamayan, ya göremeyen, ya görmemek de ısrar eden…
Yüce Allah cümlemizi bulanlardan eylesin inşallah...
-Yaşar SALDIK-

15 Nisan 2018 Pazar

Ey İnsan


İNSAN her gün giyindiği yeni kıyafetleriyle arzı endam ederken, yürüyüşü, konuşması ve tavırlarıyla kibir fıçısı gibi duruyor yaşamın tam orta yerinde.

Oysa arzı endamın âlâsını yapabilecek onca güzellikler var ki, sessiz, sakin ve kibirden uzak ne de güzel yol alıyor şu hayat yolculuğunda...

Sadece yol arkadaşı olman yeterli onunla, çünkü ondan öğreneceğin çok şey var, ey insan!
-Yaşar SALDIK-

7 Nisan 2018 Cumartesi

Söz: Karanlık


"Karanlık tüm yaşananları gizlese de ay bütün çıplaklığıyla görmüştür her şeyi. Sen umudu yeşertip nefreti toprağa gömdüysen korkma, onu söylemez hiç kimseye..."  
Yaşar SALDIK-

8 Mart 2018 Perşembe

Dünya Kadınlar Günü

Kırık, dökük, harap bir pencereye güzellik katan bir çiçek gibi, mutsuz ve biçare kalplere umut saçan kadınlarımız...  Hayatı daha anlaşılır ve yaşanabilir kılan kadınlarımız...
Tüm Kadınlarımızın 
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN...

15 Şubat 2018 Perşembe

Umut Nedir?


"İnsan onca küskünlüklere ve acı veren kırgınlıklara karşın hep bir yaşam coşkusuyla doludur yine de. Bu coşkudur onu hayatta tutan ve bu coşkunun adı umuttur. Oysa umut, hayatın içinde bilinmeze doğru yapılan yolculuktur."           
-Y.Saldık-

10 Ocak 2018 Çarşamba

Söz: Herkesin Bir Meleği Var


"Herkesin gözünde yücelttiği bir meleği vardır, oysa herkes meleğini ve şeytanını kendi içinde taşır." 
-Y.Saldık-

7 Ocak 2018 Pazar

Kitap Fuarı İzlenimlerim

İki yıl aradan sonra bugün kitap fuarına gitme fırsatını yakaladım. İki yıldır gitmiyordum çünkü, şöyle ağız tadıyla standları tek tek ziyaret edecek, yazarlarla birlikte sohbet edecek fırsatı bulma şansının olmadığı bir ortamda bulunmanın çokta önemi olmadığını düşünüyordum. Bugün iki yılda bir şeyler değişmiştir umuduyla gittim. Yine çok kalabalık, yine girişte izdiham var. Bu elbette ki yadırganacak bir durum değil ve fazlasıyla sevindirici.

Bu kadar çok kitapsever olduğunu görmek elbette ki çok güzel. Gel gör ki kazın ayağı hiç de öyle değil. Yine bilinçsizce, kargaşa ve panik halinde, ne istediğini bilmeden dolaşan insan topluluğu gördüm. O standtan bu standa düzensizce hareket eden, genç, yaşlı ve çocuklar gördüm. Bazı standlarda kitap satmış olmak adına (burada pırıl pırıl stand görevlilerini tenzih ederim) öğrencilere yaşına uygun olup olmadığına bakmaksızın kitap satmaya çalışan görevliler gördüm. Standlar arasında mekik dokuyan, ailesinin bin bir güçlükle temin ettiği parayı cebine harçlık olarak verdiği parayla kitap alıyorum diye düşünerek ruhunda uzun süre silinmeyecek derin izler bırakacak kitap satın alan çocuklar gördüm. 
Şöyle ağız tadıyla kitaplara dokunamadıktan, satın aldığım kitabın yazarıyla kısacık da olsa görüşemedikten, onunla en azından merhabalaşamadıktan, satın almadığım kitapların arka kapaklarına göz atıp "söz seni de gelecek sefere alacağım" diyerek okşayamadıktan sonra gitmek neye yarar.

Şişmiş bir kafa, sinirden kabarmış bir yürek, içinde yarım kalmış bir ukde... Elde var sıfır... Bir daha mı! Ben yokum arkadaş... Medeni insanlar gibi, bir ahenk ve düzen içerisinde, pazar alışverişi yaparcasına değil, hiç kimseyi rahatsız etmeden, mümkün olduğunca sessiz ve sükunet içerisinde kitap fuarlarını görmek umuduyla... 
Ama tüm bunları yapabilmek için çok kitap okumamız gerek çoook... :))